DOSYA NO : 2024/60 E.
SUNAN : Adnan Oktar
MÜDAFİİ : Av. Mert Zorlu
KONU : Müvekkil Adnan Oktar, evlilik kavramına ilişkin toplumda sıklıkla rastlanan bazı hatalı değerlendirmelere dikkat çekmektedir. Evliliğin dünyevi çıkarlar, statü beklentileri, maddi imkanlar ve yüzeysel ölçüler doğrultusunda ele alınmasının yanlışlığına değinmekte; evliliğin yalnızca bir ibadet niteliği olarak Allah rızası için gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Ayrıca evlilikte kadının değerinin “gelin” kavramına indirgenerek asıl kimliğinin geri plana itilmesini; kadının imanıyla, ahlakıyla, kişiliğiyle ve sahip olduğu niteliklerle anılmak yerine, yalnızca “gelin” sıfatı üzerinden bir statüye konulup buna göre muamele görmesinin son derece hatalı bir yaklaşım olduğunu belirtmektedir.
Müvekkilin bu konudaki değerlendirmeleri; Kuran ayetleri doğrultusunda yaptığı açıklamalar çerçevesinde Sayın Mahkemenizin takdirine sunulmaktadır.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkil Adnan Oktar, toplum genelinde evlilik konusuna bakış açısında önemli bazı hatalar olduğunu ifade etmekte ve şu hususlara dikkat çekmektedir:
Günümüzde toplumun önemli bir bölümünün evlilik kavramına yaklaşımında ciddi yanılgılar olduğu görülmektedir. Birçok insan evliliği; dünyevi amaçların, çıkar hesaplarının, mal-mülk beklentilerinin ve sosyal statü arayışının bir aracı olarak değerlendirmekte; evliliği adeta karşılıklı menfaat esasına dayalı bir alışveriş gibi nitelendirmektedir.
Bu yaklaşım, evliliği adeta bir çıkar anlaşmasına, aileleri ekonomik veya sosyal yönden güçlendirmenin bir aracına dönüştürmektedir. Oysa bu anlayış, evliliğin gerçek mahiyetiyle bağdaşmamaktadır.
—KOVULMUŞ ŞEYTANDAN RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’A SIĞINIRIZ—
Bu konuda Kuran’da, “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve mal ile evlat çoğaltma yarışından ibarettir…” (Hadid Suresi, 20) buyrularak, dünyevi ölçülerin geçiciliği açıkça bildirilmiştir.
Evlilik, ancak Allah’ın rızası gözetilerek gerçekleştiğinde anlam ve değer kazanır. Kuran’da evliliğin salih ve takva kimselerle kurulması teşvik edilmiş, iman ve güzel ahlak evlilik için temel ölçü olarak gösterilmiştir.
Kuran’ın “… Şüphesiz Allah Katında en üstün olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…” (Hucurat Suresi, 13) ayetiyle, üstünlüğün soyda, malda, statüde değil; takvada olduğu açıkça belirtilmiştir.
Bu doğrultuda evlilikte de asıl dikkatin, kişinin dini yaşayışına, ahlakına ve karakterine yöneltilmesi gerektiği; mal, soy veya dış görünüş gibi ölçülerin geçici olduğu ve evliliklerin dünya menfaatleri etrafında şekillenmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Nitekim Kuran’da, “Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Kasas Suresi, 60) buyurularak, kalıcı değerin ancak iman ve güzel ahlakta olduğu hatırlatılmıştır.
Bu sebeple evlilik, malların çoğalması, soyun genişlemesi veya gösteriş unsurları için değil; yalnızca Allah yolunda bir hayat sürme niyetiyle anlam kazanır.
Bununla birlikte, bu hakikati göz ardı eden bazı kimselerin evliliğe çarpık bir bakış açısıyla yaklaştığı görülmektedir. Bu durum çoğu zaman yalnızca kişisel tercihlerden değil, toplumun ve ailelerin yıllarca süregelen yanlış telkinlerinden de kaynaklanmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren evlilik, onlara çoğu zaman “hayatın asıl gayesi”, “kurtuluş kapısı” veya “statü kazanma yolu” gibi hatalı anlamlarla aktarılmaktadır.
Bunun sonucunda bu yanlış bakış açısı, özellikle bazı genç kadınlarda açıkça kendini göstermektedir. Evlilik söz konusu olduğunda adeta gözleri dönmekte, bir anda büyülenmekte ve asıl önemli olan tüm değerleri bir kenara bırakmaktadırlar. Karşılarındaki kişinin iman ve Allah korkusuna sahip olup olmadığı, Kuran ahlakını yaşayıp yaşamadığı gibi en önemli ölçüler; gösterişli ve havalı bir evlilik teklifi, parlak bir tek taş pırlanta veya duygusal birkaç süslü sözün etkisiyle adeta tamamen unutulmaktadır.
İşte bu sebeple bazı genç kadınlar böyle bir evlilik teklifi aldıklarında veya böylesine pahalı ve gösterişli bir yüzükle karşılaştıklarında, yüzeysel bir heyecanın etkisiyle hareket etmekte; karşılarındaki kişinin gerçekten imanlı, güzel ahlaklı ve karakter sahibi biri olup olmamasına gereken önemi vermemektedirler.
Yalnızca “evlilik teklifinin gelmiş olması” veya “gelinlik giyecek olma düşüncesi” onlar için yeterli hale gelmekte; evliliğin manevi boyutu çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bu durum ise, evliliklerin henüz başlangıçta sağlam temele oturmasını engellemektedir.
Oysa evlilik, geçici dünyevi değerlerin heyecanıyla değil; ancak iman sahibi bir kişiyle ve Allah rızası gözetilerek kurulması gereken ciddi bir beraberliktir. Allah’ın rızası hedeflenmeden yapılan bir evlilikten fayda gelmeyeceği açıktır.
Günümüzde mutsuzlukla, huzursuzlukla veya boşanmayla sonuçlanan evliliklerin önemli bir kısmı, işte bu yanlış yaklaşımın bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır. Hatta pek çok kişinin daha evlilik gerçekleşmeden anlaşmazlık ve tartışmalar yaşadığı, buna rağmen sırf “evlenmiş olmak” adına ve dünyevi beklentilerini karşılayabilmek için bu yola devam ettikleri de sıkça görülmektedir.
Bu konudaki bir başka çarpık bakış açısı da toplumda yerleşmiş olan “gelin” ifadesinin kimi zaman kadının kimliğini gölgeleyen bir unvana dönüştürülmesidir. Düğün günü “gelin geliyor” denilmesi veya bir kayınvalidenin bir genç kadını “bu da bizim gelin” diye tanıtması, kadının kendi ismini, değerini ve kişiliğini geri plana itmektedir. Böylece, sanki yeni bir unvan kazanmış gibi yalnızca “gelin” sıfatı öne çıkarılmakta ve o kişinin de bundan sonraki görevi artık “gelin olmak” olarak görülmektedir.
Nitekim “gelin” olarak tanımlanan bazı kadınların da bu hitaptan memnuniyet duyarak bunu bir statü gibi benimsemeleri, bu hitabı bir ayrıcalık gibi görmeleri, hatta bununla övünmeleri ve kişiliklerini bu unvanla tanımlamaya başlamaları, bu bakış açısındaki hatayı daha da derinleştirmektedir.
Oysa bir insanın değerini belirleyen ölçü dünyevi değerlere dair sıfatlar değil, imanı, güzel ahlakı ve karakterdir. Kadının toplum içindeki kıymeti de bu değerlerden kaynaklanmalıdır.
Nitekim Kuran’ın, “Mallar ve evlatlar dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle, asıl değerli olanın dünyevi ölçüler değil, ahlaki ve manevi özellikler olduğu açıkça bildirilmiştir.
Evlilikte de esas kriterler; Allah korkusu, iman, takva ve güzel ahlak olmalıdır. Bu gerçekler unutulduğunda, evlilikler mutlaka mutsuzlukla, hayal kırıklığıyla ya da boşanmayla sonuçlanmaktadır.
SONUÇ VE TALEP :
Sonuç olarak evlilikte ölçü; gösteriş, dünyevi ve maddi beklentiler, toplumsal telkinler veya unvan kazanma arzusu değil, yalnızca Allah’ın rızası olmalıdır.
Bu çerçevede, müvekkilin konuya dair değerlendirmelerini, saygılarımızla Sayın Mahkemenizin takdirine sunarız. 14.12.2025
Adnan Oktar Müdafi Av. Mert Zorlu