Magazin Gazetecisi Sn. Ali Eyüboğlu’na Tekzip Ve Hatırlatma

By gundem
15 Min Read

MÜVEKKKİL ADNAN OKTAR’DAN MAGAZİN GAZETE SN. ALİ EYÜBOĞLU’NA TEKZİP ve HATIRLATMA

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan bir basın açıklamasında, bir soruşturma kapsamında “müvekkil Adnan Oktar hakkında övücü ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle 450 sosyal medya hesabı ve internet adresine erişim engeli getirildiğinden bahsedilmiştir. Yapılan açıklama çeşitli haber sitelerinde ve televizyonlarda yayınlanmış; aralarında magazin gazetecisi Ali Eyüboğlu’nun da bulunduğu kimi gazeteciler de konuyu köşe yazılarına taşımışlardır. Ancak Sayın Eyüboğlu köşe yazısında, kendi kişisel husumetinden kaynaklandığını düşündüğümüz ilave bazı yanıltıcı izah ve ithamlarda da bulunduğundan konuyla ilgili doğruları açıklama gereği oluşmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar’ın konuya ilişkin görüşleri şöyledir;

BİRİNCİSİ:

Öncelikle müvekkilin tanınmak ya da kendisini övmek veya övdürtmek gibi bir ihtiyacı yoktur. Magazin haberlerine ilgi duyan ya da özenen 3-5 yüz kişi dışında hiç kimse Ali Eyüpoğlu’nun adını bile bilmezken, müvekkil Adnan Oktar 73 dile çevrilmiş 384 eseri, 40 yıldır devam eden kesintisiz fikri mücadelesi, samimiyeti ve hikmetiyle on binlerce insanın hidayetine vesile olmuş bir insandır.

Dolayısıyla Sayın Eyüboğlu’nun konu hakkında yorum yaparken öncelikle düşünmesi gereken şey karşısında on binlerce insanın hidayetine vesile olmuş müvekkil Adnan Oktar gibi bir kişi varken kendisinin kaç kişinin hidayetine vesile olduğudur? Kaç kişinin ahlakının güzel yönde değişmesine, Allah’a yönelmesine, dini yaşamasına vesile olduğunu değerlendirdiğinde cevabı muhtemelen “hiç” olacaktır. Sayın Eyüboğlu samimi olarak çevresine baktığında ise, ne yazık ki yapayalnız bir insan olduğunu görecektir.

Buna karşın müvekkil Adnan Oktar her geçen gün daha çok sevilen, sevenlerinin sayısının kat kat arttığı, samimiyetini, aklını, vicdanını, ruhunun derinliğini, sevgi gücünü, kalitesini bir kere görenin bir daha asla ondan vazgeçemediği, içten bir bağlılıkla sevdiği bir insandır.

Bunun için Sayın Eyüboğlu’nun ilk yapması gereken şey kanaatimizce her şeyden önce sevgisiz üslubundan vazgeçmek olmalıdır. Çünkü maalesef ki sevgiden alabildiğine uzak, sinirli, kendinden başkasını beğenmeyen, her şeyi ve herkesi eleştirmeyi meslek edinmiş olan kişilerin hayatları, yapayalnız, tek bir gerçek seveni bile olmadan, yazıları da sadece kendisi gibi sevgisi bir avuç insan tarafından okunan kimseler olarak son bulmaktadır. Kanaatimizce Ali Bey’in kendisi de böyle bir hayatı istememekte, sevgisizliğin, yüzeysel arkadaşlıkların, vefasızlığın, sadakatsizliğin, yalnızlığın acısını hayatının bir çok alanında görmekte, bu yüzden üslubunu değiştirmesi gerektiğini için için bilmektedir.

İKİNCİSİ:

Sayın Eyüboğlu’nun yazısında kullandığı ifade ve üslubundan müvekkil ve arkadaşlarının bir daha gün yüzü görmemelerini, ömürlerinin sonuna kadar cezaevinde kalıp orada ölmelerini şiddetle arzuladığı da açık şekilde görülmektedir.

Ancak müvekkilin cezaevinde vefat etmesini arzulayanların unutmaması gereken önemli bir gerçek vardır: Ölüm elbette haktır ancak kimin ne zaman ve nerede öleceğini yalnızca Allah bilir. Bu sebeple bir başkası için ölümü dileyen kişi, kendisinin de bir ölümlü olduğunu asla unutmamalıdır. Yüce Allah bu gerçeği bir Kuran Ayetinde şöyle ifade etmektedir:

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız

“Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; ŞİMDİ SEN ÖLÜRSEN ONLAR ÖLÜMSÜZ MÜ KALACAKLAR?” (Enbiya Suresi, 34)

Tıpkı Ali Eyüpoğlu gibi benzer şekilde, geçmişte de, SİYASETÇİLER, HUKUK PROFESÖRLERİ, GAZETECİLER, TV PROGRAMCILARI, EMNİYET MENSUPLARI vb.ler arasından da müvekkilin müebbet hapis cezası almasını, cezaevinden çıkamayıp orada vefat etmesini isteyenler ve bunun için gayret edenler olmuştur.

Aralarında
Adil Serdar Saçan, Yıldırım Aktuna, Mesut Yılmaz, Osman Durmuş, Hıncal Uluç, Metin Uca, Ercan Arıklı, Bülent Ecevit, Ahmet Vardar, Bekir Coşkun, Güneri Civaoğlu, Ferhan Şensoy gibi isimler bulunan, burada tamamını saymadığımız 200’den fazla kişi 90’lı yıllarda müvekkilin cezaevinden hiç çıkamayacağını söylerken müvekkil, masumluğu ispatlanmış ve tahliye olmuştur. O kişiler ise ecelleriyle vefat etmişler ve SONSUZ BİR MÜEBBET İÇERİSİNE GİRMİŞLERDİR. OLDUKLARI YERDEN DE HEP BİRLİKTE MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’I İZLEMEKTEDİRLER.

Şu
anda da müvekkil Adnan Oktar’ın hapiste öleceğini umanların hepsi müvekkilden önce kendi ecelleriyle vefat edeceklerdir. Zira bu yaygaraları yapanların bin bir türlü sağlık sorunuyla mücadele edip, hızla yaşlandıkları ciltlerinden, gözlerinden, saçlarından, duruşlarından tüm çıplaklığıyla görülürken; neredeyse 80 yaşında olan müvekkil hayret verici bir dinçlik, sağlık, sıhhat ve zindelik içindedir. BU KİŞİLER VEFATLARINDAN SONRA GİTTİKLERİ YERDEN, MÜVEKKİLİN HAPISTEN ÇIKTIĞINI DA, ANLATTIKLARININ DOĞRU OLDUĞUNU DA, HZ. MEHDİ’Yİ DE, HZ. İSA’YI DA, İSLAM AHLAKININ DÜNYAYA HAKİM OLDUĞUNU DA GÖRECEKLERDİR.

Her biri müvekkile karşı akıl almaz bir öfkeyle sürekli aleyhinde faaliyet yapmış olmalarına rağmen, yine de müvekkil Adnan Oktar bu kişilerin hiçbirine karşı kin ve nefret duymamakta, bir öfke hissetmemektedir. Tam tersine onların iyiliğine dua etmekte, Allah’ın onları rahmetiyle sarmasını temenni etmektedir. Hepsine hakkını helal etmiştir.

Ne şaşırtıcıdır ki bu kişiler henüz daha hayattalarken kendilerine “Siz Adnan Oktar ve arkadaşlarının hapiste çürüyüp ölmesini istediğinizi söylüyorsunuz, ama kimin ne zaman öleceğini Allah daha iyi bilir” diye hatırlatılmış olsa, BÜYÜK İHTİMALLE MÜVEKKİLİN ÖLÜME KENDİLERİNDEN DAHA YAKIN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRLERDİ. Ancak şu anda hep birlikte, oldukları yerden, 80 yaşına yaklaşmış olan müvekkilin adeta 30’lu yaşlarda bir genç gibi müthiş dinç, zinde, hayat dolu ve neşe içinde hayatına devam ediyor oluşunu izlemektedirler.

Kuşkusuz Allah’ın takdir ettiği vakit gelmeden kimse kimsenin canını alamaz. Kimsenin kimseye Allah dilemedikçe bir zararı da yararı da dokunmaz. Müvekkil Adnan Oktar ömrü boyunca defalarca fiili suikast girişimlerine maruz kalmış, akıl almaz kumpaslar sonucu akıl hastaneleri, cezaevleri görmüştür. Her defasında da kendisine düzenlenen saldırılar Allah’ın rahmeti ve korumasıyla daha dinç, daha sağlıklı, daha güçlü olmasına vesile olmuş, kendisini sevenlerin sayısı kat kat artmıştır. MÜVEKKİL ADNAN OKTAR İÇİN HER DEFASINDA “BU DEFA BUHAR OLDU” DENİLMİŞ, OYSA TAM AKSİNE ÇELİK KUBBE HALİNE GELMİŞTİR.

Allah’ın güzel imtihan sanatını bilen ve bizzat kendi hayatında şahit olup şükreden müvekkil, aleyhinde faaliyette bulunan ve kendisine anlamsız bir öfke ve husumet duyanlara da şefkatle ve merhametle bakmaktadır. Her birinin Allah’ın kaderde takdir ettiğini yapmakla görevli kişiler olduğunu bilmekte onlara karşı hiçbir öfke duymamaktadır.

ÜÇÜNCÜSÜ:

Sayın Ali Eyüboğlu bir başka konuşmasında, güya müvekkil Adnan Oktar’ın Ali Beyin şahsı için “p…k adam” şeklinde bir küfür sözü söylediğini iddia etmiştir.

Ancak müvekkil Adnan Oktar hayatının hiçbir döneminde ne Ali Bey ne de bir başkası hakkında böyle çirkin bir söz ya da ifade kullanmamıştır. Zaten müvekkili tanıyan herkes Adnan Bey’in hiç kimse için asla böyle çirkin ifadeler kullanmadığını ve kullanmayacağını da gayet iyi bilirler. Sayın Eyüboğlu, muhtemelen bu tip bir üsluba alışık olduğundan hayali bir çıkarımda bulunmuştur. Ancak müvekkilin bu tip basit, avami, kaba ve sevgiden uzak bir üslupla adının dahi yanaya gelmesi mümkün değildir.

Ali Bey’in sık sık hemen her konuşmasında müvekkil söylemediği halde bu ifadeyi söylemesi ve kullanması oldukça da şaşırtıcı bir durumdur. Yaşı ilerlemiş bir insan olan Ali Bey’e müvekkil ancak şefkat duyabilir, böyle bir sözü asla kullanmaz. Ali Bey’in ise müvekkilin hiç kullanmadığı bir sözü “bana bunu söyledi” diye sürekli anlatması, herkese duyurması son derece yersiz ve gereksiz bir tutumdur.

DÖRDÜNCÜSÜ:

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları haklarında ileri sürülen ASKERİ ve SİYASİ CASUSLUK SUÇLAMALARININ TÜMÜNDEN BERAAT ETMİŞLERDİR. Sayın Eyüboğlu müvekkil ve arkadaşlarının yargılandıkları davayı yakinen takip ettiğinden ortada herhangi bir casusluk vs olmadığını bizzat kendisi de gayet iyi bilmektedir. Ayrıca başsavcılığın habere konu basın açıklamasında da bir casusluk iddiasından bahsedilmemektedir. Ancak buna rağmen Sayın Eyüboğlu’nun sanki böyle bir şey varmış gibi okuyucularını yanıltmaya çalışması kendisine hiç yakışmamakla birlikte aynı zamanda basın meslek ilkelerine de alenen aykırı, kötü niyetli bir tavırdır.

“Askeri ve Siyasi Casusluk” iddiası Adnan Oktar Davası dosyasına -tıpkı cinsel saldırı suçu iftiraları gibi- sırf kamuoyunda infial oluşturabilmek için eklenmiş, psikolojik savaş taktiği olarak kullanılan propaganda malzemelerinden ibarettir.

11 Temmuz 2018 günü polis operasyonuyla birlikte basına dağıtılan Emniyet Müdürlüğü bildirisinde casusluk isnadının da yer aldığı Türk Ceza Kanunu’nda bulunan 33 ayrı suç sıralanmış ve ortada sanki dev bir suç örgütü yapılanması varmış imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Her ne kadar milletimizin büyük çoğunluğu bu propagandaya itibar etmemiş olsa da bazı kesimleri etki altına alabilmek için yaygara malzemesi olarak “casusluk” yalanı da aylarca gündemde tutulmuştur.

Oysa ki daha soruşturmanın en başlarında Savcılık Makamı tarafından casusluk isnadına dair Dışişleri Bakanlığı ve MİT ile yazışmalar yapılmış ve HEM MİT’TEN HEM DE DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN GELEN CEVABİ RESMİ YAZILAR ORTADA HİÇBİR CASUSLUK FAALİYETİ OLMADIĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR.

Belgelerde de açıkça görüldüğü üzere basında casusluk faaliyeti olarak aktarılan ve kullanılan şey, Soçi toplantılarına katılan bir tercümanın ZATEN KAMUYA AÇIK BİLGİ OLAN, TOPLANTININ SONUÇ BİLDİRGESİNİ BİR YAZIŞMASINDA PAYLAŞTIĞI İDDİASINDAN İBARETTİR. Nitekim Dışişleri Bakanlığı da MİT de bu sebeple hiçbir zaman dosyaya müdahil olmamışlardır. O GÜN TÜM DÜNYA BASININDA YER ALAN AÇIK BİR BİLGİNİN PAYLAŞILMASININ CASUSLUK FAALİYETİ GİBİ LANSE EDİLMESİ, DAHA DA VAHİMİ BASINIMIZIN BU BİLGİYİ HİÇ ARAŞTIRMADAN KABULLENMESİ ASLINDA BİR YANDAN DERİN DEVLETİN OYUNLARININ NE KADAR AKILSIZCA OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. ÖTE YANDAN BÖYLESİNE ZAYIF VE MANTIKSIZ BİR İDDİAYI BİLE KOLAYLIKLA KABULLENİP YAYMAK BAZI BASINIMIZ AÇISINDAN MAHCUP EDİCİDİR.

Dosyada bulunan ve açıkça casusluk iddiasının yalan olduğunu ortaya koyan bu belgeler basın tarafından özenle halktan gizlenmiş ve yalan manşetler atılmaya devam etse de yapılan yargılama neticesinde müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları casusluk suçlamasından beraat etmişlerdir. 

BEŞİNCİSİ:

Müvekkilin casusluk, kaçakçılık, FETÖ’ye yardım ve yataklık gibi anlamsız, saçma suçlamaların tümünden beraat etmesi üzerine bu konuları fazlaca gündeme getirmeyen bir kısım medyanın elinde sadece cinsellik konulu iftiralar kalmıştır. Ali Eyüboğlu da yazısının kalanında da cinsellik konulu iftiraları gündeme getirmeye çalışmıştır.

Zaten müvekkil ve arkadaşlarına husumet besleyen çevrelerle onların etki ve kontrolünde hareket eden bir kısım medyanın özellikle cinsel içerikli itham ve iddiaları ön plana çıkartmalarının ve bıkıp usanmadan varsa yoksa cinsellik, güzel kadınlar ve müvekkilin cinsel gücünden bahsetmelerinin 2 (İKİ) ANA NEDENİ bulunmaktadır.

BİRİNCİ NEDEN :

Müvekkil ve arkadaşları hakkında bugüne kadar öne sürülen 30’DAN FAZLA SÖZDE SUÇ İTHAMI OLMASINA RAĞMEN, bunların tümü iftira olduğundan ELLERİNDE TEK BİR BELGE YA DA DELİLİN BULUNMUYOR OLUŞUDUR.

İKİNCİ NEDEN İSE:

Cinsel içerikli itham ve iddiaların, HEM VATANDAŞLARIN SİNİR UÇLARINA DOKUNUP KİTLELERİ KISA SÜREDE GALEYANA GETİREBİLEN BİR YÖNÜNÜN OLMASI HEM DE İNSANLARI SUÇLUYMUŞ GİBİ GÖSTEREBİLMEK İÇİN SADECE İFTİRA ATMANIN YETERLİ SAYILIP DELİL GÖSTERİLMESİNE GEREK BİLE DUYULMUYOR OLUŞUDUR.

Zaten gerek kumpası hazırlayanlar gerekse müvekkil ve arkadaşlarına husumet besleyen çevreler, işte tam da bu özelliklerinden insanları karalamanın en kolay yolu olması ve ispat için bir delile de ihtiyaç duyulmaması dolayı ISRARLA SADECE CİNSEL İÇERİKLİ İFTİRALAR ÜZERİNDE DURMAKTADIRLAR. Aleyhte hiçbir delil olmamasına rağmen sırf kamuoyunda müvekkil ve arkadaşları aleyhinde bir infial oluşturabilmek ve bu sayede de devam eden yargılamalardaki hakim ve savcılar üzerinde kendilerince baskı kurabilmek amacıyla cinsel iftiraları kullanmaya çalışmaktadırlar.

Nitekim müvekkil Adnan Oktar, kaçakçılık iddiasıyla yargılanıp beraat ettiği İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 26.02.2025 tarihli duruşmasındaki sözlü savunmasında bu konuya şu sözlerle değinmiştir:

Cinsellik konusunda otuza yakın iddia var. Tamamı itibar suikasti olarak yapılıyor. Herkes biliyor bir kumpas var. Çünkü ben 70 yaşındayım. Bir trafik cezam bile yoktur şu ana kadar. Arkadaşlarımın da öyle. Birdenbire ne oluyor? 30 tane suçu birden işleyen olağanüstü bir insan haline geliyor. Belli ki yalan. Aslı astarı yok. Bu kumpası yapanların derdi kaçakçılık filan değil yani. Öyle bir konu yok. Onlar biliyor öyle bir şey olmadığını. Mesela ünlü hocaların, profesörlerin hemen hemen tamamıyla konuştuk. 8 (SEKİZ) AĞIR CEZA PROFESÖRÜNDEN MÜTALAA ALDIK AYRI AYRI. ‘NE CİNSELLİK DOĞRU DİYORLAR NE DE ÖRGÜT SUÇU DİYORLAR’. Ve 60’a yakın başka hocalardan da görüş alıyoruz. Yargıtay üyeleri, Yargıtay Onursal başkanları hepsini ittifak halindeler, BU BİR KUMPAS, ÇOK BELLİ diyorlar. YANİ AÇIK. BUNU DEVLET DE BİLİYOR, HÜKÜMET DE.

Sen küçük kızlara tecavüz edeceksin, Fetöcü olacaksın, casusluk yapacaksın, böyle bir şeyde Sayın Cumhurbaşkanımız, Tayyip hocam çok yamandır. Kasımpaşa delikanlısı. Yıkar ortalığı. Tek kelime konuşmadı. Ve söylüyor da bunu. “Asla konuşmadım ben, tek kelime” diyor. Kimse merak etmiyor niye çıkıp konuşmadığını. En ufak bir şeyde bile müdahale ediyor, bu konuda niye konuşmuyor? Sayın Devlet Bahçeli de tek kelime konuşmadı. O veli bir insandır. Allah şifa versin. Tek kelime aleyhimde konuşmadı. O da biliyor.

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız. 12.12.2025

Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir