Müvekkil Adnan Oktar’ın Hz. Muhammed (sav)’in ve Hz. Davud (as)’ın Soyundan Geldiğini Gösteren Şeceresi ve İsrail-Filistin Barışını Sağlayabileceğine Dair Açıklamaları

By gundem
32 Min Read

İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Dosya No       : 2024/414 E.

Sunan            
:

Adnan Oktar

Müdafii          : Mert ZORLU

Konu  
            :

Müvekkil Adnan Oktar, huzurdaki dosyada Yargıtayın bozma kararına karşı beyanı
sırasında ve diğer dosyalardaki savunmalarında, kendisine imkan verildiği
takdirde, İsrail ile Filistin’in arasını uzlaştırabileceğini, din sebebiyle
başlatılan savaşın ancak dinle durdurulabileceğini, Musevilerin ve Sanhedrin
üyelerinin kendisine güvendiklerini; ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)
ve Hz. Davud (as) soyundan olması sebebiyle de müvekkile hem Müslümanların hem
de Musevilerin kendisinin sözüne itibar ettiklerini belirtmiştir. Müvekkilin,
sözlerinin gerçekliğini

  • yazılı ve sözlü Tevrat’tan sözlerle,
  • ekte sunulan Hz. Davud’dan gelen soyunu gösteren soy ağacı ile
  • ve geçmişte İsrail, Türkiye ve Filistin arasındaki sorunları çözmede nasıl
    etkili olduğuna dair örneklerle delillendirdiği dilekçemizdir.

 

 Açıklamalar :

Müvekkil Adnan Oktar, yıllarca Filistin halkının zulümden, çatışmalardan,
kıyımlardan, evlerini harabeye çeviren, masum çocukların hayatlarını,
ailelerini kaybettikleri savaştan kurtarmanın çarelerini arayarak, bu konuda
birçok girişimde bulunmuş; Filistinli ve Musevi kanaat önderleriyle A9 TV’de
canlı yayında görüşmeler yapmış; Türkiye’nin arabulucu olması için öncülük
etmiştir.

Müvekkil huzurdaki dosyada, 7 Şubat 2025 tarihli celsedeki bozmaya karşı
beyanını verirken şöyle demiştir:  

“Mesela bu Filistin konusunda da. Dedim ki “eğer ben devreye girersem, 15
gün içerisinde ben bu işi hallederim” dedim.
Çünkü bütün Musevi hahamları tanıyorum, bütün İslam alimlerini tanıyorum.
Dinle gelen bir savaş bu. Dinle gider.

Şu an Gazze de gidecek Allah korusun. Daha hala geciktiriyorlar ve
uzatıyorlar konuyu. Ben “cezaevinden çıkayım” demiyorum. Bu vatan
bizim. Toprağı bizim. Burası da bizim. Bu vatan hepimize ait. Taşı toprağı.
Benim evimle cezaevinin hiç farkı yok. Benim dışarı çıkmak gibi bir
derdim yok. Sadece “Bana bir 15 gün müsaade edin” dedim. Bakın büyük bir
cehennem yaklaşıyor Filistin’e. Lütfen bir daha rica ediyorum. Müsaade
etsinler. 15 gün. Başka bir şey istemiyorum. Derhal halledebiliriz. Kan da
dökülmez. Konu da biter. Öbür türlü, Trump söyledi, “cehenneme çevireceğim”
dedi. Ve bu olay oraya doğru gidiyor. Bunu beklemenin bir alemi yok. Benim
bundan hiçbir çıkarım yok. Kimseden de bir şey beklemiyorum. Bir rahatlık da
istemiyorum.”

Müvekkil Adnan Oktar, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2025/42 E.
sayılı dosyasına sunduğu ifadesinde de şöyle demiştir:

“Mesela İsrail-Filistin ile arasını bulurum dedim. Hala bekletiyorlar.
Şehit edilenlerin sayısı 55 bini buldu.
Sanhedrin meclisinin tamamını tanıyorum. Hepsini
bir araya getiririm. Silivri’deki mahkeme salonunda da olabilir.

… Tahliye falan istemiyorum, devletten bir karşılık ya da rahatlık
istemiyorum. Toplantı olarak da Silivri’deki mahkeme salonu diyorum.
Hala engel olanlara vebal oluyor.
Defalarca aralarını buldum. Hemen hemen tanımadığım yoktur. Davut
neslinden olduğum için, şecerem size gelmiştir. Onlarda daha da güven
ifade ediyor. Ama biz senin şahitliğine güveniyoruz dediler. Sen Hz.
Muhammed peygamber dersen inanıyoruz dediler. Sanhedrine
Peygamberimizi kabul ettirdim.

Bütün mesele bana müsaade ettirmelerinde.”

Müvekkil Adnan Oktar, savunmalarında dahi bu konuya yer vererek, Filistin
halkının kurtarılmasını, bölgenin barışa kavuşmasını ne kadar çok önemsediğini
göstermektedir.

Müvekkil, kendisine imkan verildiği takdirde, İsrail ve Filistin arasındaki
savaşı çok kısa bir sürede hemen sonlandırabileceğini, Filistin’in imarını da
çok kolay  ve hızlı şekilde sağlayabileceğini; Filistinlilerin
topraklarından sürülmelerine  barışçıl çözümlerle engel olabileceğini;
Filistinlilerle İsraillilerin o topraklarda bir arada huzur ve barış içinde
bir arada yaşamalarının aslında mümkün olabileceğini belirtmektedir.

Müvekkilin İsrail ve Filistin arasında arabulucu olma teklifi, kendisinin
ifadesiyle çok sağlam dini ve somut temellere dayanmaktadır:

İsrail, resmi olarak olmasa da, aslında bir din devletidir; Yahudilik inancı
devlet yapısına derinden entegredir. İsrail’in Filistin halkına yönelik
tutumu, genel dış politikası daima yazılı ve sözlü Tevrat geleneğine göre
şekillenmektedir. Dolayısıyla müvekkil,
İsrail’in din ile başlattığı savaşın ancak din ile ikna edilerek
sonlandırılabileceğini düşünmektedir.

Müvekkilin bu konuda arabulucu olabileceğine dair teklifinin ardında yatan
neden ise şudur:
Müvekkil Adnan Oktar hem Peygamber Efendimizin soyundan gelmektedir, hem
de Hz. Davud peygamber soyundandır.

(EK_1 : Müvekkilin şeceresi ekte bilgilerinize sunulmuştur)

Dolayısıyla müvekkil, Hz. Davud soyundan olması sebebiyle Musevilerin,
Peygamber Efendimizin soyundan olması sebebiyle de Müslümanların sevgi ve
güvenini kazanmış bir kişidir.

Müvekkilin, Musevi kanaat önderleri ve İsrailli yetkililerin üzerinde
Türkiye’nin ve dinimizin lehine olan etkilerinden bazıları şöyledir:

  • Müvekkile olan güvenlerinden dolayı Sanhedrin üyeleri Peygamber
    Efendimizin peygamberliğini kabul ettiklerini söylemişlerdir:
    Sanhedrin üyeleri, müvekkil Adnan Oktar’ı ziyarete geldiklerinde, müvekkil
    onlara “Peygamberimizin peygamberliğini kabul edip etmediklerini” sormuş;
    onlarda müvekkilin şahitliğine güvendiklerini ve bu nedenle Peygamberimizin
    peygamberliğini kabul ettiklerini söylemişlerdir.
  • Mavi Marmara olayı olarak anılan olayda, müvekkil Adnan Oktar İsrailli
    bazı yetkilileri hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi ve
    İsrail’in özür dilemesi konusunda ikna etmiştir:
    31 Mayıs 2010 tarihinde, Gazze’ye insani yardım götüren “Gazze Özgürlük
    Filosu”na ait Mavi Marmara gemisinin, uluslararası sularda İsrail
    komandoları tarafından basılması sonucu meydana gelen ve 9 kişinin hayatını
    kaybetmesine yol açan olay sonrasında, müvekkil Adnan Oktar bazı İsrailli
    yetkililerle ve kanaat önderleriyle görüşmüştür. Bu
    görüşmelerde İsrail’in tazminat ödemesi ve özür dilemesi gerektiğini,
    Tevrat’a ve Kur’an’a uygun davranışın bu olduğunu

    kendilerine açıklamıştır.

Müvekkil, A9 TV’de, 25 Şubat 2013 tarihindeki röportajında konu hakkında şöyle
demiştir:

“Onları ikna edeceğiz. Şimdi bir daha gelecekler buraya. Aslında kanaatleri
geldi, yani ikna da ettik. Fakat yine bazı çekinceleri var. Şimdi yeniden
gelecekler, konuşacağız.
AİLESİNDEN VE TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEYECEKLER, BEN KONUŞTUM. O ŞEHİT
OLAN ÇOCUKLARIN AİLELERİNDEN VE TÜRK MİLLETİ’NDEN ÖZÜR DİLEYECEKLER. BİR
DE 100’ER MİLYAR LİRA – SEMBOLİK OLARAK – TAZMİNAT ÖDEYECEKLER.
Onu da konuştum. 900 milyar bankaya yatıracaklar ailelerin hesabına.
Onların hepsini konuştuk, inşaAllah.

Gerçekten de, müvekkilin dediği gibi, Mavi Marmara olayı sonrasında İsrail,
Türkiye’den resmi olarak özür dilemiş ve tazminat ödemiştir. 2013 yılında
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Türkiye’ye bir mektup göndererek saldırı
için özür dilemiştir. Ayrıca, olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine
tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Bu adım, iki ülke arasındaki diplomatik
krizin azaltılması için önemli bir gelişme olmuştur.

  • İsrail’deki bir caminin avlusunda içki festivali yapılması planı
    üzerine müvekkil yine İsrailli yetkililer ve kanaat önderleriyle
    görüşerek, bunun yapılmasının önüne geçmiştir:
    İsrailYüksek Mahkemesi’nin kararıyla müzeye dönüştürülen
    İsrail’in Beersheva kentindeki eski Osmanlı eseri Beersheva
    Camisi’nin belediyenin ev sahipliğinde düzenlenecek festival yapılacağı ve
    festivalde İsrail’de üretilen şarapların yarışacağı duyurulduğunda, müvekkil
    yine İsrailli yetkililer ve kanaat önderleriyle görüşerek, bu
    organizasyondan vazgeçilmesine vesile olmuştur.
  • Müvekkil Adnan Oktar, İsrailli yetkililerin Türk yetkililer ile
    görüşmelerine aracılık ederek, Türk-İsrail ilişkilerinde barışçıl bir
    döneme girilmesine vesile olmuştur:
    Bu görüşmeler neticesinde İsrailli yetkililerden müvekkil Adnan Oktar’a
    aracı olması sebebiyle, farklı zamanlarda çok sayıda teşekkür mektupları
    iletilmiştir. Bu mektuplara örnekler şöyledir:

 

Şaş Partisinin kurucularından Milletvekili Haman Nissim Zeev’in İsrailli
heyet adına gönderdiği mektup (16 Mayıs 2013)

 


Türkçesi:

Saygıdeğer Adnan Oktar Bey, 

Hem kendi adıma hem de meslektaşlarım Milletvekili David Azoulay, Milletvekili
Yizhak Cohen ve Bayan Şoşana Bekerman adına, İstanbul’da 9 Mayıs 2013
tarihinde düzenlenen konferansa ev sahipliği yaptığınız ve
8 Mayıs 2013’te de Ankara’da saygın Türk Milletvekilleri ile bizi
buluşturduğunuz için derin takdirlerimizi ifade etmekten şeref
duyuyorum.

İstanbul’daki konferans ve Ankara’daki toplantılar, her iki ülkenin ve
her iki milletin, ortak atamız İbrahim Peygamberin üçbin seneye yayılan
ortak mirası yoluyla, tarihi ittifak ve dostluğa geri dönme niyeti ve
 hedefi için, samimi ve dost canlısı bir atmosferde gerçekleşti.

Bu toplantıların ve konferansın tarihi dostluğumuzun  yenilenmesine yol
açmasını, böylece gelecekteki tüm sorunların karşılıklı konuşma ve dostluk
ruhu içinde çözülebilmesini umuyoruz ve bunun için dua ediyoruz.
Konferansın ve Türk milletvekilleri ile görüşmelerin, bölgede barış için
çabaların yenilenmesine vesile olacağını umuyoruz.

Tüm Türk Milletvekilleri, çok önemli ve mevcut durumda hayati olan bu
toplantılara vesile olan Adnan Oktar Bey’e ve arkadaşlarına takdirlerini
ifade ettiler. Bu minnettarlığın ifadesine bizler de katılıyoruz.

Türk milleti ile dostluk bağımızı sizin rehberliğimizde yenilemeye devam
etmeyi umuyoruz.

En derin hürmetlerimizi ve takdirlerimizi kabul edin.

Saygılarımla,

Milletvekili Nissim Zeev

Heyet Başkanı, İsrail ve Global Etik için Meclis Kurulutay Başkanı

 

Şas partisinden Maliye Bakan Yardımcısı ve eski Din İşleri Bakanı Yitzhak
Kohen’in Türkiye ziyaretinden sonra gönderdiği mektup (30 Ağustos
2012)


Türkçesi:

Saygıdeğer  Oktar Bey,

Türkiye’de AKP ve CHP temsilcileriyle İsrailli ve uluslararası heyetin
toplantısını organize ettiğiniz ve heyeti son derece misafirperver bir
şekilde ağırladığınız için size teşekkür etmek istiyorum.

Eminim ki çabalarınız karşılığını bulacak ve Ortadoğu ile dünyanın barışı
için, iki ülke arasındaki tarihi arkadaşlığı tekrar tesis etmek üzere birlikte
çalışacağımıza kesin olarak inanıyorum.

Saygılarımla,

Bakan Yardımcısı Yitzhak Kohen

 

Müvekkilin İsrailli yetkililerle görüşmelerinin diğer bazı etkileri de
şöyledir:

  • İsrail hapishanelerinde tutulan yüzlerce Filistinli’nin serbest
    bırakılmasına vesile olunması.
  • İran ile İsrail arasında çıkan gerginlikte, İsrail
    İran’daki nükleer tesislerin hepsini hava harekatıyla vuracaktı, ancak
    müvekkilin irtibatta olduğu dindar Musevilere böyle bir harekatın haram
    olacağını Tevrat’tan delillerle anlatması bu harekattan vazgeçilmesine
    vesile olmuştur.
  • Gazze’ye uygulanan ambargo, müvekkilin telkinleri sonucunda temel
    ihtiyaçlar için kaldırılmıştır.
    Gazze’ye Türkiye’nin inşaat malzemesi, ilaç vb malzeme sokmasına izin
    verilmiyordu. Müvekkilin, Türkiye’ye güvenebileceklerini anlatması
    neticesinde, bu yasak kalktı ve orada yıkılan birçok yeri Türkiye inşa
    etti.
  • Türkiye’nin Suriye’deki harekatlarına karşıydılar neden gerekli olduğunu
    orada dinsiz komünist PKK olduğunu, PKK’ya karşı dindarların ittifak
    etmesi gerektiği anlatıldıktan sonra tutumları değişmiştir.
  • Türkiye’yi Kıbrıs işgalcisi gibi gösterme çabaları vardı. Müvekkilin
    Türkiye ile müttefik olun, Rumlarla değil diye anlatıp,
    bu konuda İsrail basınında yazıları yayınlandıktan sonra tutumları
    değişmiştir. 
  • Filistinlilere yönelik ırkçı söylemlerde bulunan İsrailli siyasetçilere,
    bu üsluplarınızı değiştirin, Tevrat’a da uygun değil. Tevrat’ta komşuna
    iyi davranacaksın dendiğinde, o dönem üsluplarını düzeltmişlerdir.
  • Amerikan Senatosu’nda sözde Ermeni Yasa Tasarısının reddedilmesi, Musevi
    lobisinden kişilerle yapılan görüşmelerin etkisiyle mümkün
    olmuştur

 

Müvekkil Adnan Oktar’ın, İsrail-Filistin sorununu ve İslam ülkelerindeki
tüm sorunları çözmek, Türk-İslam Birliğinin inşa edilmesi amacıyla
Filistinlilerle ve Müslüman Liderlerle Yaptığı
Bazı Görüşmelerden Örnekler:

Müvekkil Adnan Oktar, Seyyid olması sebebiyle de, İslam dünyasında sözü geçen,
İslam alimleriyle, kanaat önderleriyle görüşen, fikri sorulan bir kişidir.

  • Filistin ve Ürdün’den gelen kanaat önderleriyle 22.05.2018 tarihli görüşme
  • Filistin İnsan Hakları Kuruluşu Koordinatörü Dr. Hans Köhler ile 24.08.2017
    tarihli görüşme
  • Fransa’dan İmam Muhammed Azizi ile 13.01.2016 tarihli görüşme
  • Mısırlı İlahiyatçı Dr. Ömer Salem ile yaptığım 27.01.2017 tarihli görüşme
  • Suriye Liberal Demokratik Birliği’nin kurucusu Dr. Kemal el Lebvani ile
    07.01.2016 tarihli görüşme
  • Bangladeş Cemaat-i İslami Avrupa sözcüsü Muhammed Ebubekir Sıddık
    Molla ile 14.05.2017 tarihli görüşme
  • İran Tehran Times yazarı Kuraş Ziabari ile 15.04.2015 tarihli görüşme
  • Doğu Türkistan Parlamentosu Başkanı Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı ile
    31.07.2013 tarihli görüşme
  • Arakanlı’lar Federasyonu’ndan yetkililerle 11.12.2017 tarihli görüşme
  • Müvekkilin Avrupa Rohingya Kurulu Genel Sekreteri Muhammed İbrahim ile
    görüşme
  • Faslı Prof. Dr. Lohusin Habid ile 12.05.2018 tarihli görüşme
  • Şeyh Nazım Kıbrısi’nin Londra vekili Zimer Salihi ve diğer değerli
    konuklarıyla  11.05.2015 tarihli görüşme
  • Dünya Bektaşiler Birliği Bektaşi Babası Savaş Hacıoğlu ile yaptığım görüşme
  • Brezilya Müslüman Alimler Birliği Lideri Halid Zeyd El Salih
    Takuyiddin ile 14.11.2014 tarihli görüşme
  • Bektaşi lideri Sayın Derviş Mikeli ile  17.06.2014 tarihli görüşme

Yahudilikte, Hz. Davud soyu çok büyük bir öneme sahiptir; Moşiyah’ın,
yani ahirzamanda gelecek olan kurtarıcının Hz. Davud soyundan geleceğine
inanılmaktadır:  

Hz. Davud’un  soyu Yahudilik’te çok büyük bir öneme sahiptir. Bu önem hem
Tevrat’tan (Tanah – özellikle Neviim ve Ketuvim bölümleri)
hem de Sözlü Tevrat‘tan (Mišna, Talmud, Midraş gibi
kaynaklardan) açıkça görülür.

Müvekkil Adnan Oktar’ın, İsrailli din adamları, kanaat önderleri ve siyasiler
tarafından sözüne önem vermelerinin sebebi, Hz. Davud Peygamberin soyundan
gelmesidir.

1. Hz.
Davud’un Allah tarafından seçilmişliği (Tanah)

📜 Tanah’ta (Yazılı Tevrat):

Hz. Davud, Allah tarafından krallığa seçilmiş ve
soyunun kalıcılığı Allah tarafından vaat edilmiştir.

🔹 2. Samuel 7:11-16 (Allah’ın Natan peygamber aracılığıyla
Hz. Davud’a verdiği söz):

RAB senin için bir soy yetiştireceğini belirtiyor: Senin ömrün dolup atalarına kavuştuğun zaman,
senden sonra soyundan gelen birini (senin öz oğlunu) tahta geçireceğim
ve krallığını sonsuza dek kuracağım… Onun tahtı sonsuza dek sağlam
duracak.

👉 Bu ayette Allah, Hz. Davud’un soyundan gelenlerin krallığını ebedi
kılacağını vaat etmektedir. Bu “ebediyet” vaadi, Yahudi Mesih anlayışının
temelidir (aşağıda detaylanacak).

2.
Davud’un soyundan gelecek olan MESİH

📜 Tanah’ta:

🔹 Yeşaya 11:1-2:

“Yesse’nin kütüğünden bir filiz çıkacak, köklerinden bir sürgün meyve
verecek. RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu onun üzerinde olacak…”

👉 Burada adı geçen Yesse, Hz. Davud’un babasıdır. Dolayısıyla bu ayet, Hz.
Davud’un soyundan gelecek bir ideal kraldan – yani
Mesih’ten (Moşiyah-Mehdi) – söz eder.

📖 Sözlü Tevrat’ta (Talmud ve Midraş):

Sözlü gelenekte Hz. Davud’un soyundan gelecek Mesih’e vurgu çok büyüktür.
Mesih’in (Yani Moşiyah, Mehdi) en önemli özelliği,
Davud soyundan gelmesidir.

🔹 Talmud, Sanhedrin 98a:

“Rav Yehuda şöyle dedi:
Gelecek olan Mesih, Davud’un oğlu olacak
Ben David.”

👉 Bu metin açıkça Mesih’in (yani Moşiyah, Mehdi)
“Davud oğlu” (בן דוד – Ben David) olduğunu
söyler.

🔹 Midraş Tehillim 18:36:

“Davud’un adı büyüktür, çünkü onun sayesinde Mesih gelecektir.”

 

3.
Kraliyet soyu sadece Davud’un hanedanından gelir

📖 Mišna, Sanhedrin 2:5:

Yalnızca Davud’un soyu krallık hakkına sahiptir; başka bir aileden gelenler krallık iddia edemez.”

👉 Yahudi hukukuna göre (halaha), Yahudi halkı üzerindeki meşru krallık yalnız
Hz. Davud’un soyuna verilmiştir.

4. Hz.
Davud’un soyu Yahudi kimliği için merkezîdir

Yahudi halkı tarih boyunca Hz. Davud’un soyunu, özellikle de Mesih (Moşiyah,
Mehdi) figürünü, umut, kurtuluş ve
yeniden birleşme simgesi olarak görmüştür. Mesih inancı
sürgün ve diaspora dönemlerinde halkı ayakta tutan unsurlardan biri olmuştur;
Müslümanlar da olduğu gibi Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da Mesih-Mehdi-Moşiyah
ahirzamanda gelmesi beklenen kurtarıcıdır.

5. Hz.
Davud’un soyuyla ilgili Yahudi duaları ve beklentiler

  • Amida duasında (günde 3 kez okunan merkezi dua), şu şekilde
    dua edilir:

Davut soyunu çabucak yeniden ortaya çıkar… onunla kurtuluş getireceğini
vaat ettin.”

Görüldüğü üzere, günde 3 kez dua edecek kadar Hz. Davud’un soyundan gelecek
kişiye önem verilmektedir.

Özetle;

Hz. Davud’un soyu Yahudilik’te önemlidir çünkü inançlarına göre:

  1. Allah, onun soyuna krallığı ebedi olarak vermeyi vaat etmiştir (2 Samuel:7).
  2. Mesih’in (gelecek kurtarıcının – Moşiyah, Mehdi) bu soydan geleceği
    bildirilmiştir (Yeşaya 11).
  3. Yahudi yasası (Mišna ve Talmud) yalnızca bu soya krallık hakkı tanır.
  4. Hz. Davud’un soyundan gelen Mesih (Moşiyah, Mehdi), Yahudi halkının tarihi
    umut ve kurtu luş beklentisidir.
  5. Günlük dualar bile bu soydan gelen bir Mesih’in gelişini dile getirir.

 

Sonuç :

Müvekkil,
Yahudiliğin Hz. Davud soyuna verdiği önemi çok iyi bildiği için, Hz.
Davud soyundan gelen biri olarak, Musevileri barışa ikna etmek için
geçmişte de büyük bir çaba harcamıştır.

A9 TV’deki yayınlarında bu konuda çok sayıda programı ve konuşması, birçok
makalesi bulunmaktadır. (EK_2 Müvekkilin Filistin-İsrail arabuluculuğuyla
ilgili konuşmalarından seçmeler)

Müvekkil, hiçbir suç işlemediği ve kendisine isnat edilen suçların hiçbiri
delillendirilemediği, iftira olduğu kanıtlandığı halde, 7 yıldır cezaevinde
bulunmaktadır. Buna rağmen,
ülkemizin, devletimizin, Müslümanların, ORtadoğunun ve hatta tüm dünyanın
menfaatini, kurtuluşunu, refahını, barış ve sevgi ortamını kendi
özgürlüğünden, rahatından, menfaatlerinden önde tutmaktadır.

Müvekkil ve arkadaş grubunun, çıkar amaçlı bir suç örgütü olmadığının,
bir dünya görüşü, inancı, idealleri, milli ve manevi hassasiyetleri olan
fikir insanları oldukları, mahkeme salonlarında yaptıkları savunmalardan
dahi açıkça görülmektedir.

Müvekkilin görüşlerini aktardığımız bu dilekçeyi değerlendirmenize sunarız.
19.05.2025

Adnan Oktar Müdafii

Av. Mert Zorlu

EK_1 Müvekkil Adnan Oktar’ın Hz. Muhammed (sav)’in ve Hz. Davud (as)’ın
soyundan geldiğini gösteren şeceresini görüntülemek için tıklayın.

Sohbetler, 25 Şubat 2018; 18:00 tarihli A9 Tv röportajından:

İsrail’i seviyoruz. İsraillileri seviyoruz. Zalimini sevmiyoruz. Gaddarını
sevmiyoruz. Katilini sevmiyoruz. Katilinden nefret ediyoruz. Filistin’i
seviyoruz. Filistinlileri seviyoruz. Katilinden, zaliminden nefret ediyoruz,
sevmiyoruz. İsrail ile Filistin aynı babadan geliyorlar. Hz. İbrahim (as)’in
evladıdır.

Biri İsmail (as), biri İsrail (as)’in evladı, aynı babadanlar. Dolayısıyla
aynı babanın evlatlarını birbiriyle savaştırıyor İngiliz derin devleti, oyun
oynuyor. Bakın genetik yönden aynıdırlar. Yüzde doksan benzer genetik
yapıları. Genetik yapıları yüzde doksan benziyor. O kadar aynılar yani.
Dostça, kardeşçe geçinin ya. Her ikisinin de dini de İslam dini, Musevilik
de İslam dini, İslamiyet de İslam dini. Bir arada geçinin. Ama İngiliz derin
devleti oyun oynayınca o ona düştü o ona düştü. Ve
aradaki düşmanlığı sürekli körüklüyorlar. O körüklemeyi de kutsal
biliyorlar. Halbuki körüklemeyip ikisini barıştırmak, dost etmek lazım
iki kardeşi de.

 

Canlı Sohbetler (15 Mayıs 2018; 22:00) tarihli A9 Tv röportajından:

Bütün bölgeyi birbiriyle barıştırmak lazım. Şiilerle
Sünnileri birbirine sarılmalarını sağlayacaksın, dost olacaklar.
Filistin’le İsrail’i birbirine sarmaş-dolaş yapıp dost edeceksin.
Dostluk yemekleri yenecek, dostluk şölenleri olacak bu konu kapanacak.
Bu kadar saldırılar için hiçbir neden yok, böyle bir şeye gerek yok. Şeytan
kışkırtıyor, şeytan kan dökülmesini istiyor, insan ölmesini istiyor. Oyun
oynuyor şeytan. Göz göre göre şeytanın oyununa geliyorlar.

 

Canlı Sohbetler (14 Mayıs 2018; 22:00) tarihli A9 Tv röportajından:

Allah şehitlere rahmet etsin, gazilere de şifa versin. İnşaAllah aralarında
barışırlar. Kardeşlik, sevgi, muhabbetle birbirlerine sarılırlar. Birlikte
bölgeyi kalkındırıp, güzelleştirip orayı barış yurdu haline getirirler
inşaAllah.
Bunu teşvik etmek lazım. Barıştırmayı ve bölgenin barış yurdu olmasını
teşvik etmek lazım.

 

Sohbetler (24 Temmuz 2017; 23:00) tarihli A9 TV röportajından:

İşin doğrusu İslam alemi yalnızlığa gidiyor. İsrail hem İngiltere tarafından
hem Amerika tarafından hem Rusya tarafından korunan bir ülke. Hiçbir zaman
yalnızlığa gitmedi hiçbir dönemde. Daima hakim güç oldu hep Müslümanlar
ezildi. Irak yalnızlığa gitti, Suriye yalnızlığa gitti, Libya yalnızlığa
gitti, Afganistan yalnızlığa gitti. Bak Katar’ı da götüreceklerdi ucu ucuna
engellendi ki durdurulmuş da değil şu an. Şu an şimdi sağına soluna
bakıyorlar bir şekilde Katar’a girecekleri anlaşılıyor felaket kapıda.
Dolayısıyla İsrail’le Filistin’i barıştırmanın dışında bir yol yok. En
kısa sürede İsrail’le Filistin’i İsmailoğulları’yla Yakupoğulları’nı
kardeş edip, Hz. İbrahim (as)’ın evlatlarını o bölgede mutluluk içinde,
huzur içinde yaşamalarını sağlamak lazım. Bu mücadele ve nefret ruhu
belayı çekmekten başka bir işe yaramaz
. Ve kısa sürede Filistin’in eriyip yok olmasına neden olur. Filistin yok
oluyor gittikçe. İsrail’e de yazık, Filistin’e de yazık. Her iki tarafı da
barış, kardeşlik içinde yaşatmak mümkün. Bunu yapalım.

 

Sohbetler (21 Temmuz 2017; 22:00) tarihli A9 Tv röportajından:

Bu barışı mutlaka Türkiye sağlasın.
Öncü olalım derhal çağıralım Filistin’in önde gelenlerini. Filistin’in
aydın aklı başında insanlarını getirelim, İsrail’in aydın aklı başında
insanlarını getirelim kucaklaşsınlar kardeş olsunlar, hepsini oraya
bölgeye taşıyalım.
Bölge boydan boya bomboş. Çok güzel muazzam bir medeniyet meydana getirelim
herkes rahat etsin. Ve mutlaka Hz. Süleyman (as) mescidini açalım ve bir
güzellik gelsin. Bu belanın son bulmayacağı görülüyor.

…Tekrar ediyorum, Türkiye barışın sağlanması için hemen devreye girsin.
Tayyip Hocam bu tarihi, bereketli, hayırlı işte öncü olsun. İsrail’e sahip
çıksın, aynı şekilde Filistin’e de sahip çıksın barıştırsın. Orada asker,
silah, polis bilmem ne olayı tamamen kalksın. Kardeşçe güzel bir medeniyet
oluşturup yaşasınlar.

 

Sohbetler (28 Mayıs 2017; 23:00) tarihli A9 Tv röportajından

Yani İsrail’in gençlerini dindar yapmak, Filistin’in gençlerini dindar
yapmak ve bunları kardeş yapmak. Bunun dışında hiçbir yol yok. Allah
korkusu, Allah sevgisinin dışında İsrail’in hiçbir kurtuluşu olmaz.

Sürekli azap ve acı devam eder.

Bana da geldiler burada konuştuk. Koyu dindar İsrail gençliği, koyu
dindar Filistin gençliği iç içe olursa ve sevgiyle, kardeşçe
yaklaşırlarsa İsrail’in onlardan alıp veremediği hiçbir şey yok.

İstedikleri kendi vatanları olarak olduğu gibi kullanabilirler. Eğer
istiyorlarsa ortak vatan olarak da kullanabilirler. İsrail’den hiçbir sorun
çıkmaz. Bize bu konuda garanti versinler, biz aracı olalım. Desinler ki “Biz
İsrail devletini tanıyacağız. İsrail halkını da seviyoruz, zalimleri
sevmiyoruz.” desinler. “Onları kardeş biliyoruz” desinler. Söz bir Allah bir
ben barıştıracağım, vesile olacağım. İsrail devleti hiçbir şey demez.
En üst kademeden insanlarla görüşüyoruz burada. Onlar zaten “Siz çözüm
söyleyin yapalım” diyorlar.

Bir şey dedikleri yok. Ama nefret nefret nefretle bir yere varılmaz.
Filistin’den buraya adam çağırmak bile sorun. Acayip sinirliler, acayip
asabiler. Suriyelileri buraya getirdik, muhalifler barut gibi. Dedim ki bak
Türk ordusu girsin Suriye’ye. Hükümetle konuşuruz, orduya teklif ederler.
Eğer uygunsa Türk ordusu girer dedik. “Vay ne işi var Türk ordusunun?”
dediler. “Türk ordusu girmezse Rus ordusu girer, yapmayın” dedim. “Bak Türk
ordusu insancıl davranır, merhametli davranır. Kan da akmaz mesele hallolur”
dedim. Gördünüz barut kesildiler. Ben söyledikten bir hafta sonra Rus ordusu
girdi. Ve yağmur gibi Rus uçakları bomba yağdırdı. Arkasından Amerikan
uçakları, İngiliz uçakları ve koalisyon güçleri yağmur gibi bomba
yağdırdılar. Ne olur Türkiye girse? Hükümete karışmaz, toprak bütünlüğüne
karışmaz. Sadece oraya adalet getirmek üzere girecek. Adaleti tesis edecek,
seçimlerin yapılmasını sağlayacak, Türk ordusu çekilecek, bu kadar. Buna da
meclis karar verecek. Meclise biz bunu teklif ettireceğiz, söyleyeceğiz. Yer
gök oynadı. Sözümü dinlemediler. Dinleseler bu iş olurdu. Böyle çok güzel
hallolurdu. Filistin için de söylüyorum bak, Filistin’den heyet gelsin ama
sinirliler. Tek kelime hep, “Filistinliler olarak ne kadar İsrailli varsa
öldüreceğiz, hepsini yok edeceğiz. İsrail’i yerle bir edeceğiz, tarih
olacak, haritadan sileceğiz.” Kardeşim böyle yaparsan Allah belanı verir.
Böyle şey olmaz. Allah ayette onların orada olacağını söylüyor. Ve ehli
kitap bu insanlar. Bu nefret normal değil. Allah “Onlarla evlenebilirsiniz,
yemeğini yiyebilirsiniz.” diyor. Bu zorun nedir? Bu nefretin anlamı ne?
Sevgiyle yaklaşırlarsa ne istiyorlarsa yaptırtacağız, söz. Sevgiyle
yaklaşırlarsa. Yoksa olmaz bu iş. Sevgiyle, şefkatle. Ne istiyorlarsa diyor
ki mesela “Kudüs’ün yarısı” tamam. Devlet kurmak istiyorlar, tamam. Toprak
da dert değil. Orası ucu bucağı yok. Mısır da toprak verir, Ürdün de toprak
verir. Toprak dert mi? Zaten orada bir avuçsunuz. Filistin bir avuç, İsrail
bir avuç. Uçsuz bucaksız toprak var. Toprak derdi yok ki. Sevgi derdi var
orada. Üç milyon Musevi var. Topraklar onlara o kadar büyük geliyor ki
bomboş o araziler, her yer bomboş. Filistin açısından da bomboş her yer.
Paylaşılamayan ne var orada? Sorun sadece sevgi.

 

Sohbetler (10 Aralık 2017; 22:99) tarihli A9 Tv röportajından

İsrail’le Filistin’i barıştıralım. Yani iyiye gitmez
bu. Kötüye gider. Adam çıktı Kissinger “Kan gövdeyi götürecek
Ortadoğu’da”  dedi, daha yeni söyledi, bir ay oldu. Alınmış bir karar
var ve bu İngiliz derin devletinin kararı. Şimdi bu kararı biz durdurtalım.
Bu kan gövdeyi götürme olayını durduralım, İngiliz derin devletinin oyununu
bozalım. Çünkü İslam ülkelerini birleştirip Musevi-Hristiyan ittifakı
meydana getirip, Müslümanları da kendi aralarında ittifak haline getirip
muazzam bir savaş düşünüyorlar. Yok, kardeşim buna müsaade etmeyeceğiz.
Filistin’le İsraillileri barıştıracağız ve kardeş hale getireceğiz. Bu
oyunu bozacağız. Kan istemiyoruz
. Yani bu oyunu ne yapıp yapıp bozacağız. Bilakis barıştırıp sarmaş dolaş
kardeş yapacağız. Koskoca topraklar hepsine yeter. Ne oluyor yani?

 

13Ekim 2015 tarihli A9 Tv röportajından

 “İsrail’de savaş suçu işleniyor.” İşte yapılacak şey iki tarafı
barıştırmak. Kardeşlik ve sevgi içinde yaşamalarını sağlamak. Çünkü
Filistinliler İsrailliler’i bıçaklıyor, onlar da onları öldürüyor. Böyle bir
moda başladı şimdi, bu çok ürkütücü. Aralarını bulup bu kavgayı durdurmak
lazım.

 

21 Temmuz 2014  tarihli A9 Tv röportajından

O kadar suni ki bu olay, inanılmaz bir olay var. Filistin niye yok edilsin
orada? Filistin halkı niye yok edilsin? Niye bu projenin içerisine
giriyorsunuz? Niye bu projeyi uyguluyorsunuz? Çünkü Filistin halkının yok
edilmesi için bu model; altın model adamlar için. En mükemmel model. Durduk
yere yok edemez, bir şey gerekiyor, onu da sağlıyor adamlar. Şu an barış
kardeşlik olsa, iç içe bayram yapacaklar. Akıl almaz bir vahşet var. Her yer
diken üstünde, her yer harap olma eğiliminde. Peygamberimiz (s.a.v.) mesela
yüzde yüz mağlup olacağını bilerek hiçbir zaman için savaşa girmedi. Hep
barışa, musalahaya girdi. İşte, “sonuna kadar savaşacağız” diyorlar.
“Kanımızın son damlasına kadar.” Sen savaşmıyorsun, sana bir şey olmuyor,
çoluk çocuğa oluyor, genç kızlara oluyor. Çok güzel insanlar Filistin’in
insanları, çocuklar acayip şekerler, genç kızlar acayip güzeller. Hep ceset
haline geliyor bu çocuklar. Sonunda da Filistin diye bir şey
bırakmayacaklar. Yani görünüş onu gösteriyor.

BÜLENT SEZGİN: Hocam, o haritayı gösterebiliriz, inşaAllah.
1946’dan günümüze.

ADNAN OKTAR: Bakayım. Şimdi, soldan birinci 1946 Filistin
bak yeşil bölgeler. İki 1947 yeşil bölge. Üç, 49-67 tarihinde bu hale
geliyor. Bakın dikkat edin, erimenin şiddetine bak. Buz eriyor gibi adeta.
2000’lerde de son hali. Şimdi o yeşiller, son yeşiller. Bir dahaki sefere
onları böyle ipince göreceksiniz. Yani makara ipi gibi incecik olacak, bir
sonra da bembeyaz olacak harita. Plan bu. Tıkır tıkır yürümüş sahte
kahramanların sayesinde. Boş araziye roket atan oyuncular var. Ne boş
araziye at, ne dolu araziye at, barış yap, musalaha yap çok güzel geçin ve
bütün bölge senin olsun. Mesela o, 1946’da Filistin var ya, ondan çok daha
geniş topraklara sahip olurlardı bu olaylara girmeselerdi. Ve müthiş bir
medeniyet olur, zenginlik olurdu. Genellikle kışkırtıyorlar. Ortadoğu’da
geniş çaplı kışkırtma var şu an. İsrail’i adam yerine koymamak, muhatap
olmamak. Sen adam yerine koymuyorsun ama Amerika destekliyor, Avrupa
destekliyor birçok ülke destekliyor. Ve silah sanayinde çok ileri gitmiş bir
ülke. Sen, yer altı atölyelerinde borulardan falan kaynakla uydurma roketler
yapıyorsun. Ve onunla İsrail’e saldırıyorsun. Onları yapacağına
üniversiteler açsana, okullar açsana. Filistin’e diğer Filistinliler’i de
çağır, diğer Müslümanlar’ı da çağır, onlar da gelsin, İsrailler’le iç içe
kardeşçe çok güzel şahane bir hayat yaşayın. Ne gerek var şu ıstıraba? Ne
gerek var şu acıya? Ben televizyona artık bakmıyorum, yürek parçalayıcı.
Planın bu kadar kusursuz işlemesi hayretler içinde kalınacak bir durum. Bak,
1946’lardan itibaren, görüyor musun planı? Kusursuz bir gelişme olmuş.
Adamları kahraman gibi gösteriyorlar. Boru roketçileri. Filistin kalmadı
kardeşim, halk kalmadı. Allah hidayet versin, Allah akıl fikir versin.

 

18 Kasım 2014 tarihli A9 Tv röportajından

Ev yıkmayla olmaz ki. Sevgiyle olur. Karşılıklı sevginin oluşturulması
gerekiyor. İsrail bir çalışma yapmayı düşünmesi lazım. Netice alamasa
dahi sevgi, kardeşlik, barış için bir Moşiyah ruhuyla, Mehdi ruhuyla
yaklaşıp güzel bir ön açılım meydana getirmesinde fayda var. Netice
alması şart değil.

 

18 Kasım 2012 tarihli A9 Tv röportajından

Sonra Ermenistan’ı, Rusya’yı, Azerbaycan’ı, Türki Devletleri içine alan ve
bütün İslam alemini içine alan bir birleşme oldu mu, Dünya Cenneti işte.
Gayet güzel. Camiler taşar, Sinagog’a isteyen gider Sinagog’da ibadetini
yapar, Kiliseye isteyen Kilise’de ibadetini yapar. Herkese saygı duyulur,
herkese sevgi duyulur. Komünistlere, onlara da şefkat duyulur. Dinsize,
imansıza, onlara da şefkat duyulur. Allah onları da öyle yaratmış. Birinci
sınıf vatandaş olarak onlara da şefkat duyulur. Açık olduğu halde, bu
güzellik kolay olduğu halde, oluşmamasının nedeni Sahibüzzaman’ın bu konuda
görevli olmasıdır. Herkes anlatıyor, mesela Başbakan tarif ediyor, hayret
ediyor Başbakan. Diyor ki: “Filistin’de iki kardeş grup var, birleşin.”
Herkes bunu söylüyor. Birleşemez, illa ki Hz. Mehdi (a.s) gerekiyor. İsrail,
İsrail’in asıl görevi barıştır zaten. Yani İsrail’e vaat edilen, İsrail’den
istenen, İsrail’in yapması gereken, bütün dünyada barışı sağlamaktır. Çünkü
Mesih ordusudur aynı zamanda. Mesih askeridir Museviler. Hepsinin barışı
savunması, barış insanı olması gerekiyor. Onları da savaş insanı haline
getiriyorlar. Halbuki deccal kan döker. Mesih kanı durdurur, Kral Mesih.
Açın bakın Tevrat’ta, kan akıtmaz Mesih. Çok kapsamlı anlatılmıştır.
Bunun oluşması için, hahamlar dua etsinler. Bütün Museviler
toplansınlar “ Ya Rabbi Kral Mesih-Moşiyah’ı bize göster” diye dua
etsinler. Yoksa bu tür kabadayılıklar, bu tip zıtlaşmalar çok kötü, çok
tehlikeli.

Hakikaten İsrail’in eski konumu yok. Yani artık Amerika’nın desteği yok.
İslam ülkeleri kendi aralarında İttifak etme eğilimindeler. İsrail, Hz. Musa
(a.s)’ın evlatlarının, Hz. İbrahim (a.s)’ın evlatlarının sığındığı bir
toprak parçası ve onlara Allah’ın verdiği görev de barış. Bütün dünyayı
barışa çağırmak ve Allah’ın birliğine çağırmak. Şu an burada böyle bir görev
var mı? Böyle bir çalışma var mı? Yok. Bunun bir an önce yapılması lazım.

Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir