CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞLANLIĞI’NA
SAYIN ÖZGÜR ÖZEL BEYEFENDİ DİKKATİNE
TCK 220 MADDESİ’NİN 5. FIKRASI HUKUK DIŞI AMAÇLARLA KULLANILDIĞINDAN İPTALİ GEREKLİDİR
Kumpas davaları suni suç örgütü yapılanması iddiasıyla kurgulanmakta, ticari veya arkadaşlık ilişkisi içinde olan insanlar hakkında bir gecede “SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ ŞEMALARI” oluşturulmakta, sonrasında TCK 220 Maddesinin 5. Fıkrası kullanılarak BİNLERCE YILLIK HUKUK DIŞI CEZALARA HÜKMEDİLMEKTEDİR. Kanunun ilgili fıkrası suç örgütü yöneticiliği isnadıyla yargılanan kişileri, iddia edilen örgütün üyelerinin işlemiş olduğu öne sürülen tüm bireysel suçlardan da ayrı ayrı sorumlu tutmakta ve cezalandırılmasını gerekli kılmaktadır. Böylece kumpas davalarında hedef olan kişilerin yüzlece defa müebbet, hatta bir devi idam anlamına gelen binlerce yıllık haksız mahkumiyetlerle yıldırılması ve baskı altına alınması amaçlanmaktadır. Kanunun bu maddesinin kaldırılması ve/veya yeniden düzenlenmesiyle kumpasçı zihniyetlerin elinden bu malzemenin alınması ülkemizin hukuk ve demokrasi işleyişi için önem taşımaktadır. Konuya dair bilgilendirme hakkındadır.
SAYIN ÖZGÜR ÖZEL BEYEFENDİ,
Malumunuz olduğu üzere, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. Maddesi çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadeleye dairdir. KANUNUN GEREKLİ KILDIĞI KOŞULLARIN HİÇBİRİ ARANMADAN, BİRBİRLERİYLE ARKADAŞLIK, TİCARET YA DA MESLEKİ İLİŞKİ İÇİNDE OLAN İNSANLAR BU İLİŞKİLERİNİN VE BİRLİKTELİKLERİNİN TAMAMININ BAŞINA “ÖRGÜTSEL SAİK” İFADESİ EKLENEREK BİR SUÇ ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞTÜRÜLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR.
DAHASI, KANUNUN 5. FIKRASI HUKUK DIŞI YORUM VE UYGULAMALARLA BİNLERCE YILLIK CEZALARA ZEMİN YAPILMAKTADIR. BÖYLECE YASA MEVCUT HALİYLE, DERİN DEVLET YAPILANMASI TARAFINDAN KENDİLERİNCE TEHDİT OLARAK GÖRDÜKLERİ KİŞİLERİ BERTARAF ETMEK İÇİN YÜZLERCE DEFA MÜEBBET HÜKMÜ, HATTA BİR NEVİ İDAM CEZASI OLARAK UYGULANMAKTADIR.
Yasanın kumpas dosyalarının önemli bir parçası olarak kullanılması müvekkil Adnan Oktar’ın yargılandığı dava ile başlamıştır. Müvekkil Adnan Oktar’a uygulandığında birçok kişinin sessiz kaldığı bu hukuksuzluk, şimdi CHP’li siyasetçiler başta olmak üzere, bir çok gazeteci, yazar, muhalif ve siyasi dava tutuklularını da tehdit etmektedir.
Dönemin haber başlıklarından da hatırlanacağı üzere, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkındaki silahlı suç örgütü davasında, örgütün kurucusu ve yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan kişilere on binlerce yıla varan hapis cezaları verilmişti. Husumetli bazı kesimlerde coşkuyla karşılanan, ancak gerçekte işlenmiş bir suç olmadığı için sadece iftiralara dayandırılan, esas olarak müvekkilin arkadaş grubunun kültürel faaliyetlerini durdurma amacı taşıyan ve Türk hukuk tarihinde daha önce benzeri görülmemiş olan bu ağır cezalar TCK’nun 220/5. maddesinin dosyada işletilmesinden kaynaklanmaktaydı.
Bahse konu madde “Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır” demekte, suç örgütü yöneticiliği ile isnat edilenleri, kendileri tarafından gerçekleştirilmeyen, hatta gerçekleştiği konusunda bilgisi dahi olmayan fiiller sebebiyle ceza sorumluluğu altında bırakmaktadır.
CHP dosyaları başta olmak üzere son dönemlerde gazeteciler, iş adamları, yazarlar ve diğer bazı siyasi soruşturmalarda hukuki sürecin bu zamana kadar nasıl yürütüldüğüne ve bir kısım basının gelişmelerle ilgili haber anlayışına dikkat edildiğinde, bunların müvekkilin arkadaş grubuna yapılan polis operasyonundaki ve devamındaki hukuksuz olaylarla büyük benzerlikler içinde oldukları görülmektedir. Dolayısıyla bu soruşturmalarla ilgili yargı süreçlerinin gelecekteki aşamalarında da Adnan Oktar Davası dosyasındaki hukuksuz işlemlerin ve kararların izinden gidileceğine dair işaretler görülmektedir.
- Kimi şüphelilerin gözaltı sürecinde suçları ispatlı kişiler gibi halka teşhir edilmeleri(Adnan Oktar davası dosyasında müvekkilin zorla başı eğilerek götürülmesi, genç kadınların yüzüstü yere yatırılıp elleri arkadan kelepçelenip saatlerce öyle tutulup basına görüntülerinin teşhir edilmesi),
- Şüphelilerin etkin pişmanlıktan yararlanmaya zorlanmaları (Adnan Oktar davası dosyasında bir avukatın tüm cezaevlerini dolaşarak Adnan Oktar’ı suçlayan beyan verin yoksa bir daha mavi gökyüzünü göremezsiniz dayatması yapması)
- Suç isnat eden beyan vermedikçe etkin pişman ifadelerinin kabul edilmemesi (Adnan Oktar davası dosyasında etkin pişmanların ve sahte müştekilerin defalarca ifade verip her ifadelerinde yeni bir suçlama ve yeni bir sanık eklemeleri),
- Suç örgütü lideri isnadı olanların dahi itirafçı olunca tahliye edilmesi (Adnan Oktar davası dosyasında kanunen cinsel saldırı suçlarında etkin pişmanlık hükümleri olmadığı halde Adnan Oktar’a suçlamada bulunanların hemen tahliye edilmesi),
- Masumiyet karinesini hiçe sayan haber anlayışı (Adnan Oktar davası dosyasında sağ ve sol basının, Yeni Akit gazetesiyle Birgün gazetesinin Yeni Şafak ile Sözcü TV’nin tek ses hukuk ihlallerini meşrulaştırmaya çalışan yayınlar yapması),
- Hakkında gizlilik kararı olan dosyaların içeriğine sanık avukatları ulaşmazken basında yayınlanabilmesi (Adnan Oktar davası dosyasında gizlilik olan dosyaların içeriğinin Barış Terkoğlu, Timur Soykan gibi gazeteciler başta olmak üzere bazı gazeteciler tarafından düzenli ifşa edilmesi)
- Tutuklanan şüphelilerin ikametlerinden uzak cezaevlerine gönderilmeleri (Adnan Oktar davası dosyasında müvekkil Adnan Oktar’ın Türkiye’nin en batısından en doğusuna -Edirne, Erzurum, Van- sürekli sevk edilmesi, diğer yargılananların Erzincan, Samsun, Burdur, Denizli, Afyon, Konya, İzmir, Antalya gibi uzak illere gönderilmeleri),
- Haklı taleplerin tümünün istisnasız reddedilmeleri (Adnan Oktar davası dosyasında yıllar süren yargılama boyunca savunma müdafilerinin tanık dinletmek, delil toplanması gibi en temel savunma talepleri de dahil olmak üzere tek bir talebinin dahi kabul edilmemesi),
- MASAK raporlarında usulsüzlük yapılması (Adnan Oktar davası dosyasında sadece 5 şirket hakkında MASAK raporu düzenlenip bununla 86 şirkete el konulması, diğer müfettiş raporlarında rakamlara fazladan 6 sıfır eklenmesi, alenen evraklarda sahtecilik yapılması),
- Aile şirketlerine, kişisel gelirlere örgütsel gelir iddiasıyla el konulması, emekleri maaşlarının dahi sözde örgütsel gelir nitelemesiyle bloke edilmesi (Adnan Oktar davası dosyasında yargılananların nesillerdir ailelerinden gelen köklü şirketleri, evleri, arabaları, hatta ayakkabıları, takım elbiseleri, kemerlerine dahi el konulmuş, sadece emekli maaşlarına değil cezaevinde kantin alışverişlerini yapmaları için aileleri tarafından yatırılan para dahi bloke edilmiştir),
- İnsanların arazilerinde iş makineleriyle yer altında para aranması (Adnan Oktar davası dosyasında müvekkilin misafir olarak kaldığı evin bahçesinde günlerce iş makineleriyle kazı yapılması),
- Savunma avukatlarının göz altına alınıp tutuklanması gibi benzerliklere baktığımızda, YARGILAMA SONUCUNDA ÖRGÜT KURUCUSU VE YÖNETİCİSİ OLMAKLA SUÇLANAN CHP’Lİ SİYASETÇİLERE VEYA DİĞER DOSYALARDA YARGILANAN KİŞİLERE, AYNI ADNAN OKTAR DAVASI’NDA OLDUĞU GİBİ, TCK 220/5. MADDESİNE DAYANARAK SANSASYONEL CEZALARIN VERİLME İHTİMALİNİN GÖZ ARDI EDİLMEMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ.
BİR KANUN MADDESİNİN FARKLI İNANÇ, DÜŞÜNCE YA DA YAŞAM TARZINA SAHİP OLANLARI VEYA DERİN DEVLET YAPILANMASININ KENDİ İDEOLOJİSİNE VE YAPISINA TEHDİT OLARAK GÖRDÜKLERİNİ BERTARAF ETMEK VE EZMEK İÇİN KULLANMASINA AÇIK OLMAMASI ÖNEMLİDİR. BİR HUKUK DEVLETİNDE KANUNLAR VATANDAŞIN HAKLARINI KORUMAK İÇİN VARDIR. KANUN ÖNE SÜRÜLEREK BUNUN AKSİ BİR UYGULAMA YAPILIYORSA BAŞTA SİYASET KURUMU OLMAK ÜZERE GEREKLİ VE İLGİLİ MAKAMLARIN KANUNDA GEREKLİ DÜZENLEME VEYA İPTALİ YAPARAK, ART NİYETLİ VEYA DERİN YAPILARIN ELİNDEN MALZEMELERİNİ ALMASI VE ETKİSİZ HALE GETİRMESİ HAYATİ ÖNEM TAŞIMAKTADIR. AYNI ZAMANDA VİCDANİ BİR SORUMLULUKTUR.
1- TCK 220/5 MADDESİNİN AMACI VE AMACI DIŞI KULLANILMASI
765 sayılı Kanun’da, 5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesine benzer bir madde bulunmamaktaydı. 765 sayılı Kanun örgüt yöneticileri hakkında ceza artırımına gitmekteydi.
TCK m. 220/5 düzenlenirken ise, madde metninde örgüt yöneticilerine örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen her türlü suçtan sorumluluk atfetmiştir. Bu maddede işlenen konunun fikir babası sayılan Alman hukukçu Roxin’e göre “devlet içinde devlet” olarak yapılanan, sıkı ve katı bir hiyerarşik yapılanma içinde bulunan ve çok sayıda yönetici ve üyesi olan suç örgütleri, üyelerinin yerine her zaman başka birilerini ikame edebilir ve bu varsayımla aslında suçu işleyen üyeler gibi gözükse de esasında örgütün yöneticileridir .
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere kanun koyucu ikame edilebilirlik denilen bu teoriden etkilenerek bu maddeyi vaz‘etmiştir.
TCK Madde 220/5 Gerekçe Metni:
“maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.”
Ancak bu teoriden de anlaşılacağı üzere örgüt yöneticilerinin her suçtan sorumlu olması için, suç örgütünün devasa boyutlarda ve organizasyonlarda olması şartı aranmaktadır. Uygulamada da Arjantin cuntasının yargılanması ve Eski Yugoslavya’nın dağılımı sürecinde işlenen soykırım ve insanlığa karşı suçlar yargılamalarında bu teoriye başvurulmuştur. Ayrıca teorinin temelde Nasyonal Sosyalist Almanya döneminde işlenen suçlar için uygulanması gerektiği savunulmuş ve bu teorinin asıl çıkış amacının da zaten bu olduğu söylenmiştir. Gerçekten, binlerce insanın soykırıma uğradığı kamplarda, öldürme emri aynı zamanda devlet mekanizmasını da ele geçirmiş bulunan Nazi örgütü liderlerince verilmekteydi ve dolayısıyla bu liderler için dolaylı failliği aşan bir hakimiyet olduğu söylenebilirdi. Bu örneklerde görüldüğü üzere TCK m. 220/5’in ortaya çıkmasını sağlayan teoriler bakımından suç örgütleri “devlet içinde devlet” olacak kadar geniş çaplı örgütlerdir.
Nitekim TCK 220/5 maddesini yazan ve hazırlayan heyette olan PROF. DR. AHMET GÖKÇEN, Adnan Oktar dosyasının (2019/313E) yargılamasının yapıldığı İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki beyanında bu konuya ilişkin olarak şunları söylemiştir:
Keza burada da işte gene bu 220/5’in getirilmesi niçin getirildi? Claus Roxin için Alman hukukçu işte eğer günümüzde örgütlü suçlar, örgütle suç işlenebildiği için, örgütle suç işlemek kolay olduğu için eğer öyle bir örgüt var ve biri diğerinin yerine ikame edilebiliyor PKK bir yerde yol kesiyor orada başarısız olunca onun yerine başka bir ekip gönderip o saldırıyı gerçekleştirebiliyorsa bu takdirde yapılabilir. Abdullah Öcalan yakalandı (1999 yılında yürürlükte olan) TCK 125. Maddeden dava açtı. Bir tek ceza verilecek kanunda hüküm yok. Yok işte o sebeple ceza hukukundaki gelişmeler dolayısıyla TCK 125’den bir hüküm verildi. O 125’den verilen hüküm müebbet hapse çevrildi. Aman bir halt çıkacak bir şey olacak diye korkuyoruz, devlet olarak ödümüz patlıyor neden? Çünkü ceza kanunu yetersiz, ceza kanuna hüküm koyuyoruz. Bu sefer de nasıl uygulanıyor? Ona da gireceğim.
YANİ;
O dönemde PKK Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın tutuklanmış olduğunu ancak ceza kanununda yetersizlik olduğu görüldüğünü, devletin talebiyle toplanarak TCK 220/5 maddesini oluşturduklarını dile getirmiştir. Yani bu kanunun aslen PKK, IŞİD, HİZBULLAH ve benzeri terör örgütleri ile bunların yöneticisi konumundaki ABDULLAH ÖCALAN gibi TERÖRİST BAŞLARININ YARGILANABİLMESİ AMACIYLA hazırlanmış olduğu, Adnan Oktar dosyası gibi davalarda kullanılmasının hukuken mümkün olmadığını” izah etmiştir.
Ne var ki ülkemizde kanunun uygulanmasında bu temel kriter göz önünde bulundurulmamakta, özellikle kumpas davalarında bahse konu kanun maddesi baskı altına alınıp engellenmek istenen insanın ömür boyu cezaevinde kalmasını sağlayacak bir tür malzeme olarak kullanılmaktadır. (Dürüst ve samimi Türk yargıçlarını ve mahkemelerini tenzih ederiz.)
Kanun maddesi ve uygulamasıyla ilgili sorun; örgüt yöneticisinin, örgüt üyeleri tarafından işlenen tüm suçlardan — doğrudan katkısı olmasa bile — fail gibi sorumlu tutulmasını öngörmesiyle, yani bu yönüyle ceza hukukunun klasik iştirak kurallarından (faillik, azmettirme, yardım etme) ayrılmasıyla birlikte başlamaktadır. Ortada gerçek bir suç örgütü olsa bile, örgütü yönetenlerin direkt olarak, yani eylemlerle bağlantıları araştırılmadan örgüt üyelerinin işledikleri eylemlerin tümünün faili olarak kabul edilmeleri hukuki tartışmalara yol açmaktadır. Gerçek bir suç örgütü olmadığı durumda ise, masum insanlar asılsız suçlamalar atıldıktan sonra bu hüküm dolayısıyla çok uzun yıllar boyunca cezaevinde tutulabilirler. Müvekkil ve bazı arkadaşları bu ihtimalin gerçekleşebileceğinin somut kanıtıdırlar. Dolayısıyla TCK 220/5. maddesi, suç örgütü davalarında haksız ve hukuksuz olarak ağır cezalara hükmedilmesinin kapısını ardına kadar açmakta, kumpas davalarında bir araç olarak kullanılabilmekte ve ciddi mağduriyetlere sebep olmaktadır. Benzer bir durumun yakın gelecekte İmamoğlu Dosyasında yaşanabilecek olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Adnan Oktar Dosyası yargılamaları esnasında bazı sanık müdafileri ve sanıklar, bu ve aşağıda özetlediğimiz sebepler gerekçesiyle, İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nden TCK 220/5 maddesinin Anayasa aykırı olduğu açıkça görüldüğünden “somut norm değerlendirmesi gereği” Mahkemenin kanunu Anayasa Mahkemesi’ne göndermesini talep etmişlerdir. Ancak diğer tüm talepleri gibi bu haklı talepleri de gerekçesiz olarak reddedilmiştir.
2- TCK 220/5 MADDESİ HANGİ AÇILARDAN ELEŞTİRİLMEKTEDİR?:
- Kusura Dayalı Sorumluluğun İhlali
TCK 220/5’in en temel eleştirilerinden biri, ceza hukukunun “kusur sorumluluğu” ilkesine ters düşmesidir. Failin bizzat fiile katılmadan, kastı ve iradesi olmadan cezalandırılması hukuka aykırı bulunmaktadır.
- Suçun Şahsiliği İlkesine Aykırılık
Ceza sorumluluğu bireyseldir. Ancak 220/5, örgüt yöneticisine örgüt üyelerinin tüm fiilleri üzerinden otomatik sorumluluk yüklemektedir. Burada Anayasamızın 38/7. maddesiyle uyuşmazlık doğmakta, suçun şahsiliği ilkesi çiğnenmektedir.
- Fail ile Fiil Arasındaki Bağın Kopması
Yöneticinin suçun icrasına doğrudan katılmadığı birçok durumda dahi, “örgütsel hâkimiyet” varsayımına dayanılarak “fail” olarak cezalandırılması, fiil-sorumluluk ilişkisini zayıflatmaktadır.
- Belirsiz ve Geniş Yoruma Elverişli Yapı
Fıkranın soyut ve esnek dili, uygulamada keyfiliğe neden olabilecek geniş yorumlara zemin hazırlamaktadır.
- Uluslararası Ceza Hukuku Standartlarına Uygunsuzluk
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Alman ceza hukuku gibi sistemlerde, bu derece soyut bir fail tanımı bulunmamaktadır.
- Uygulamada Ciddi Yorum Ayrılıkları
Mahkemelerin 220/5’i uygulama biçimi, ciddi ölçüde değişkenlik göstermekte, bu da hukuki öngörülebilirliği zayıflatmaktadır.
3- UZMAN HUKUKÇULARIN TCK 220/5. MADDESİNE YÖNELİK BAZI ELEŞTİRİLERİ:
- Prof. Dr. Köksal Bayraktar
“Örgüt yöneticisinin, örgüt üyelerinin işlediği tüm suçlardan fail gibi sorumlu tutulması, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan şahsilik ve kusur sorumluluğu ile bağdaşmaz. Bu tür bir düzenleme, yöneticinin fiile katkısı olup olmadığına bakılmaksızın cezalandırılmasına yol açmakta ve cezaların bireyselleştirilmesi ilkesini zedelemektedir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 2021, s. 312)
- Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem
“TCK m. 220/5, örgüt yöneticisinin fail olarak cezalandırılmasını öngörmekle birlikte, bu sorumluluğun sınırları belirsizdir. Bu durum, ceza hukukunun şahsilik ve kusura dayalı sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Fail ile fiil arasındaki bağın zayıflaması, cezalandırmada keyfiliğe yol açabilir. Özellikle yöneticinin fiile katkısı olmadan cezalandırılması, adalet duygusunu zedelemektedir.” (Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, 2014/2, s. 22)
- Prof. Dr. Mahmut Koca
“TCK 220/5’in uygulaması, failin fiil üzerindeki hâkimiyetini aramaksızın cezalandırılmasına neden olmaktadır. Bu durum, ceza hukukunun fail merkezli yapısıyla çelişmekte ve örgüt yöneticisinin cezai sorumluluğunu soyutlaştırmaktadır. Özellikle suçun icrasına katılmayan yöneticilerin fail gibi sorumlu tutulması, adalet duygusunu zedelemektedir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 2022, s. 441)
- Prof. Dr. Adem Sözüer
“Örgüt yöneticisinin tüm örgüt faaliyetlerinden sorumlu tutulması, ceza hukukunun bireysel sorumluluk ilkesine aykırıdır. Bu tür düzenlemeler, cezalandırmada keyfiliğe yol açabilir. Failin fiile katkısı olmadan cezalandırılması, cezanın meşruiyetini zayıflatır. Bu nedenle hükmün dar yorumlanması gerekir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, On İki Levha Yayıncılık, 2020, s. 348)
- Prof. Dr. Feridun Yenisey
“TCK 220/5, failin kişisel kastı ve katkısı olmaksızın cezalandırılmasına yol açabilecek şekilde geniş yorumlanmaktadır. Suçun işlenişine doğrudan katılım aranmaması, cezanın hukuki temelini sarsmaktadır. Bu da ceza adaletini zedelemektedir. Fail ile fiil arasındaki bağın kopması, cezai sorumluluğun keyfileşmesine neden olur.” (Organize Suçlar ve Ceza Hukuku, Beta Yayınları, 2016, s. 186)
- Prof. Dr. Veli Özer Özbek
“Fail ile fiil arasındaki bağın kopması, kusur ilkesinin ihlali anlamına gelir. Örgüt yöneticisinin yalnızca pozisyonu gereği cezalandırılması, modern ceza hukukuyla bağdaşmaz. Bu tür bir sorumluluk anlayışı, cezaların bireyselleştirilmesi ilkesine aykırıdır. Hükmün bu haliyle uygulanması, adil yargılanma hakkını da zedeleyebilir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 2021, s. 524)
- Prof. Dr. Ersan Şen
“TCK 220/5’in uygulaması, örgüt yöneticisinin fiilen katılmadığı suçlardan da sorumlu tutulmasına neden olmaktadır. Bu durum, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesini ihlal eder. Geniş yorumlar ifade özgürlüğüne kadar uzanabilecek riskler doğurmaktadır. Bu nedenle hükmün daraltıcı şekilde yorumlanması gerekir.” (Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2019, s. 405)
- Prof. Dr. İzzet Özgenç
“Dolaylı faillikte fail, araç kişiye iradesini yansıtır; yani suçun icrası üzerinde hâkimiyet kurar. Ancak TCK m. 220/5’te bu irade aktarımı çoğu zaman somut olarak gösterilmemekte, yalnızca örgütsel hiyerarşi varsayımıyla fail sorumluluğu kurulmaktadır. Bu yaklaşım, fail ile fiil arasındaki bağın kopmasına ve cezai sorumluluğun soyutlaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu hüküm, dolaylı faillik kuramının temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.” (Suç Örgütleri, 9. Bası, Seçkin Yayıncılık, 2017, s. 143)
4- ÖNERİLER VE SONUÇ:
TCK 220/5’in mevcut hali, ceza hukukunun “fail, fiil, kast ve kusur” gibi temel unsurlarını sarsacak niteliktedir. Failin cezalandırılması için sadece yönetici pozisyonunda bulunması yeterli sayıldığında, cezanın adalet temelli karakteri zedelenmektedir. Bu nedenle maddenin yeniden kaleme alınması, yerleşik ceza hukuku ilkeleriyle uyumlu hale getirilmesi kaçınılmazdır.
Burada 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Adalet Komisyonu’ndaki çalışmalarında akademisyen olarak bulunan Prof. Dr. İzzet Özgenç’in şu önemli tespitlerine değinmemiz de yerinde olacaktır:
“Yeni TCK’nın TBMM Adalet Komisyonu’ndaki hazırlık çalışmaları sırasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun tanımlandığı 220. maddenin beşinci fıkrasında şu şekilde bir düzenleme önerisinde bulunduk; -Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır- Aslında bu öneride bulunurken tabiri yerinde ise “dokuzu gösterip sekize razı olmayı” amaçlamıştık. Yani aslında kafamızda düşündüğümüz formülasyon, “örgüt yöneticileri örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan dolayı ayrıca, fail ve şerik olarak cezalandırılır” şeklinde idi. Önerdiğimiz bu fıkra metni, Komisyon üyesi milletvekilleri ve Komisyon toplantılarına katılan Yargıtay temsilcileri tarafından olduğu gibi kabul görünce, bilahare düşündüğümüz formülasyonu kabul ettirme girişimlerimizden sonuç alınamamıştır.” (Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2005, s.509)
Bu anlatılanlara göre, aslında fıkranın metni hazırlandığında amaçlanan metnin yazıldığı haliyle kanunlaşması değildir. “Dokuzu gösterip sekize razı olmayı amaçlamıştık” ifadesi bu durumu net bir şekilde ifade etmektedir. Ancak fıkra metni olduğu gibi kabul edilince yapacak bir şey kalmamıştır. Sayın Özgenç’in bu açıklaması dahi aşağıdaki başlıklarda TCK 220/5. maddesiyle ilgili kısaca ortaya koyduğumuz öneri mahiyetindeki değişikliklerin ne kadar gerekli olduğuna açıkça işaret etmektedir.
Sonuç olarak;
Görüldüğü üzere Türkiye’nin önde gelen hukukçular bahse konu kanun maddesinde değişiklik yapılması gerektiği konusunda hemfikirdirler. Bu düşüncülerinin doğru ve isabetli olduğunun delili de mevcut somut uygulamaların sebep olduğu hukuk ve vicdan dışı uygulamalardır.
TCK 220’NİN MADDESİNİN 5. FIKRASI MEVCUT HALİYLE KUMPAS PLANLAYCILARININ VE DERİN YAPILANMALARIN ELİNDE BİR TÜR SİLAH HALİNE GELMİŞTİR.
ÖNCE TERTEMİZ MASUM İNSANLARA İFTİRA ATACAK KİŞİLER ORGANİZE EDİLMEKTE, CANLARINI KURTARMAK İÇİN İFTİRA ATANLAR SAYICA ÇOĞALTILARAK TOPLU BİR HİKAYE KURGULANMAKTA, GÖSTERMELİK YARGILAMALAR YAPILMAKTA, BU YARGILAMALAR ESNASINDA USUL VE İÇTİHATLAR GÖZ GÖRE GÖRE HİÇ SAYILMAKTA, EN SON OLARAK DA BU “KANUN” SİLAHI KULLANILARAK MASUM İNSANLAR ÖMÜR BOYU CEZAEVİNDEN ÇIKAMAYACAK ŞEKİLDE MAHKUM EDİLMEKTEDİR.
BU SEBEPLE TCK 220 MADDESİ’NİN 5. FIKRASININ ACİLEN KALDIRILMASI VEYA DÜZENLENMESİ HAYATİ ÖNEM TAŞIMAKTADIR.
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları yaklaşık 8 yıldır her türlü hukuksuzluğu yaşamıştır ve yaşamaktadır. Bugüne kadar hukuksuzluğa tepkisiz kalınması, adaletsizliğin gün geçtikçe herkesi tek tek saran bir karabasana dönüşmesine sebep olmuştur. Ancak hukuk, demokrasi ve insan hakları söz konusu olduğunda bir yandan hiçbir zaman geç kalınmış sayılmamalı, ancak öte yandan daha fazla mağduriyetin yaşanmasına sebep olmamak için gerekli tedbirlerin alınmasında ağır davranılmamalıdır. Burada en önemli sorumluluk kuşkusuz siyasetçilere ve elbette akademisyenler, kanaat önderleri, yazarlar, gazeteciler ve aydınlara düşmektedir.
Adaletin tesis edilmesi için kanunlarda gerekli düzenlemeler ve iptallerin yapılması önemli bir adımdır. Aksi takdirde gerçek suçlular hak ettikleri hukuki karşılığı almayacağı gibi, suçsuz insanlar da asılsız örgüt suçlamalarıyla bir anda hayatlarının geri kalanını cezaevinde geçirecek bir duruma düşmeye devam edeceklerdir. Bu ve yukarıda izah ettiğimiz haklı gerekçelerle
TCK 220. maddesinin 5. fırkasının düzenlenmesi ve/veya iptali için gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 25.11.2025