Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Adnan Oktar’dan Duyurudur
Artık çok moda haline gelen “suç örgütü” suçlaması, “suç örgütü yöneticisi” klişesi, sabah baskınları, toplu tutuklamalar hemen herkesin tecrübe ettiği olaylar arasına girdi. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik operasyonun akabinde uygulanan “ÖNCE TUTUKLA, İFTİRACIYI SONRA BUL” stratejisi o dönemde kimseyi rahatsız etmemişti:
Kişiler, O SIRADA KENDİLERİNE SUÇLAMADA BULUNAN HİÇ KİMSE OLMAMASINA RAĞMEN, cinsel suçlardan tutuklandılar.
Suçlamada bulunacak kişiler, yani iftiracılar, AYLAR BOYUNCA ARANDI.
İftiracılar bulununca, İFTİRA İSNATLAR da oluşturuldu.
İSNATLAR, DAVA DOSYASINA, sanıkların cinsel suçlardan tutuklanmasından AYLAR SONRA GİRDİ.
Bu vahim konu, o tarihlerde, pek çok kişinin nezdinde adeta önemsiz görülmüştü. Bu yöntemlerin gün gelip de hemen herkesi vuracağı, belki de kimsenin aklının ucundan dahi geçmiyordu. Oysa müvekkil Adnan Oktar, şu an aynı hukuksuzlukları yaşayan kesimi, tam 7 yıl öncesinden beri uyarmaktaydı.
İftirada bulunacak kişilerin seçilmesi, sahte suç örgütü davalarının olmazsa olmazıdır. Çünkü iftiracı olmadığında, sahte suç örgütü de bir türlü oluşturulamaz. Ortada, suç işlendiğine dair somut bir eylem, açık bir delil bulunmadığından iddianameler sadece atılan iftiralara göre düzenlenecektir. Sanıklar bakımından, iftiranın iftira olduğunu ispat etmek son derece zor olduğundan, ispat edilse de dikkate alınmadığından, tek bir kişinin tek satırlık beyanıyla insanlar ömürlerini cezaevlerinde geçirebilmektedirler.
Adnan Oktar dosyasında 7 yıldır uygulanan yöntem budur. Günümüzde CHP operasyonlarında da bu durum dikkat çektiğine göre, önü açılan bu yöntem, daha çok kullanılacak gibi görünmektedir.
Korku, İftira İçin Kullanılırsa
İftiracı üretebilmek için kullanılan ilk zaaf KORKUDUR. Kuşkusuz her insan korkabilir ama bazı insanlar korkunun zafiyetiyle haysiyetlerini çiğnemekten, küçük menfaatlere tamah etmekten çekinmeyebilirler. Zaten kumpasları kurgulayanlar da, asıl hedef aldıkları kişilerin yanına bu niteliklerdeki kişileri de eklerler. Onları korkutarak ikna etmenin kolay olduğunu düşünürler. Bu şekilde de bir nevi hedeflerine ulaşırlar.
Bu kişilere kısaca, “iftira at, cezaevinden kurtul” teklifi yapılmaktadır. Adnan Oktar davasında olduğu gibi, bu konu için görevlendirilen bazı emniyet görevlileri emniyetteki sorgu sırasında, bazı avukatlar ise cezaevlerine bizzat giderek ve daha önce hiç tanımadıkları tutuklularla özel görüşerek, “BİR DAHA GÜN YÜZÜ GÖREMEYECEKLERİNİ” bu kişilere anlatmaya başlarlar. “Ne kadar büyük bir davanın içinde olduklarını anlamadıklarını, devletin zaten üstlerini çizdiğini, asla çıkamayacaklarını, ailelerini tekrar göremeyeceklerini, çıkmalarının tek yolunun bu olduğunu“ uzun uzun anlatarak, iftira yöntemini de bu kişiler için kolaylaştırırlar.
Tahliye Olabilmenin Bedeli, İftiranın Dozunu Artırmaktır
Ancak tahliye, kolay bir iş değildir. Tahliye için İFTİRANIN DOZU ÇOK YÜKSEK OLMALIDIR. Birkaç iftira ile tahliye mümkün değildir. Hedef alınan kişilere yönelik tek tek, ayrı ayrı iftiralarda bulunulması şarttır. Tahliye gibi büyük bir ikram, ancak kapsamlı yalanlar sonrasında mümkün olabilecektir.
Ancak bu da kendilerini bu iftira batağından kurtarmamaktadır. Bu kişiler, iftiraları kendileriyle ilgili konular üzerinden attıkları için, basında akıl almaz haberlerle küçük düşürülmekte, özellikle cinsel konularda genç kızlar inanılmaz bir aşağılanmanın içine sürüklenmektedirler. Davalar yıllar boyunca devam ettiğinden, bu kişilerin her yeni açılan dosyada, her yeni duruşmada yeni bir yalan söylemesi istenmektedir. Baştan tüm dizginleri teslim ettiklerinden, artık HER İSTENİLENİ YAPAN, TALEP EDİLEN YALANI SÖYLEYEN, kendini kurtarmak için HER TÜRLÜ SAHTE YÖNTEMİN İÇİNE GİREN, gerekirse KENDİNİ AŞAĞILAYAN insanlar konumundadırlar.
Kendi Rahatı, Kendi Düzeni, Kendi Hayatı
İftiralar atarak kendisini hapisten kurtaran kişi, EGOİZMİN belki de en yüksek seviyesinde yaşamaktadır. Onun için esas olan SADECE KENDİ RAHATIDIR. Sanki kendisi yüzünden hapse atılanların bir hayatı yokmuş gibi, “ama bir hayatım var” demektedir. Sanki iftiraları nedeniyle hapiste yıllarını geçiren kişilerin aileleri yokmuş gibi, “ama bir ailem var” demektedir. Her nedense, onun kendi rahatı, kendi hayatı, kendi düzeni, başkalarının hayatının yok olmasından çok daha önemlidir. Üstelik başkalarının hayatları, kendi yalanları yüzünden heba olmaktadır. Bu öylesine büyük bir bencillik boyutudur ki, kendi rahatı dünyanın en önemli konusu olmakta, başkalarına ne yaptığıyla hiç ilgilenmemektedir.
Yalanı Koruyan Bir Hukuk Sistemi
Tüm bunlardan daha da ilginç olan, iftira atan kişinin iftira attığının ispatlanması sonucunda HUKUK TARAFINDAN KORUNMASIDIR. “Bu kişi zaten bu davada başkalarını suçlama misyonu üstlendi, o yüzden bu uğurda yalan söylemesi, başkalarına iftira atması son derece doğrudur” mantığı, ne yazık ki hukuki kararlarda yer almaktadır. “İftirayla kurtulduysa iftirası korunur” zihniyetiyle kendi rahatı için yalana sarılan kişi, bu sahte sistemin içinde alabildiğine korunmaktadır. İftiraya uğrayan kişinin bu sebeplerle hüküm giymiş olması, bir yalan uğruna hala hapiste olması ise KİMSEYİ İLGİLENDİRMEMEKTEDİR. BİR YALANCIYI KORUYAN SİSTEM, “HUKUK” ADIYLA KARŞIMIZA ÇIKMAKTADIR.
İftira Atılana İşlemeyen Hukuk
İftira atılan için hukuk hiçbir şekilde işlememektedir. İftiranın ispatlanması dahi durumu değiştirmemektedir. Bu kişinin hüküm almasının ve belki de hala hapis yatmasının sebebi bu iftiralardır. Bunun yalan olduğu da, bunu söyleyenin yalancı olduğu da ispat edilmiştir. Ancak yalanlar yoluyla suçlanan kişi adeta GÖRÜNMEZDİR. Adalet yerine DÜŞMAN HUKUKU işleyince, HUKUK İLE MÜCADELE DE ANLAMSIZ HALE GELMEKTEDİR.
Herkes Her An Gerekçesiz Hapse Atılabilir, Sadece Bir İftiracı Bulmak Yeterlidir
Şu durumda Türkiye’de hemen herkesin hapse atılma ihtimali mevzu bahistir. Bunun için suç işlemeye gerek yoktur. Korkutulabilecek veya kendisine imkan sağlanabilecek bir İFTİRACI BULUNMASI YETERLİDİR. Bu iftiracı, YALANI ORTAYA ÇIKSA BİLE KORUNACAK, iftiraya uğrayan ise, HAKSIZLIĞA UĞRADIĞI İSPATLANSA DAHİ HAPİSTE KALACAKTIR.
Herkesin Her An Malvarlığına El Konulabilir, Sadece Bir İftiracı Bulmak Yeterlidir
İftiracı vesilesiyle sadece istenmeyen kişilerin susturulması sağlanmayacak, aynı zamanda bu kişilerin mallarına, mülklerine, işyerlerine, fabrikalarına, evlerine, arabalarına el koyabilmek de mümkün olacaktır. Bunun için, iftiracının, iftirasını birkaç uydurma mali suçla zenginleştirmesi yeterli olmaktadır. Bu yalan ifadelerin ispatlanmasına dahi ihtiyaç duyulmayacaktır. Çünkü hukuk, iftiraya uğrayana işlememektedir.
Sonrasında kişi, söz konusu MALİ SUÇLARDAN BERAAT ETMİŞ OLSA DA, EL KONULAN MALVARLIKLARI KENDİSİNE GERİ VERİLMEYECEKTİR. Sadece birkaç yalan sözle, kişi, emek verip edindiği tüm mülklerinden olacak, bunların iftira olduğu ortaya çıktığında da BUNLARIN HİÇBİRİ TELAFİ EDİLMEYECEKTİR. Bir insanın elindekileri almak için, birkaç basit yalan yeterli olmaktadır.
TÜM BUNLAR OLURKEN;
Kişiliğini, haysiyetini, dürüstlüğünü bütünüyle kaybeder
Kendisini kurtarmak için iftiraya sürüklenen kişi, artık, TÜM KİŞİLİĞİNİ, HAYSİYETİNİ, DÜRÜSTLÜĞÜNÜ, HAKKANİYETİNİ, GÜVENİLİRLİĞİNİ, SAHİCİLİĞİNİ YİTİRMİŞ bir kişi olarak varlığını sürdürecektir. Artık bu aşamadan sonra KENDİSİNE SAYGI DUYMASI MÜMKÜN OLMAYACAK, başkalarına iftira üzerine kurulu rahat hayatında, ASLINDA HİÇBİR ZAMAN RAHAT BİR YAŞAM SÜREMEYECEKTİR. Çünkü yaptığı yanlışı, en iyi kendisi bilmektedir.
Ailesine dahi iftira atabilir
Bu tıynette bir insan, zorda kaldığında KENDİ AİLESİNE DAHİ İFTİRA ATAR. Çünkü bu karakterde birinin tek kıstası, KENDİSİNE ZARAR GELMEMESİDİR. Kendi EGOSU VE BENCİLLİĞİ her şeyin üzerindedir. Kendisini kurtardığı müddetçe, bu, en yakınları bile olsa, etraflarındakilere zarar gelmesi onu HİÇ İLGİLENDİRMEMEKTEDİR. Annesini, babasını, kardeşlerini bir çırpıda İFTİRA İLE SUÇLAYABİLİR; bir anda harcayabilir ve bundan bir an bile SUÇLULUK DUYMAYABİLİR.
Sürekli korku içinde yaşar
Söz konusu iftiracı, artık hayatında sürekli olarak KORKU içinde yaşayacaktır. Korkuyla kandırıldığı için, doğru olmayan bir şey yaptığı için, iftiraya bu kadar kolay battığı için, en küçük meseleler dahi kendisini alabildiğine KORKUTACAKTIR. Hep TEDİRGİN YAŞAYACAK, VİCDANI ASLA RAHAT ETMEYECEK, DÜRÜST BİR YAŞAM SÜRMEK KENDİSİNDEN ÇOK UZAKLAŞACAKTIR.
Kolaylıkla manipüle edilebilir
Kolaylıkla manipüle edilebilir olmasından dolayı İNSANLAR TARAFINDAN SÜREKLİ KULLANILACAKTIR. İftiralarda, yalanlarda, tuzaklarda, oyunlarda hep ilk başvurulan kişi olacaktır. Her fırsatta yeni yalanlar için devreye sokulacaktır.
Güvenilmez olur
Dürüst olmadığı bilindiği için, KİMSENİN KENDİSİNE GÜVENİ OLMAYACAKTIR. “Yakınım” dediği insanlar bile, iftiracı potansiyelini bildiklerinden, hiçbir zaman onu yakınlarında tutmayacaklardır.
VE EN ÖNEMLİSİ;
Bu kişilere asıl DEVLET ASLA GÜVENMEYECEKTİR. Kayıtlara geçmiş böyle bir iftiracıyı, devlet, alıp da İYİ BİR DEVLET GÖREVİNE ASLA GETİRMEYECEKTİR. Devlet, SIRF KENDİNİ KURTARMAK İÇİN ARKADAŞLARINA İHANET EDENİN, VATANINA DA KOLAYLIKLA İHANET EDECEĞİNDEN emin olur. Artık bu kişiler, DEVLETİN NEZDİNDE FİŞLENMİŞLERDİR.
VATANSEVERLİK YÜREKLİLİKLE OLUR; DEVLET DE BUNU DENER
Özellikle iftiralar üzerine kurulu kumpas davalarında, aslında devlet, kişileri ve toplulukları bir denemeden geçirmektedir. Devlet, “üst bir akıl” olduğundan, yöntemleri farklıdır. Devlet, güveneceği insanları dener, seçer ve bu insanların en önemli özelliği genellikle vefalı, sadık, cefakar, kendini kanıtlamış, sabırlı ve üstün ahlaklı olmalarıdır. Takdir edileceği gibi bu nitelikler, oldukça az kişiye has özelliklerdir. Az, dolayısıyla da değerli olan bu kişilerin ortaya çıkmasını devlet daima önemli görür. Çünkü Devlet bilir ki, DOSTUNA VEFA GÖSTEREN, VATANINA DA VEFA GÖSTERİR. Devletin, gerçek vatanseverleri anlaması önemlidir.
TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK SORUN: İFTİRACILIĞIN ÖZENDİRİLMESİ
Yukarıda anlattığımız yöntemlerle iftiracılığın yaygın hale getirilmesi Türkiye için dev bir sorundur. Ülkemiz şu anda, kendi rahatı ve kendi kurtuluşu için yakın arkadaşlarına dahi iftira atan, bencilliğin en üst noktalarında yaşayan ve hayatta kalmanın yolunun bu olduğunu zanneden bir nesil yetiştirmektedir. Bu zihniyet, gitgide tepetaklak olan hukuk sisteminde, gitgide artan hukuksuz davalarda sürekli artış göstermekte, korku, tehdit, şantaj veya menfaat nedeniyle İNSANLARA İFTİRA ATMAYI ÇOK KOLAY GÖREN, İHANET ETMEKTE TEREDDÜT ETMEYEN, alabildiğine bencil insanlar oluşmaktadır. Bu kişilerin iftiraları yanlarına kalmakta, yalan söyledikleri ortaya çıktığında dahi koruma altına alınmaktadırlar. Bu şartlar altında toplumumuz, kolaylıkla ihanet edebilenlerin oluşturduğu bir kalabalığa dönüşmektedir.
Unutulmamalıdır ki, bugün dostuna ihanet eden, YARIN KENDİSİNİ KOLLAYANA DA İHANET EDER. Sonraki gün ise VATANINA İHANET EDER. Dolayısıyla ŞU AN ÜLKEMİZ, POTANSİYEL HAİN İNSAN BİRİKTİRMEKTEDİR. Bu tıynetteki kişilerin, yarın ülkelerine ihanet etmeyeceklerine dair bir garanti yoktur. Şu an iftiracılığın özendirilmesi, vatanımız için büyük yaralar açacaktır.
SONUÇ
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları, tehditle oluşturulan iftiracıların yalanlarıyla yargılanmışlardır ve haklarındaki hüküm, bu yalanlar üzerine verilmiştir. Müvekkil ve arkadaşları için bu konu, kendileri açısından çok büyük önem taşımamaktadır; çünkü onlar, güzel bir kader üzerine imtihan olduklarını ve tüm bunların özel yaratıldığını bilmekte, bu yaşananları, devletin vefalarını, sadakatlerini, kararlılıklarını görmesi için bir fırsat olarak değerlendirmektedirler.
Ancak elbette, bu durum Türkiye için dev bir sorundur. Müvekkil ve arkadaşlarının ardından, şu an CHP’ye yönelik olarak başvurulan bu yöntemler, daha da fazla kişiye ve topluluğa sirayet edecek gibi görünmektedir. Ülkemiz için ve hukuk adına yüz karası bir durum oluşturulmaktadır. İşte bu nedenle müvekkil, bu konunun gündemde tutulmasını önemli görmektedir. Kandırılan insanlarla, onların iftiralarıyla insanların hapsedildiği bir ülke haline gelmek, o ülkeyi yok oluşa kadar götürebilecek bir felakettir (Allah esirgesin). Bu konuya ciddi şekilde dikkat çekilmesi ve konunun sürekli olarak gündemde tutulması, bu konuda ciddi tedbirler alınması çok büyük önem arz etmektedir.
HÜKÜMETİMİZİN, HUKUKA ÖNEM VERİLMESİNİ birinci konu olarak gündemde tutması büyük gereklilik göstermektedir. Hükümetimiz, “iftira at, kendini kurtar” politikasının önüne rahatlıkla geçebilecek güçtedir. Şu an devam eden bu sakıncalı sistemi değiştirebilecek iradededir. Şayet hükümetimiz, bu konuda ciddi bir girişim yaparsa, mevcut hukuk sistemi otomatik olarak büyük bir iyileşme gösterecektir. Hukukta iyileştirme sonucunda ise, hükümete destek büyük oranda artacak, oylar çoğalacak ve ülkemiz bütün sıkıntılarından kurtularak rahat bir nefes alacaktır. Dolayısıyla, bu konunun hükümetimizin önceliğinde olması gerektiği kanaatindeyiz.
Son derece önem teşkil eden bu konuyu takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.20.10.2025