PKK’nın, Silahını Bırakıp İdeolojisini Bırakmaması Kabul Edilmemelidir

By gundem
23 Min Read

ADNAN OKTAR’DAN DUYURUDUR

MİLLİ İSTİHBARAT BAŞKANLIĞINA

İdeolojisi “Silahlı Eylem” Üzerine Kurulu PKK’nın, Silahını Bırakıp İdeolojisini Bırakmaması Kabul Edilmemelidir

PKK’nın silahları bırakıyor olması ve karşılıklı bir uzlaşıda bulunulması, elbette ülkemiz için sevindirici bir gelişmedir. Ancak bu konuyla ilgili üzerinde durulması gereken, ciddi şekilde tedbir alınması gereken bazı durumlar mevzu bahistir.

PKK, komünist Stalinist bir zemin üzerine kurulmuş ve devleti temsil eden polise ve askere karşı silahlı mücadelesini yıllarca bu ideoloji üzerine kurgulamıştır. Komünizm’in hiyerarşiye olan karşıtlığını her fırsatta hayata geçirmiş ve bu sebeple aile, din ve devlete olan karşıtlığını sadece dile getirmemiş aynı zamanda uygulamıştır.

Konuyla ilgili kısa tarihsel bilgi vermek gerekirse;

PKK’da Komünizm, Komünalizm

PKK, bir KOMÜNİST ÖRGÜTTÜR. Marks’ın ilkeleri doğrultusunda kurulmuştur ve tüm komünist diktatörlerin izinden gitmiştir. Bu nedenle de tarihi boyunca, komünist altyapıya sahip tüm ülkeler, partiler ve gruplar tarafından korunmuş ve desteklenmiştir.

Kuruluşunun akabinde gerçekleşen PKK kongrelerinde komünist liderler Marks, Lenin ve Stalin’in posterleri ve komünist Rusya’yı temsil eden orak ve çekiç sembolleri:

Fotoğraflardan da açıkça anlaşılabileceği gibi, PKK, komünist ideolojiyi benimsediğini hiçbir zaman gizlememiştir.

Sonradan, SSCB’nin dağılması ve Ortadoğu’da değişen koşulların etkisiyle, özellikle 2000’li yıllardan sonra Öcalan, komünizmden farklı olarak komünalizm ideolojisini dillendirmeye başlamıştır. Öcalan, 25 Nisan 2025’te kaleme aldığı 21 sayfalık “Perspektif” isimli örgütün feshiyle ilgili demecinde, TOPLUMU KOMÜNALİZM TEMELİNDE YENİDEN İNŞA ETMEYİ hedef ilan etmektedir.

Öcalan’ın sahiplenip örgütün ideolojisini yönlendirdiği Komünalizm’in mucidi ise anarşist ve libertaryen sosyalist olan Amerikalı Murray Bookchin’dir. Bookchin’in ideolojisi, devleti doğrudan merkezi, baskıcı ve hiyerarşik bir yapı olarak gördüğü için, DEVLETİ YIKARAK TAMAMEN ORTADAN KALDIRMAYI hedefler. Yönetimi ise devlet yerine çok sayıda küçük topluluğun oluşturduğu yerel meclisler ve konseylerle tesis etmeyi öngörür.

Komünalizm, aileyi ve dini toplumsal hiyerarşinin yeniden üreticisi olarak görür, bu nedenle DİN VE AİLENİN İNSAN HAYATINDAN MUTLAKA ÇIKMASI GEREKTİĞİNİ savunur. Bunu da Darwinist-materyalist ideolojinin propagandası ile yapar.

PKK’nın Amacı, İlkel Komünal Toplumlar Yaratmak

Komünizm ve komünalizm, farklı isimlendirmeler ve aralarında bazı nüanslar olsa da, özünde Darwinist-materyalist anlayışı sahiplenerek DEVLET, AİLE VE DİNE KARŞI ÇIKAR. Bunları güya özgürleşmenin önünde engel olarak görür. Komünalizmde de, komünizmde olduğu gibi “komün” terimi, ortaklaşa mülkiyet ve üretim ile kolektif yaşam biçimini ifade eder. Bu anlayışın kaynağı tarihsel materyalizmdir.

Marks ve Engels, tarihsel materyalizmin bir parçası olarak, insanlık tarihinin sözde ilk dönemlerini “ilkel komünal toplum” olarak tanımlar. İnançlarına göre bu toplumlarda mülkiyet özel değil, ortak ve sınıfsızdır; üretim araçları topluluğa aittir. Aile yoktur, her şey ortaktır.

Komünalizm, komünizm gibi, bu ilkel komünal toplumu, ileri bir aşamada yeniden kurmayı hedefler. Yani tarihsel gelişmenin sonunda sınıfların, ailenin ve devletin ortadan kalkmasıyla komünal yaşam tarzı tekrar güncel ve gelişmiş bir biçimde gerçekleşecektir.

İşte PKK’nın bölgede kurmak istediği model budur. Elinde silah olsun veya olmasın, her PKK mensubu buna inanır ve bunun için çaba sarf etmesi gerektiğine şartlanır.

Oysa geçmişte, Marks ve Engels’in inanmak istediği şekilde bir İLKEL TOPLUM HİÇBİR ZAMAN OLMAMIŞTIR. Bu hayali komün toplumu, Darwin’in evrim teorisi sonrası, “ilkel insan” safsatasının bir sonucu olarak, bir yalanın mecburi bir devamı olarak üretilmiş ve buna dair asla gerçekliği olmayan rekonstrüksiyonlar ve resimlerle, ilkel komün hayatında sözde ilkel insanlar resmedilmiştir. Gerçekte yaşanmamış bu dönem, Darwinizm’i esas alan komünistlerin her zaman özlemi olmuş, bu ilkel kanunların var olduğu bir toplumda huzur içinde yaşanılacağı gibi sahte bir inançla ideoloji ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Oldukça ironik bir şekilde, bu sözde barış ortamını da savaşarak, çatışarak, terör eylemleri yaparak oluşturma hedefindedirler.

Müvekkil Adnan Oktar’ın çabalarıyla Darwinist-materyalist felsefenin çöküşü ve insanın hiçbir zaman ilkel bir dönem yaşamadığının bilimsel olarak ortaya konuluşu, Darwinist-materyalist zihniyetin savunucuları için işte bu nedenle büyük bir hayal kırıklığı olmuştur.

Komünizm ve Komünalizmin Devleti Ortadan Kaldırma Şartı

Komünizmin ve ondan türeyen komünalizmin idealinde DEVLET YOKTUR çünkü bu sistem, hiyerarşiye karşıdır. Bu ideoloji, devletin toplumdaki hiyerarşik ilişkileri meşrulaştıran ve sürdüren temel araç olduğunu ileri sürer. Devletin, iktidarın merkezileştirilmesiyle beraber ekonomik ve sosyal baskı aygıtı haline geldiğine inanır. Bu ideoloji sahiplerine göre, devletin bu işlevi, toplumun doğal ve ekolojik dengesini bozmanın yanı sıra, özgürlüklerin ve toplumsal eşitliğin önünde en büyük engel olmaktadır. İşte tüm bu sebeplerle KOMÜNİSTLERE GÖRE, DEVLET MUTLAKA ORTADAN KALDIRILMALIDIR.

PKK mensuplarının sık sık özyönetim oluşturulmasının gerekliliğinden bahsetmelerinin nedeni de budur. Tabii özyönetim olunca bunun korunması gerekecek, bu da öz savunma güçlerinin oluşturulmasını gerektirecektir. Bu da bugün PKK’nın silah bırakmasının ne kadar kalıcı olduğunu tartışılır hale getirmektedir.

Nietzsche, Marks, Lenin gibi komünizmin fikir babalarının devlet ile ilgili sözleri, konunun anlaşılması için yeterlidir:

Friedrich Nietzsche:

DEVLET, BÜTÜN SOĞUK CANAVARLARIN EN SOĞUK OLANIDIR. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve şu yalan dökülür dudaklarından: Ben devletim, halkın ta kendisiyim,”

Karl Marx:

Devlet, egemen sınıfın yürütme komitesidir”

“Devletin varlığı KÖLELİĞİN VARLIĞINDAN AYRILAMAZ.”

V. İ. Lenin:

Toplum nerede, ne zaman sınıflara bölündü, sömürenlerle sömürülenler nerede, ne zaman ortaya çıktıysa, DEVLET DE ORADA VE O ZAMAN ORTAYA ÇIKTI.”

“Devlet, bir sınıfın öteki sınıfları baskı altına almasını sağlayan, DİĞER BÜTÜN SINIFLARI BİR SINIFA BOYUN EĞDİREN BİR MAKİNEDİR.”

“Her devlet, EZİLEN SINIFA KARŞI YÖNELTİLMİŞ ÖZEL BİR BASKI GÜCÜDÜR. O hâlde, HİÇBİR DEVLET NE ÖZGÜRDÜR NE DE HALK DEVLETİ.”

“Burjuva devletleri biçim bakımından çok çeşitlidir, ama hepsinin de özü aynıdır. Biçimi ne olursa olsun her burjuva devleti, son tahlilde, kaçınılmaz olarak BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜDÜR.”

“DEVLET VAR OLDUĞU SÜRECE ÖZGÜRLÜK OLMAZ. ÖZGÜRLÜK OLDUĞUNDA, DEVLET OLMAYACAKTIR.”

“Modern devlet erki, tüm burjuvazinin müşterek işlerine nezaret eden bir komiteden ibarettir

Devlet ve Devrim [1917] kitabında Lenin: Sosyalizmi komünizme giden yolun ilk aşaması olarak tanımlar. Lenin’e göre, komünizm idaresindeki devlet “solup gider” çünkü “TÜM MÜLKLER HALKIN ORTAK MALI OLDUĞUNDA DEVLETE GEREK KALMAZ.”

Komünizm ve Komünalizmin Aileyi Ortadan Kaldırma Şartı

Komünalizmde aile, hiyerarşinin temel taşlarından biri olduğu için kabul edilebilir bir kavram değildir.

Bu ideoloji sürdürüldüğünde, ailenin, özellikle de anlam ifade eden bağlarının hedef alınmasının sahaya yansımaları da olacaktır. Yeni yapıda eş, kardeş kavramları ve bunlara verilen değerlerin ortadan kalkması söz konusu olacaktır.

Karl Marks, “Komünist Manifesto”da, kadının ortaklaşa kullanılacak bir mal olarak görüldüğü açıkça ifade edilmektedir:

“Komünistlerin kadınların ortaklaşa kullanımını getirmelerine gerek yok ki; en eski çağlardan bu yana var olan bir şey bu…”

“…Aslında, burjuva evliliği, evli kadınların ortaklaşa kullanıldığı bir sistemdir; o yüzden, komünistler olsa olsa, KADINLARIN ORTAKLAŞA KULLANIMINI ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp AÇIKÇA MEŞRULAŞTIRMAK İSTEMEKLE suçlanabilirler.”

Abdullah Öcalan, İmralı Mahkemesi’ne verdiği 81 sayfalık savunmasında, aile kurumuna bakış açısını şöyle anlatmaktadır:

Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti… Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile … koptum.

Öcalan, “Kürdistan’da Kadın ve Aile” isimli kitabında ise şunları söylemektedir:

“Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir.” (s. 27-28)

(AİLE) MÜTHİŞ KÖLELEŞTİRİCİ, insanı kendi başına YOK OLUŞA GÖTÜRECEK bir ilişkidir. … Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki KOKUŞMUŞ AİLE İLİŞKİLERİNİ kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz.” (s. 47)

“Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli ideolojik politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik GERİCİLİĞİ YAŞATAN TEHLİKELİ BİR KURUMDUR AİLE.” (s. 48)

“AİLE BİZİ EN ÇOK ZORLAYAN BİR KURUMDUR. Aileyi dokunulmaz, hep saygı gösterilmesi gereken bir kurum olarak görmek yerine sömürgecilikle yakın bağlar içinde ve onun ideolojik politikasının ülke içindeki sağlam dayanağı ve yine insanımızı çaresiz kılan, geleceğinden yoksun bırakan, sorumsuzluğu en çok yaşayan ve mutlaka devrimci bir eleştiriyle birlikte, devrimci sürece tabii tutulması gereken bir kurumdur. Ulusal kurtuluş sürecimizde AİLE ENGELİNİ HER YÖNÜYLE GÖRMEK GEREKİR. Bu önünde sivriltilen, Ağrı Dağı gibi yükseltilmek istenen bir engeldir.” (s. 50)

“Düşmanın düşürdüğü, AİLE CENDERESİNDE SIKIŞTIRDIĞI insanımızı güçlü bir ihtilalciye dönüştürmenin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün hepiniz AİLE SAFLARINDA OLSAYDINIZ, KÖTÜRÜM BİR ERKEK VEYA KADIN OLMAKTAN KURTULAMAZDINIZ.”

İçindeki bireylere –kadın, erkek ve çocuklar– KAOSTAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY YAŞATMADIĞI HALDE AİLE, yine de bireylerin beyinlerini en çok meşgul eden kurum olmaktadır. Öyle ki bu, sadece toplum açısından değil, partimiz saflarındaki birey açısından da bir gerçektir. Birçok arkadaş, DÜŞÜNCELERİNİN ANA MERKEZİNİ AİLECİLİK İŞGAL ETTİĞİ İÇİN İFLAH OLMAMAKTADIR. Bütün bunlar dikkate alındığında AİLECİLİKLE MÜCADELE ve onun çözümlenmesi, bizde, sömürgeciliğin çözümlenmesine eşdeğer bir önem göstermektedir. En az sömürgeciliğin çelişkilerini bulup ortaya çıkarmak ve onunla mücadele etmek kadar, bu kurumu da ortaya koymak, üzerinde düşünce geliştirmek ve ONUNLA MÜCADELE ETMEK GEREKİR.” (s. 57)

“Engels’in ailenin kökeni ve yapısı ile ilgili eleştirisi ve değerlendirmesi ünlüdür. Bu, bizim için de özenle ele alınması gereken bir tanım ve teorik çerçevedir. Bizde SORUNUN AĞIRLAŞTIĞI, KÖKLÜ HASTALIKLARIN KAYNAĞI OLDUĞU bir gerçektir.” (s. 67)

“Birçoğunuzun BU AİLELERDEN KOPARAK, koşarak geldiğinizi iyi bilirim. Kendimiz de öyleydik. Birkaç haftalığına kutsal aile denilen o yuvaya döndüğümüzde kafamızda adeta anlar uğulduyordu. KABUL EDEMEDİĞİMİZ BİR İLİŞKİ TARZIYDI BU. Bu ailemizi küçük görme veya beğenmemekten kaynaklanmamaktaydı. Daha çok, MEVCUT İLİŞKİLER VE YAŞAM ÖLÇÜLERİ İSYAN ETTİRİCİ NİTELİKTEDİR. AİLE SORUNLARI BİZİ DEVRİME GÖTÜREN EN ÖNEMLİ ETKENLERDEN BİRİSİDİR. Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz.”

Komünizm ve Komünalizmin Dini Ortadan Kaldırma Şartı

Komünalizm, toplumsal hiyerarşiyi meşrulaştırdığı gerekçesiyle DİNE KARŞIDIR. Komünalist düşünce, dinleri, baskıcı otoriteleri destekleyen yapılar olarak kabul eder ve merkezi devlet otoritesini güçlendiren unsur olarak görür.

Konuyla ilgili Öcalan’ın sözlerine dikkat verilmelidir:

“Kızlarımız, kadınlarımız, annelerimiz çocukça ve ahmakça hareket ediyor. … Kadınlarımız, açıkça söylüyorum dinin etkisinde kalarak pasifleşmiştir.”

“… Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı’dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrı’dan koptum. Tanrı’yı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız.”

“… Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum.

“Tek tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, Allah, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür.

“Allah bir nevi Ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir.”

“Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur.”

“… İnsanı ele alalım ve dini anlamaya çalışırken doğa karşısındaki zayıflığı göz önüne getirelim. O, bu zayıflığını çıplaklığını ne ile giderecek? Şu konuda yanılmadığımıza inanıyorum: İnsanlar kendilerini hükmedenler durumuna getirmek için, zavallılıklarından kurtulmak için, doğaya sempatik gözükmek ve doğayı anlayışlı kılmak için ve elbette ki hepsinin de ötesinde kendilerini egemen kılmak için din ve tanrı düşüncesine başvuruyorlar. Aslında kişinin kendisinin ‘hakim’ olmada gözü vardır. İşte bunun ön aşaması da, kendisine tanrılar yaratmaktır… Daha da somutlaştıracak olursak; din, insan türünün doğayla karşılaşmasında ilk girdiği düşünce ve ruhsal gelişme biçimidir.”

Bunları Neden Anlatıyoruz?

Tüm bunların anlatılma sebebi, PKK’nın silah bırakmasıyla başlayan umut verici sürecin, hüsrana uğramasını engellemektir. Müvekkil Adnan Oktar, ülkemizde barış ortamının olmasını, terör sorununun ortadan kalkmasını, silahın asla kullanılmamasını en fazla isteyen ve bu konuda en fazla çabalayan kişilerden biridir. Ancak TEK BAŞINA SİLAH BIRAKMA, İDEOLOJİSİ SİLAH ÜZERİNE KURULU TOPLULUKLAR ADINA, YETERLİ BİR GÜVENCE DEĞİLDİR.

Komünist düşünürlerin, özellikle de Öcalan’ın sözlerinden açıkça anlaşılabileceği gibi, cezaevinden salıverilen bu zihniyetteki PKK mensupları, mevcut barış sürecine uyum sağlasalar da, DİNE, DEVLETE, AİLE SİSTEMİNE KARŞIT BİREYLER olarak var olacak ve KOMÜNİST İDEOLOJİNİN ÇATIŞMACI RUHUNU ASLA BIRAKMAYACAKLARDIR. Bu anlayış ile daima, TÜRK MİLLETİNE VE DEVLETİNE KARŞIT VE DÜŞMAN OLARAK KALACAKLARDIR.

PKK için asıl olan ideolojisidir. Şu ana kadar yaptığı bu savaş, bu ideoloji uğrunadır. Sadece barışmak ve sadece salıvermek, onları şekillendiren bu ideolojiyi değiştirmeyecektir. Belki silahları bırakacak ama bir emperyalist destekçisi olarak gördükleri bu ülkeye düşmanlığı, çatışma ve saldırıya olan inançlarını devam ettireceklerdir.

Aslında bunun sinyalleri şimdiden verilmektedir;

İçinde bulunduğumuz barış süreci devam ederken, Bese Hozat kod isimli Fatma Yıldız’ın açıklamaları, bahsini ettiğimiz tehdidi gözler önüne sermektedir:

“TÜRKİYE BU SÜRECİ GELİŞTİRMEZSE TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ ÇOK KARANLIKTIR. PKK kadroları af maf istemiyor. Eve dönüş yasası falan da istemiyor. Af, suç işleyenler için yapılır. BİZ SUÇ İŞLEMEMİŞİZ Kİ AF İSTEYELİM”

Terör ve Güvenlik Uzmanı Sn. Abdullah Ağar, Bese Hozat’ı ve bu sözleri şu şekilde yorumlamıştır:

“Bese Hozat terör örgütünün en kritik çekirdek kadrolarından en tepedeki birkaç teröristten biridir ve ÖRGÜTÜN ÜSTYAPI İDEOLOĞUDUR. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı’dır; bu pozisyon örgütte stratejik karar mekanizmasının EN ÜST katmanında bulunmak anlamına gelir. APO’NUN İDEOLOJİK ÇİZGİSİNİ YORUMLAYAN, GÜNCELLEYEN, SÖYLEMLERİNİ ÖRGÜT POLİTİKALARINA ÇEVİREN, YENİDEN KODLAYAN VE ÖRGÜT TABANINA AKTARAN EN ETKİLİ FİGÜRDÜR. Bu haliyle Bese Hozat terör örgütünün siyasal söylemlerinin, uluslararası mesajlarının, çözüm süreci dönemi analizlerinin, örgütsel stratejik kavramlaştırmalarının çoğunu APO ADINA BİZZAT FORMÜLE EDEN BAŞ TERÖRİÇEDİR VE KANDİL’İN “İDEOLOJİK BEYNİ” OLARAK KABUL EDİLİR. Bu haliyle 3 tane Murat Karayılan, 5 tane Cemil Bayık, 35 tane Duran Kalkan, 75 tane Mustafa Karasu eder. HER SÖZÜ BİR SİNYALDİR, TALİMATTIR”

Ağar’ın açıklamalarına göre; Hozat’ın sözleri açıklama değil, ÖRGÜTÜN STRATEJİK TERÖR BİLDİRİSİ, TALİMATI, MESAJIDIR:

“Gördüğümü en baştan söyleyeyim: Kod Bese Hozat’ın bu söylemi, DEVLET AKLI İÇİN NORMAL BİR TEHDİDİN ÇOK ÖTESİNDEDİR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN MEŞRUİYETİNİ, HUKUKUNU, EGEMENLİĞİNİ HEDEF ALAN TEMEL BİR MEYDAN OKUMADIR

Aslında bu, yukarıda anlattığımız konunun özetidir. İdeolojisi gereği devleti düşman olarak gören ve silahlı eylemi her zaman bir kurtuluş mücadelesi olarak benimsemiş olan bir topluluğun, sadece silah bıraktı diye ıslah olduğunu düşünmek, toplumun içine kabul etmek, hatta devlet yönetimlerinin içinde imkan tanımak son derece tehlikelidir.

Müvekkil, hükümetimizin böyle bir barış girişimi iyi niyetli olarak yaptığından emindir; silah bırakan PKK’nın, ülke sistemine kabul edilişi ile mevcut devlet sistemine adapte olacağı düşünülmüş olabilir. Elbette bunlar, gerçekleşmesi temenni edilen, iyi niyetli düşüncelerdir.

Ancak bütün sistemi ve mücadelesi komünist ideolojiye dayanan bir terör örgütünün, yıllarca mücadele içinde olduğu bir devlet ve toplum düzeninin içinde barınması ve çatışma zihniyetini bırakması, İDEOLOJİ OLDUĞU YERDE DURDUĞU SÜRECE MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Ne yapmalı?

PKK örgütünün elemanları, hayatları boyunca silahların içinde olmuş, ailelerini ve tüm yaşamlarını bırakıp dağa çıkmış, mücadelesi uğruna ölümü göze almış insanlardan oluşur. Gözlerini kırpmadan böyle bir dünyanın içine girmelerinin ve bu konuda kararlı olmalarının tek sebebi, ideolojilerine kesin inançlarıdır.

Oysa İDEOLOJİLERİ, BİLİMSEL OLARAK ÇÖKMÜŞTÜR; GEÇERSİZDİR, BİTİKTİR. Çünkü bu ideoloji, geçmişte ilkel insan ve ilkel toplumlar olduğu iddiasıyla ortaya çıkan Darwinist anlayışı temel alır. Darwinizm ise, müvekkil tarafından çok kapsamlı ve bilimsel delillerle çöküşe uğramış tamamen SAFSATA bir teoridir.

Yanlış ideolojiyi ortadan kaldırmak, fikri sistemi değiştirmek, doğruları göstermek gerekmektedir. İdeolojisine yıllardır gözünü kırpmadan inanmış bir insanı doğrulara yöneltmenin tek yolu BİLİMSEL EĞİTİMDİR. Ona, ideolojik yanlışları gösteren bilimsel delilleri sunmaktır.

İdeolojinin bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmek, bu insanların beyinlerindeki köklü inancı bir anda değiştirecek, uğruna mücadele ettikleri doğruların aslında temeli olmadığını onlara gösterecek ve silah, eylem, tehdit gibi unsurlar onlar için anlamsız hale gelecektir. Bu kişileri, potansiyel tehdit olarak toplum içinde tutmamanın yolu, silahları yakmaları değil, İDEOLOJİLERİNİ TERK ETMELERİDİR.

Önce İdeolojik Eğitilmeli, Sonra Topluma Karışmalıdırlar

Bu kişilere, kapsamlı bir eğitim yoluyla, ideolojilerinin yanlışlığını anlatmak şarttır. Eğer af yasası gelir ve bu kişiler alelacele toplum içine karışırlarsa, ideolojileri ile varlıklarını sürdürürlerse, bu tehdit devam edecektir. Bu kişileri topluma kattıktan sonra onlara, “affettik ama topluma karışamazsınız, öğretmen, işçi vs. olamazsınız” denmesi kuşkusuz ki mümkün olmaz. Onlar, ZİHİNLERİNDEKİ ÖFKE VE ÇATIŞMA DUYGUSU İLE toplumun hemen her kesiminde, her iş kolunda, her toplumsal alanda var olacaklardır.

Dolayısıyla, eğitim bir zorunluluktur. Konu, bu insanların silah taşıyıp taşımamaları değildir. Polis, jandarma da silah taşımaktadır; ama kimseye zarar vermemektedirler. Temel konu, bu kişilerin zihniyetleridir. Zihniyet aynı kaldığında, öldürmeye kodlanmış bir kişi, bugün silahını bırakır ama yarın bıçakla insan öldürür. Şart olan bu kişilerin zihniyetlerini değiştirmektir.

Hükümetimiz, barış adına yapılan bu girişimlerden her ne kadar umutlu ise de, bu yöndeki endişeler eminiz ki akıllardadır. Keza, Bese Hozat’ın son cümleleri, bu konudaki endişeleri ciddi şekilde haklı çıkarmaktadır.

Daha şu aşamada başlayan tehditler, ilerleyen aşamalarda yaptırımlara dönüşebilir. Toplum içindeki huzur, ciddi şekilde bozulabilir. İdeolojisi çatışmaya dayanan kişileri, karşı oldukları bir devletin çatısı altında, karşı oldukları tüm değerler tam anlamıyla yaşanıyorken, BARIŞÇIL HALDE TUTMAK MÜMKÜN OLMAYABİLİR.

İşte bu nedenle, ideolojilerini ortadan kaldıracak bir çalışma ve eğitim gerekmektedir.

Müvekkil Adnan Oktar, Bu Eğitimi Verebilir

Müvekkil Adnan Oktar, Darwinizm’in bilimsel çöküşünü tek başına ele almış, bu konuda ciddi bilimsel çalışmalar yapmış, bilimsel eserlere imza atmış ve dünya çapında tereddütsüz büyük bir başarı elde etmiştir. TÜM DÜNYADA DARWİNİZM’İN SORGULANMASI, onun çalışmaları vesilesi ile olmuştur. Dünyaca ünlü Darwinistler, onun eserlerini gündeme getirir olmuşlardır. Toplum içinde Darwinizm’in inkarı mümkün değilken, Darwinizm’e yönelik İLK BAŞKALDIRILAR, müvekkilin vesilesi ile gerçekleşmiştir.

Darwinizm’in ve Darwinizm’i temel alan materyalizm, komünizm gibi ideolojilerin çöküşü, MÜVEKKİLİN KAPSAMLI BİLİMSEL ANLATIMLARI neticesinde mümkün olmuştur. sadece Yaratılış Atlası kitabı, tüm Avrupa’yı sarsmış, Darwinistler için ciddi bir yıkım oluşturmuştur.

Çünkü kitap, GERÇEKLERİ ANLATMAKTADIR.

BU, TARİHTE KİMSENİN ELDE EDEMEDİĞİ BÜYÜK BİR BAŞARIDIR.

Müvekkil bu başarıyı, PKK’YA YÖNELİK OLARAK SAĞLAYACAĞINDAN EMİNDİR.

Bu konuda müvekkilin, CEZAEVİNDEN ÇIKMA DİYE BİR TALEBİ YOKTUR. Sadece kendisine imkan verilmesini, PKK’nın üst düzey yöneticileriyle görüşebilmesinin sağlanmasını istemektedir. Bu, istenen ortamda, istenen kişilerin eşliğinde gerçekleşebilir. Müvekkil için önemli olan bu kişilere ulaşabileceği ve fikirlerini anlatabileceği bir ortamın sağlanmasıdır.

Bu konuyu değerlendirirken, müvekkilin Darwinizm’e karşı dünya çapındaki başarısını dikkate almak gerekmektedir. Geçmişte müvekkil, Darwinizm’e karşı bir ekip kurulmasını devletimize teklif etmiş ve bu teklif sonucunda Yaratılış konusunu gündeme getirmek üzere “Bilim Kurulu” oluşturulmuştur. Bu kurul, her ne kadar konferanslar gerçekleştirerek bu konuyu canlı tutmaya çalışsa da, ilk oluştuğu yıldan bu yıla, Darwinizm’e karşı ciddi bir başarı sağlayamamıştır. Kitlelerin Darwinizm’i terk etmesine vesile olamamıştır. Muhtemelen karşılarına ODTÜ’lü, Boğaziçili, İTÜ’lü öğrenciler çıkarılsa ve Darwinizm konusunda bir tartışma başlatılmış olsa, söz konusu kurulun, onlara karşı tatmin edici bir cevap vermeleri de pek mümkün olmayacaktır.

Yukarıda, Bilim Kurulu’nun farklı yıllarda gerçekleştirdiği konferanslardan görseller görülmektedir. Söz konusu kurulun bu tip çalışmalar yapması elbette takdire şayandır. Burada vurgulamak istediğimiz husus, kurullar toplanmasına, konferanslar düzenlenmesine rağmen, DARWİNİZM’E YÖNELİK CEVAPLARIN YETERSİZ KALMASIDIR.

Okullarda Darwinst eğitim gören öğrencilerimizin, bilimsel yöntemler kullanılarak BUNUN AKSİNE İKNA EDİLEMEMESİDİR.

Yapılan konferansları, benzer görüşteki kişilerin izlemesi ve BU ANLATIMLARIN DIŞARIYA ETKİLİ OLAMAMASIDIR.

Oysa MÜVEKKİL, şimdiye kadar, hem Türkiye’de hem de dünyada, DARWİNİZM’İN ÖNCÜLERİYLE KARŞI KARŞIYA GELMİŞTİR. Onların TÜMÜNÜ FİKREN YERLE BİR ETMİŞTİR. İnandığı ve anlattığı gerçeklerden emindir ve tüm anlattıkları BİLİMSEL GERÇEKLERDİR. Bu kişiler, bilime karşı duramamışlar, ONLARCA YILLIK İDEOLOJİLERİNİ SORGULAR OLMUŞLARDIR.

Dünya çapında, müvekkilin eserleri vesilesi ile DARWİNİZM’DEN VAZGEÇEN bilim adamlarının sayısı oldukça fazladır.

İşte tüm bu nedenlerle, MÜVEKKİLİN, PKK, IŞİD vb. ÖRGÜTLERLE GÖRÜŞTÜRÜLMESİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR. Bu görüşmeler, kuşkusuz ki devletimizin gözetiminde olacaktır. Müvekkil, bu konuda BAŞARI SAĞLAYACAĞINDAN, PKK’NIN İDEOLOJİSİNE YÖNELİK ETKİLİ BİR EĞİTİM SUNACAĞINDAN VE BU YOLLA BU KİŞİLERİ TOPLUMA KAZANDIRACAĞINDAN EMİNDİR.

Sonuç:

Müvekkil, bu konuda yapılacak olan çalışmayı, DEVLETE ÖNEMLİ BİR HİZMET olarak görmekte ve bunun büyük önem teşkil ettiğine inanmaktadır. Bese Hozat’ın tehdit dolu sözlerinin bu anlamda değerlendirilmesi, bu tehditlerin ortadan kalkması ve gerçek bir barış ortamına adım atılabilmesi için BU EĞİTİMİN BİR AN ÖNCE GERÇEKLEŞMESİ GEREKTİĞİNİ düşünmektedir.

Tekrar belirtmek gerekirse, müvekkilin cezaevinden çıkmak gibi bir talebi yoktur. Bu konuyu, oldukça önemli görmekte ve acilen tedbir alınması gerektiğini düşünmektedir. Devletimizin belirlediği uygun şartlarda, bu görüşmenin yapılmasının fayda getireceğine inancı tamdır.

Müvekkilin bu önemli talebini takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.11.12.2025

Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir