MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN BASIN DUYURUSUDUR
BİR İSTİNAF HAKİMİNİN ALEYHE TANIK OLARAK BEYAN VERDİĞİ DOSYADA KARARA KATILMASIYLA, ADNAN OKTAR DAVASINDA DEV BİR HUKUKSUZLUK DAHA YAŞANDI
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi hakimi Tamer Keskin, Adnan Oktar Davası dosyasında önce müfettişlerin soruşturmasında müvekkil ve arkadaşları aleyhine tanıklık yaptı. Sonra, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nun tüm ilgili maddelerini çiğneyerek, müvekkil ve arkadaşları hakkında yapılan İstinaf değerlendirmesinde karara katıldı. Normal şartlar altında tahayyül dahi edilmesi mümkün olmayan bu aleni hukuk ihlali, söz konusu Adnan Oktar Davası olunca hiçbir şey olmamış gibi davranılmaya devam edildi. Hatta basında yer alan haberlerde bir kısım çevreler tarafından alkışlarla karşılandı.
Şimdi bir dizi hukuk ihlalini, sanki ilk defa bu ülkede yaşanıyormuş da yeni farkına varıyorlarmış gibi, hemen her gece haber programlarında saatlerce konuşan, köşelerinde yazan, sosyal medya platformlarında feryat edenler şu önemli gerçeği göz ardı etmemeli: YAKIN GELECEKTE BAZI ÜNLÜ DOSYALAR TEMYİZ AŞAMASINA GELDİĞİNDE, MUHTEMELEN NASIL ŞU ANA KADAR TEK TEK ADNAN OKTAR DAVASINDA YAŞANANLARI YAŞADILARSA, BU HUKUKSUZLUĞU DA BİZZAT YAŞAYACAKLARDIR. “Türkiye’de artık hiç kimse en ufak bir hukuksuzluğa maruz kalmasın” isteklerinde samimi olanların bir kenardan sessizce izlemek -daha da vahimi ihlalleri alkışlamak- yerine tüm bunlara karşı duyarlı olup gereken önlemleri alması gerekir.
Kamuoyunda “Adnan Oktar Davası” olarak bilinen dosyada soruşturma aşamasından Yargıtay’ın 1. Ceza Dairesi’nin kararına kadar geçen süreç bir hukuk devletinde normal şartlarda asla karşılaşılmayacak çok büyük hukuksuzluklara sahne olmuştur. Davanın olabilecek en ağır cezalarla sonuçlanması için çok sayıda insan korkutularak, menfaat sunularak veya müvekkilin arkadaş grubuna karşı kışkırtılarak kontrol altına alınmış ve kullanılmıştır. Bu süreç neticesinde yerel mahkeme 10 bin yıllık tarihte örneği görülmemiş şekilde hukuk dışı bir cezaya hükmetmiştir.
Dosya İstinaf aşamasına geldiğinde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1 Ceza Dairesi’nin hakimleri hak ve hukuku gözeten bir karar vermiştir. Her ne kadar bu karar dahi bazı önemli hususları göz ardı edip yanlışlara düşmüş olsa da, yerel mahkemenin verdiği ceza hükmünü 700’e yakın usul ve hukuk hatası tespit ederek bozmuştur. Bu durum derin devlet yapısının adeta gözünün dönmesine sebep olmuş ve İstinaf Hakimleri bir anda hedef tahtasına yerleştirilmiştir. Bugün bazı davalarda hukuken doğru olduğu için lehe karar veren hakimlerin görevlerinden edilme, haklarında soruşturmalar açılma ve hukuka uymaları nedeniyle adeta pişman edilmeleri uygulamalarının ilk örneği Adnan Oktar Davası dosyasında yaşanmıştır.
Bozma kararı veren hakimler görevlerinden uzaklaştırılmakla kalmamış haklarında jet hızıyla haklarında soruşturma başlatılmıştır. Bu esnada davada etkin savunma yapan avukatlara da operasyon düzenlenmiş, içlerinden biri tutuklanmıştır. Hemen ardından müvekkilin iki hanım arkadaşına, yargılandıkları dosyaya hukuki mütalaa aldıkları ve savunma delilleri topladıkları gerekçesiyle operasyon düzenlenip tutuklanmışlardır. Eşzamanlı olarak, İstinaf’ın bozma kararıyla tahliye olan müvekkilin tüm arkadaşları hakkında yeniden tutuklama kararı çıkmış ve hepsi tek tek kendileri teslim olmuştur. İstinaf’ın bozma kararı sonrasında yeniden yargılama böyle bir ortamda gerçekleşmiş, yerel mahkeme hakimlerinin önünde hukuka uymaları durumunda neyle karşılaşacaklarına dair İstinaf Mahkemesi Hakimlerinin başına gelenler emsal olmuştur.
İstanbul 30 ACM bu ortamda 235 sanıklı, 800 klasörlü dosyanın yeniden yargılamasını jet hızıyla 2.5 ayda tamamlamış, hukuka aykırı olarak bozma kararına direnmiş, 8656 yıl cezaya hükmetmiş ve dosya yeniden İstinaf 1 Ceza Dairesine gitmiştir. VE BU AŞAMADA TARİHTE PEK GÖRÜLMEMİŞ BİR HUKUKSUZLUK DAHA YAŞANMIŞTIR.
Öncelikle, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/313 E. sayılı dosyasına bakacak heyet iddianamenin kabulü aşamasında nasıl özel olarak oluşturulduysa, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin heyeti de ilk heyetin beklenmedik bozma kararından sonra özel olarak oluşturulmuştur. ÖZEL OLUŞTURULAN BU HEYETTE,
HAKİM TAMER KESKİN, İSTİNAF İNCELEMESİNE KATILMASI HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİLKEN, BİR HAKİM OLARAK CMK 30/2, 22/1-h, 24 ve 289/1-a,b,c MADDELERİNİ ALENEN İHLAL EDİP KARARA KATILMIŞTIR.
Hakim Tamer Keskin’in İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 2023/494 K. sayılı istinaf kararında imzası vardır. Bu kararın anormalliklerden biri, 700 klasörlük dava dosyası için sadece 40 gün içinde verilmiş olmasıdır. Alelacele şekilde alınan bu karar dosyada hukuka uygun, adil ve özenli bir inceleme yapılmadığının apaçık bir delilidir.
Ancak bunun da ötesinde, SÖZ KONUSU KARARA;
- DOSYA İLE İLGİLİ GÖRÜŞÜNÜ KARARDAN 6 AY ÖNCE AÇIKLAYAN,
- DOSYAYLA DİREKT BAĞLANTILI BİR SORUŞTURMADA TANIK SIFATIYLA İFADESİNE BAŞVURULAN,
- DOLAYISIYLA İSTİNAF İNCELEMESİNDE GÖREV ALMAMASI GEREKEN HAKİM TAMER KESKİN DE KATILMIŞTIR.
OYSA BİR HAKİM,
“AYNI DAVADA TANIK VEYA BİLİRKİŞİ SIFATIYLA DİNLENMİŞSE, HÂKİMLİK GÖREVİNİ YAPAMAZ.” (CMK 22/1-H)
DAHASI, HAKİM TAMER KESKİN KENDİ İMZASININ DA OLDUĞU, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 12.04.2023 tarihli kararından 6 AY ÖNCE TANIK OLARAK VERDİĞİ İFADEDE ALENEN VE AÇIKCA İHSAS-I REY’DE BULUNMUŞ, YANİ MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN BOZMA KARARINI YANLIŞ BULDUĞUNU SÖYLEMİŞ, HATTA HAKLARINDA BİR TAKIM GERÇEK DIŞI DÜŞÜNCELERİNE YER VERMİŞTİR.
OYSA; KANUNLARA GÖRE BİR HAKİMİN HÜKÜMDEN/KARARDAN ÖNCE GÖRÜŞÜNÜ DOLAYLI YA DA DOĞRUDAN İFADE ETMESİ TARAFSIZLIĞINI YİTİRDİĞİNİ VE ÖNYARGILI OLDUĞUNU GÖSTERİR VE BU HAKİM HÜKME/KARARA KATILAMAZ.
HAKİM TAMER KESKİN’İN İSTİNAF HAKİMLERİ HAKKINDAKİ MÜFETTİŞ SORUŞTURMASINDA VERDİĞİ TANIK BEYANI:
Ben 2019 yılı Kasım ayından bu yana İstinaf Mahkemesi 1. Ceza Dairesinde Üye Hâkim olarak çalışmaktayım. Belirttiğiniz Adnan OKTAR dosyasını biliyorum. Daha önceden tahminen 16 yıl kadar önce Sultanahmet Adliyesinde yine Adnan OKTAR yargılanmıştı. Bildiğim kadarıyla ceza ehliyeti olmadığı için hakkında yürütülen kovuşturma sonucunda ceza almamıştı. Bunu o zamanki yargılamayı yapan Ağır Ceza Heyetindeki daha sonra hastalanarak vefat ettiğini bildiğim Nuran YALINBAŞ isimli heyet üyesinden görüşmelerimiz sırasında duyuyorduk ve bilgi ediniyorduk. Belirttiğim Hâkimin de o zaman bu örgütün baskısı altında olduğunu duyuyordum.
Daha evvelden de yapılan yargılamada örgüt olduğu bilinen bir yapıydı. Dairenin işlerini aksatacağı ve düzenini bozacağı düşüncesiyle dosya dairemize geldiğinde Başkan Hanıma esastan reddedelim düşüncesinde olduğumu bildirdim. Başkan Hanım cevap vermemişti.
Yine kararın içeriğini okuduğumda, çok kötü bir karar olduğu kanaati bende uyandı. Derya Hanıma da Ahmet Bey’e de hep sanık lehine düşünmüşsünüz, Mağdur dosyada hiç yok gibi davranmışsınız. Ahlaklı bir sanık avukatı bile sizin yazdığınızı yazmamıştır dedim. Baştan sona sanık lehine yazılmış bir karar görüntüsü verilmiştir. Verilen bu bozma kararına dairenin üyesi olarak çok üzüldüğümü kendilerine ilettim.”
HAKİM TAMER KESKİN’İN BU TANIK İFADESİ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI HAKKINDA BİR TAKIM GERÇEK DIŞI DUYUMLARI BULUNDUĞU, BU DUYUMLAR NEDENİYLE DE ÖNYARGILARI OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. BU TANIK BEYANI HAKİM TAMER KESKİN’İN MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ YARGILANDIĞI HİÇBİR BİR DOSYADA TARAFSIZ KARAR VERMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞININ İSPATIDIR. HAKİM TAMER KESKİN’İN KATILIMIYLA BU DOSYADA VERİLEN HER KARAR HUKUKEN GEÇERSİZDİR, YOK HÜKMÜNDEDİR.
ÇÜNKÜ HAKİM TAMER KESKİN,
- Müvekkili güya cezai ehliyeti olmadığı için ceza almaktan kurtulduğunu sanan biridir. Bunu da adliyedeki duyumlarına dayandırmaktadır. Oysa bir hakim duyumla değil, somut delil ve bilgiyle kanaat edinir. Müvekkil Adnan Oktar hakkında cezai ehliyeti olmadığı için beraat kararı almasına dair tek bir tane dahi örnek yoktur.
- Müvekkil ve arkadaşlarının güya hakimlere baskı kurduğunu duyduğunu söylemektedir. Yine “duyduğu” varsayımları kanaat olarak müfettişlere aktarmaktadır. Hakim Tamer Keskin’in bu duyumunun doğru olduğuna dair tek bir vaka bile yoktur.
- Görev aldığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin Adnan Oktar Davası dosyasında ortada suç veya suça dair somut delil olduğundan değil, dairenin işlerini ve düzenini bozmaması için esastan red kararı vermesinden yana olan,
- Dairenin 2022/258 sayılı bozma kararını hukuki tek bir gerekçe dahi gösteremeden “çok kötü”, “sanık lehine düşünülen”, “çok üzücü” bir karar olarak değerlendiren bir hakimdir.
TÜRKİYE’DE YARGIYA GÜVENİN GİTTİKÇE AZALMASININ ALTINDA YATAN SEBEPLERİ ANLAMAK İÇİN, HAKİM TAMER KESKİN’İN BU TANIK BEYANINI CÜMLE CÜMLE İNCELEMEK ÖNEMLİ BİR KAYNAK OLACAKTIR:
1. Hakim Tamer Keskin, Adnan Oktar Davası dosyasının esastan reddedilmesi gerektiği yönündeki görüşünü; “DOSYANIN DAİRENİN İŞLERİNİ AKSATACAĞI VE DÜZENİNİ BOZACAĞI” gerekçelerine dayandırmıştır.
Hakim Tamer Keskin’in ortaya attığı bu gerekçeler hem hakimlik görevinin gereklerine hem de vicdanlara aykırıdır. Masum insanlar çeteleşmiş bir zihniyetin apaçık komplosu nedeniyle yıllardır hapisteyken, tüm Türkiye’nin gözleri önünde türlü türlü haksızlıklara ve hukuksuzluklara uğruyorken ve dolayısıyla adalet arayışı içindeyken, adaletin sağlanması için göreve getirilen bir hakimin “dairenin işlerinin dosya yüzünden yoğunlaşacağı endişesiyle” hareket etmesi çok ağır bir vicdan çöküntüsüdür. Anlaşılan o ki, KENDİSİ İÇİN ÖNEMLİ OLAN ADALETİN TECELLİSİ DEĞİL, DAİRENİN RUTİN İŞLERİNİN ÜZERİNE BAŞKA İŞLER EKLENMEMESİ, BÖYLELİKLE KENDİSİNİN DE ERKENDEN EVİNE GİDEBİLMESİ, YEMEĞİNİ GECİKMEDEN YİYEBİLMESİDİR. AİLELERİYLE BERABER YÜZLERCE İNSAN BEKLERKEN, HAKİM TAMER KESKİN “KENDİMİZİ YORMAYALIM, DÜZENİMİZİ BOZMAYALIM, ESASTAN RED VERELİM DOSYAYI GÖNDERELİM” DİYEBİLMİŞ, DAHA DA VAHİMİ BU DERECE HUKUK İNSANLIĞINDNA VE VİCDANDAN UZAK BİR MANTIĞI TANIK BEYANINDA DA ADETA GURURLA DİLE GETİRMİŞTİR. SIRADAN BİR HAKİMİN DÜŞÜNMEKTEN BİLE UTANÇ DUYACAĞI BİR YAKLAŞIM ANLAŞILAN O Kİ HAKİM TAMER KESKİN’İN OLAĞAN TUTUMU HALİNE GELMİŞTİR.
HİÇBİR HAKİMİN BÖYLE BİR SÖZÜ DEĞİL AÇIKCA İFADE ETMEK, AKLINDAN GEÇİRMESİ BİLE KABUL EDİLEMEZ. HAKİMLİK MESLEĞİNİN YANİ ALINAN MAAŞIN KARŞILIĞINDA YAPILMASI GEREKEN İŞ ZATEN DOSYANIN İNCELENMESİ, OKUNMASI, HAKLIYI VE HAKSIZI, SUÇLUYU VE MASUMU HUKUKA, KANUNALARA GÖRE TESPİTİNİN YAPILMASIDIR. HAKİM TAMER KESKİN, MESLEĞİNİN EN TEMEL SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEYİ DAHİ “DAİRENİN DÜZENİNİ BOZMAK” YANİ DİĞER BİR DEYİŞLE RAHATINI VE KEYFİNİ KAÇIRACAK BİR DURUM OLARAK GÖRMEKTEDİR. DAHASI, HEYETTEKİ DİĞER HAKİMLERİN DE GÖREVLERİNİ YAPMALARINA BÖYLESİNE VİCDAN VE HUKUK DIŞI BİR MANTIKLA ENGEL OLMAYA ÇALIŞMAKTADIR.
Hakim Tamer Keskin’in üstlendiği adaleti tesis etmek gibi hayati ve hassas görevin gerekliliklerine tamamen ters düşen rahata düşkünlük arayışı anlaşılır bir durum değildir. Milletimize ve devletimize layıkıyla hizmet edebilmek için büyük özveriyle ve çalışkanlıkla vazifelerini yerine getiren yargı mensuplarının da bu anlayışı kabul etmeyeceği açıktır.
Zira Hakim Tamer Keskin dairenin düzeninin bozulmamasına yani saat 5 olduğunda servise binip eve dönmeye önem verirken, Adnan Oktar davası dosyasındaki hukuksuzluklar yüzünden ailelerinden yüzlerce kilometre uzağa, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine dağıtılmış, içlerinde kanser hastaları da olan, cezaevlerini küflü ve rutubetli hücrelerinde adalet bekleyen tertemiz, masum genç kadınlar adalet beklemektedir. Sayın Keskin’in kendi kızı, eşi, yakınları veya sevdikleri aynı durumda olsa yine önceliğinin dairenin iş yükü olmayacağı açıktır.
Hakim Tamer Keskin sıcak çalışma odasında iş yükünün artmasından endişe ederken cezaevlerinde adalet bekleyen masum insanların bazıları:



Bu hanımların doğrudan suçlandığı tek bir eylem bile yok. Hiç tanımadıkları bazı genç kadınların, doğru olmadığı HTS, Adli Tıp raporu, pasaport kayıtları vb gibi somut deliller ile ispatlanmış çelişkili ve gerçek dışı beyanları yüzünden, sırf bir kısım çevrelerin müvekkil Adnan Oktar’a ve kültürel çalışmalarına duydukları öfke sebebiyle kurulan bir kumpas neticesinde 7 yıldır cezaevindeler. İstanbul’da dahi tutulmuyorlar. Erzincan, Antalya, Kocaeli gibi yüzlerce kilometre uzaktaki illere dağıtılmış durumdalar. Yaşları ileri aileleri ziyaretlerine dahi gidemiyor. Hasta olduklarında hastaneye gitmeleri, ihtiyaçları olan ilaçlara ulaşmaları dahi neredeyse imkansız. HAKİM TAMER KESKİN İÇİN “DAİRENİN İŞ YÜKÜ VE DÜZENİ” TÜM BUNLARDAN DAHA ÖNEMLİ İSE, ADALET DUYGUSUNDAN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Ayrıca bu süreçte çocukları hapisteyken üzüntüden sağlıklarını yitirmiş ve kendilerine bakan evlatları da olmayınca hızla çöküp vefat etmiş 45 anne ve baba olmuştur.

Tamer Keskin, masum evlatları yıllardır cezaevlerindeki çok zorlu şartlarla mücadelede etmekle uğraşırken, yaşlı ebeveynler bu evlatlarının yardımından mahrum kaldıkları için birbiri ardınca vefat ederlerken, adaletin tesisi için mesleğinin gereğini yapmayı iş yükü olarak görmektedir.
Oysa Allah Kuran’da, “… KİM DE BİR CAN KURTARIRSA BÜTÜN İNSANLARIN HAYATINI KURTARMIŞ GİBİ OLUR.” (Maide 32) şeklinde buyurmuş ve bir insanın hayatı söz konusu olduğunda nasıl bir vicdanla hareket edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bu vicdana sahip olmayan bir insanın adil olabileceğini düşünmek mümkün değildir.
Tek asli görevi dosyanın büyüklüğüne ve taraflarına bakmaksızın adalet dağıtmak olan Hakim Tamer Keskin bahsettiğimiz hatalı ve hukuksuz yaklaşım biçimini bir de çevresine telkin etmiştir. Sanki hakimlerin asli görevi dairenin işlerini hafifletmekmiş gibi olaya yaklaşarak dürüstlüğü ve başarısı yargı camiasında gayet iyi bilinen Hakime Reyhan Yaman hanımı da yönlendirmeye çalışmıştır.
2. Hakim Tamer Keskin bozma kararını kendince “çok kötü ve üzücü, yalnızca sanıkların tarafını tutan, onları koruma amaçlı, ahlaklı bir savunma avukatın bile yazamayacağı bir karar olarak” nitelendirmiştir. Bu düşüncelerini (kanaatimizce psikolojik baskı altına alma amacı güderek) hakime hanıma ilettiğini ifade etmiştir.
Burada Hakim Tamer Keskin’e şu soruların sorulması gerekmektedir:
- Hakim Tamer Keskin’in “çok kötü, sanıkları koruma amaçlı yazılmış” olarak gördüğü karar, bu önyargılı görüşünün tam aksine bazı hatalarına rağmen hukukun gereği olan bir karardır. Sanıkları kayırmanın neticesinde değil tarafsız bir hakimliğin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Adnan Oktar Davası sürecinde esas hukuksuz, taraflı ve kötü kararlar İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine, kendisinin de heyetinde yer aldığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin onama kararına ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne aittir. Her duayen hukukçu söz konusu kararlardaki hukuksuz yönleri ve taraflı bakış açısını hemen görmektedir. Hakim Tamer Keskin’in bu gerçekleri gören hukukçularla aynı platformda bir araya gelmesi halinde ne kendi imzaladığı onama kararını ne de Yargıtay kararını hukuki olarak savunması, kabul ettirmesi mümkün değildir. Bunu kendisi de gayet iyi bilmektedir. Hal böyleyken Hakim Tamer Keskin bu dava dosyasında neden sanıkların aleyhinde karar verilmesini istemektedir? Bu talebi sanıklara yönelik beslediği bir öfkeye veya maruz kaldığı bir baskıya mı dayanmaktadır? Ayrıca bir kararın adil olabilmesi için illa sanıkların aleyhine olması gerekir diye hukuki bir şart mı vardır? Adalet sanığın aklanabilmesi hakkını da kapsayan bir kavram değil midir? Sokaktan geçen bilgisiz birinin bile -makul ve vicdani hareket ettiğinde- “Karar mutlaka sanığın aleyhine olmalı” şeklinde bir ısrarcılığı mümkün değilken, bir İstinaf Hakiminin bu ısrarı tarafsız ve hukuki bir tutum olarak değerlendirilebilir mi?
- Hakim Tamer Keskin’in bozma kararını dairenin bir üyesi olarak “çok üzücü” şeklinde nitelendirmesi hukuki bir yaklaşım değildir. Bu üslupta yoğun bir ön yargı ve husumet duygusu görülmektedir. Bir hakimin katılmadığı bir kararı hukuken gerekçelendirebilmesi gerekir. Katılmadığı bir karara şerh koyan hakimler bunu kanun maddelerine dayandırarak yaparlar, dosyanın taraflarına karşı hissettiklerine göre değil. Ne var ki Hakim Tamer Keskin’in bu kararı kendince üzücü bulmasının hukuki bir gerekçesi yoktur. Olmadığı için tanık beyanında bir kez bile “şu kanun maddesine göre, şu delile göre, şu belgeye göre” diye somut bir gerekçe ortaya koyamamıştır. Hukukun gereği olduğu alenen belli olan bir bozma kararından bir hakimin üzüntü duyması neyle açıklanabilir? Acaba Hakim Tamer Keskin hukuken katılmadığı her karardan dolayı üzülmekte midir? Bu üzüntüsünü dile getirdiği başka hiçbir dava dosyası var mıdır?
- Hakim Tamer Keskin Hakime Reyhan Yaman’ı ahlaklı bir savunma avukatının bile yazmayacağı bir karar yazmakla suçlamıştır. Burada Hakim Tamer Keskin hakime hanım için dolaylı olarak “ahlaksız hukukçu” tanımlamasında bulunarak kanaatimizce haddini aşmıştır. Peki Hakim Tamer Keskin’e göre ahlaklı hukukçu nasıl olmalıdır? Sadece sözlü beyanlara dayanan suçlamalarla sanıklar hakkında toplamda binlerce yıllık hapis cezaları vermek ahlaklı bir hukukçunun yapacağı bir şey midir? Ahlaklı hukukçular sanıklar lehindeki hiçbir delilin dikkate alınmadığı, tartışılmadığı, hatta dosyaya sokulmadığı yargı süreçlerini nasıl yorumlarlar? 800 klasörlük bir dava dosyasını 40 günde incelediğini iddia eden bir mahkeme hakkında ahlaklı bir hukukçu ne düşünür? Kanunlardaki emirler açıkken bu emirlerin tam tersi yönünde kararların alındığı bir dosyada ahlakçı bir hukukçunun yapacağı şey nedir? Mesela ahlaklı bir hukukçu bir kişinin birisine iftira attığı resmi belgeleriyle ispatlı olmasına rağmen cezayı alanın iftira atılan kimse olmasına karşı nasıl bir eleştiride bulunur? Hakim Tamer Keskin’in bunlara ve benzeri birçok soruya vereceği cevaplar çok önemlidir. Zira bu cevapları, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin hukuksuz onama kararında imzası bulunan Hakim Tamer Keskin’e kendisinin ahlaklı bir hukukçu olup olmadığını da gösterecektir.
HUKUK UYGULANDIĞINDA HAKİM TAMER KESKİN’İN KATILDIĞI KARAR YOK HÜKMÜNDE OLMALIDIR
Hakimin hükümden önceki herhangi bir aşamada yargılama sonucunda vereceği hükmü/olayla ilgili görüşünü netleştirmiş olması hukuken dikkate alınması gereken bir durumdur. Hakimin “peşin hükümlü” olduğu bir sürecin adil yargılanma hakkını ihlal edeceği hatta böyle bir sürece “yargılama” denmesinin dahi hakkaniyetli olmayacağı ortadadır.
Bu nedenle de böyle bir durumun (yani hakimin yargılama süreci tamamlanmadan önce davanın esası hakkındaki görüşünü netleştirdiğinin) herhangi bir “emare” sinin ortaya çıkması halinde ilgili hakimin yargılamaya devam etmesi ve hüküm kurması hukuka aykırıdır. Bu alamet veya belirtilere hukuk terminolojisinde “ihsas-ı rey” denmektedir. “Görüşünü ihsas etmek = hissettirmek” anlamındaki bu tabir ile hakimin yargılamanın sonucunda vereceği hükmü, bu konuda bir kanaate ulaştığını (çoğu zaman istemsizce) hissettirmesi ifade edilmektedir. İhsas-ı reyin bir kademe ilerisi ise hakimin görüşünü hissettirmesi değil açıkça beyan etmesidir ki hakim Tamer Keskin Adnan Oktar Davası dosyasında böyle yapmıştır. Bu durumlarda da ilgili hâkimin (olayla ilgili görüşünü açıkça beyan etmiş olması nedeniyle) yargılamaya devam etmesi, nihai karar veya hükme katılması hukuka mutlak surette aykırı (CMK 289) kabul edilmektedir.
İhsas-ı rey niteliğinde olduğundan ilgili hâkimin görev yapmasına engel teşkil edecek açıklamanın nerede, ne surette yapıldığının netice açısından bir önemi bulunmamaktadır. Bu mahiyetteki bir açıklama ister ilgili dosyanın duruşmasında ister başka bir yargısal görev esnasında, isterse herhangi bir yerdeki konuşma esnasında yapılmış olsun, ilgili hâkimin yargılamaya devam etmesini ve hüküm kurmasını “hukuka mutlak surette aykırı” hale getirecektir. Yargıtay bu gerçeği bir kararında şöyle açıklamaktadır:
“Önemle belirtmek gerekir ki ihsas-ı rey kavramının işaret ettiği durum yalnızca iddianame düzenlendikten sonra gerçekleştirilen yargılama sırasındaki veya duruşmadaki beyanlarla sınırlanamaz. Hazırlık aşamasında söz konusu olan kararlar, özellikle tutukluluk ve tutukluluğun değerlendirilmesi kararlarındaki hâkimin tarafsızlığını tehlikeye düşürecek nitelikteki tespit ve değerlendirmeler de ihsas-ı rey olarak nitelenebileceği gibi yargısal görev sırasında dile getirilmemiş olsa bile kamuoyunca bilinen açıklamalarda bu kapsamda değerlendirilecektir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2020/462 E. ve 2022/671 K.sayılı kararı)
Yukarıdaki kararda geçen, bir hakimin dosyanın tarafıyla ilgili taraflı görüşünü (yargısal görev esnasında dile getirilmemiş olsa dahi) kamuoyu tarafından öğrenilmesi halinde ihsas-ı reyin gerçekleşeceği şeklindeki yorumun Hakim Tamer Keskin açısından da geçerli olduğunu belirtmemiz gerekir. Nitekim Hakim Tamer Keskin’in müvekkil ve arkadaşlarıyla ilgili bahse konu tanık beyanları Superhaber.com adresinde yayınlanan internet haber sitesindeki 18.01.2024 tarihli bir habere konu olmuştur. Haberde Hakim Tamer Keskin’in 06.10.2022 tarihinde HSK müfettişlerine tanık sıfatıyla verdiği ifadeden bölümler yayınlanmıştır. Toplam 680 sayfadan oluştuğu anlaşılan HSK teftiş raporunun bazı sayfalarının olduğu gibi yayınlandığı haberde, Hakim Tamer Keskin’in ifadelerinin aktarıldığı 268 ve 269. sayfalara da yer verilmiştir:

Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2006/5 MD-127 E. 2006/180 K. Sayılı kararında Adalet Müfettişine tanık sıfatıyla ifade veren hakimin ilgili davada hakimlik yapmasının yargılama yöntemine kesin biçimde aykırılık oluşturduğunu ve bu halin mutlak bozma nedeni olduğunu belirleyerek bozma kararı vermiştir:
“Gerekçeli kararda beyanları kanıt olarak hükme dayanak alınan tanıklar …’nin, …’nin 23.05.2005 tarihli talimat duruşmasında ifadelerini alan Bolu Ağır Ceza Mahkemesi heyetine başkanlık eden Ş… D…’in aynı davada Adalet Müfettişi tarafından 08.02.2004 tarihinde tanık sıfatıyla yeminli olarak ifadesine başvurulduğu ve yine kovuşturmayı gerçekleştiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nce de 22.07.2005 günlü oturumda tanık sıfatıyla dinlendiği anlaşılmaktadır. Oysa gerek tanıkların dinlendiği 23.05.2005 tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın “hakimin davaya bakamayacağı haller” başlığını taşıyan 21 maddesinin 5. Bendinde, gerekse incelemeye konu hükmün verildiği tarihte ve halen yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın aynı başlığı taşıyan 22. maddesinin 1. Fıkrasının h bendinde yekdiğeriyle benzer şekilde “aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmiş” olanların hakimlik görevini yapamayacakları uyulması zorunlu bir yargılama kuralı olarak kesin biçimde belirtilmiş, yine 1412 sayılı CYUY’nın 308. Maddesinin 2. Bendinde “hakimlik görevine iştirakten kanunen memnu olan bir hakimin hükme iştirak etmesi” yasaya mutlak muhalefet hallerinden biri olarak kabul edilmiştir. Ceza Genel Kurulu’nun 23.10.2001 gün ve 9 MD-229/230 sayılı ve 03.12.2002 gün ve 4 MD-291/422 sayılı kararlarında da, aynı davada soruşturma veya kovuşturma aşamalarında tanık olarak dinlenmiş bulunanların o davada hakimlik yapmalarının yargılama yöntemine kesin biçimde aykırılık oluşturduğu ve bu halin mutlak bozma nedeni olduğu vurgulanmıştır. Bu durumda, esasa ilişkin sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle açıklanan bu yasaya aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.”
Hukuka göre hareket edilmesi durumunda, ilgili hâkimin (daha önce görüşünü beyan ettiğini kendisi de bildiğinden) CMK 30/2 md. uyarınca dosyadan çekilmesi gerekir. Ancak somut olayda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1.Ceza Dairesi hakimi Tamer Keskin çekilmemiş, sanıkların aleyhine taraf olduğu halde, haklarındaki kararın değerlendirmesinde yer almış ve daireye sanıklar tarafından sunulan tek bir talebi dahi de dikkate almamıştır.
Sonuç olarak;
Müvekkil ve arkadaşlarının yargılandığı Adnan Oktar Davası’nda hukukun gereğine göre karar veren Hakime Reyhan Yaman başkanlığındaki 1. Ceza Dairesi heyeti hakkında hemen soruşturma başlatılması, heyetin hızla dağıtılması Türkiye’de yargının güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiğinin somut delilidir. Tarafsız ve bağımsız hakimlerin siyasi hedeflerle açılmış dava dosyalarında hedeflere uygun şekilde karar vermedikleri takdirde cezalandırıldıklarını göstermektedir. Bazı insanları ve toplulukları kurdukları komplolarla hizaya getirmeye çalışanların bu sırada mesleklerin dürüstçe ve layıkıyla yerine getiren yargı mensuplarını dahi sindirmekten, ezmekten geri durmadıklarının ispatıdır. Eğer Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olmak istiyorsa yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına uygun davranan, baskılara ve duygularına göre değil kanunlara göre karar veren Hakime Reyhan Yaman gibi tüm yargı mensuplarının korunmaları gerekir. Böylesine değerli, vicdanlı ve korkusuz hakimlerin para ve gücü nerede bulursa onlara hizmet ettiği bilinen birtakım husumetli müştekilerin saldırılarına ve aşağılama girişimlerine maruz bırakılmamalıdır. Bunlar yapılmadığı takdirde, insanların haklarını yargı yoluyla gasp etmeye çalışanlar engellenmedikçe Türkiye’nin bugünkü durumunu bile mumla arayacağı günlerin yakında olduğu aşikardır.
Özetle, İstanbul BAM1. Ceza Dairesi’nin ilk verilmiş olan bozma kararının tamamen zıttı olarak, verdiği onama kararı;
- Karara katılan üye hakim Tamer Keskin’in davanın esası ile ilgili görüşünü (dosyanın Daireye tekrar gelmesinden ve kendisinin de iştirakiyle karara bağlanmasından) 6 ay önce açıklamış olması,
- Bu hususu da HSK müfettişlerine tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde resmi surette açıkça beyan etmiş olması nedeniyle KANUNLARA AYKIRIDIR.
Bu durum, kanunlara aykırı olan bu kararın onandığı YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ’NİN KARARINI DA HUKUKEN GEÇERSİZ KILMAKTADIR. Dolayısıyla hali hazırda müvekkil ve arkadaşları, yüzlerce hukuksuzluk bir yana, fiilen kanunlara aykırı olarak onanmış bir İstinaf ve Yargıtay kararıyla, kanunlara aykırı olarak hüküm almışlardır. Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının binlerce yıllık hapis cezalarına çarptırıldıkları hukukun uygulanması durumunda geçersiz olacaktır.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine sunarız. 03.12.2025