Duruşma Savcısı Mustafa Börekçi’nin Gözardı Ettiği Somut Delillere Bazı Örnekler

By gundem
94 Min Read

İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO            : 2024/74 E.

SUNAN                  : Adnan Oktar

MÜDAFİİ               : Av. Mert Zorlu

KONU                    : Esas hakkındaki mütalaada kovuşturma sürecinde savunmanın ortaya koyduğu hiçbir delile, yapılan hiçbir savunmaya yer verilmeyip savunmanın yok sayılmasının vahim bir hukuk ihlali olduğuna dair beyanlarımızın sunumudur.

İÇİNDEKİLER

  1. KOVUŞTURMA SÜRECİNDE ORTAYA ÇIKAN DELİLLER İDDİANAMEDE YER ALAN İSNATLARIN VE FATİH KILIÇ’IN BEYANLARININ GEÇERSİZ OLDUĞUNU ORTAYA KOYMUŞ ANCAK TÜM BUNLAR DURUŞMA SAVCISI TARAFINDAN YOK SAYILMIŞTIR 5

1.1.      SORUŞTURMA SAVCISI LEHE DELİLLERİ İDDİANAMEYE ALMAMIŞ, SANIKLAR BU LEHE DELİLLERİ MAHKEME HUZURUNDA ANLATMIŞ ANCAK DURUŞMA SAVCISI TEK BİR SATIR DAHİ BU KONUDA DEĞERLENDİRMEDE BULUNMAMIŞTIR. 5

1.1.1     Fatih Kılıç’ın dosyaya sunmuş olduğu dijital materyaller üzerinde oynama yapıldığına dair kuvvetli şüphe bulunmaktadır  5

1.1.2     Fatih Kılıç’ın sunduğu sahte mail yazışmaları hakkındaki Siber Şube Raporu yok sayılmıştır. 15

1.1.3     Fatih Kılıç’ın yalan söylediğini gösteren, emniyet ve savcılık ifadelerinde öne sürdüğü olayların gerçekleşmediğini ortaya koyan araştırma neticeleri yok sayılmıştır. 16

1.1.4     Fatih Kılıç’ın Mahkeme huzurunda verdiği yalan beyanlar yok sayılmıştır. 18

1.1.5     Fatih Kılıç’ın hukuki durumu hakkında savunmanın talepleri yok sayılmıştır 26

1.1.6     Fatih Kılıç tarafından dosyaya sunulmuş evraklar, hukuka aykırı delil hükmündedir. 28

1.1.7     Fatih Kılıç’ın mesnetsiz iddialarına karşı sanıklara cevap hakkı tanınmadan esas hakkındaki mütalaa kaleme alınmıştır  32

1.1.8     Sanık Ferhunde Eda Babuna’nın savunmasında ortaya koyduğu somut deliller gözardı edilmiştir 33

1.1.9     Av. Sinem Mollahasanoğlu’nun savunmasında ortaya koyduğu somut deliller gözardı edilmiştir. 35

1.2.      KOVUŞTURMA SÜRECİNDE SANIKLARIN LEHİNE ORTAYA ÇIKAN DELİLLERE ESAS HAKKINDA MÜTALAADA YER VERİLMEMİŞTİR  39

1.2.1.        Sanıkların iddia edilen eylemlerde bulunmadıkları HTS tabloları ve yurt içi uçuş kayıtları ile ispatlandığı halde, duruşma savcısı bu açık lehe delilleri göz ardı etmiştir 39

1.2.2.        Sanık Pınar Demir’e isnat edilen twitter hesabı hakkındaki siber rapor bu iddiayı yalanladığı halde bu somut delil göz ardı edilmiştir  41

1.3.      İLK ESAS HAKKINDA MÜTALAA SANIKLARIN FATİH KILIÇ’IN İDDİALARINA KARŞI BEYANDA BULUNMALARI BEKLENMEDEN HAZIRLANMIŞTIR. 45

  1. ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAADA, GÜNLÜK HAYATA DAİR OLAĞAN TUTUM VE DAVRANIŞLAR SUÇMUŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR 46
  2. ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA, CMK’NIN 206 VE CMK 216. MADDELERİ GÖZETİLMEDEN YAZILMIŞTIR 56

AÇIKLAMALARIMIZ

Huzurdaki kovuşturmanın 2024/1012 iddianame sayılı iddianamesi, Cumhuriyet Savcısı Kayhan Çetin (195871) tarafından 24.01.2024 tarihinde yazılarak UYAP ortamına yüklenmiştir.

Sayın Heyetiniz tarafından 23.02.2024 tarihinde tensip zaptı tanzim edilmiş ve kovuşturmanın ilk oturum için 22.05.2024 tarihine gün verilmiştir. Bu tarihten itibaren kovuşturma halen derdest olarak devam etmektedir.

Bu tarihe kadar toplamda 9 oturum görülmüş, savunma tarafı iddianameye karşı beyanlarını gerek yazılı gerekse sözlü olarak dosyaya müteaddit defalar sunmuştur.

Sayın Heyetiniz bu süreçte almış olduğunuz pek çok ara kararla, iddiaların ve savunmaların aydınlatılması bakımından kurumlara müzekkereler yazdırarak araştırmalar yaptırdınız. Bu müzekkerelerin cevapları dosyaya dönmüş ve yeni deliller olarak dosyada yerini almıştır.

06.12.2024 tarihli 5. oturumda, iddia makamını temsilen Cumhuriyet Savcısı Mustafa Börekçi (122557) esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. İlgili duruşma tutanağının 2 – 14. sayfaları arasında yer alan esas hakkındaki mütalaa, 24.01.2024 tarihli iddianamenin bire bir kopyalanarak noktasına virgülüne kadar tekrarından öteye geçememiştir. Dosyaya girmiş olan delillerin tamamı yok sayılmıştır.

Duruşma Savcısı olarak vazifelendirilmiş olan Cumhuriyet Savcısı Mustafa Börekçi (122557), duruşma tutanaklarına göre 3. oturum haricinde tüm oturumlara iştirak etmiştir. Dolayısıyla ilk oturumdan itibaren kovuşturma sürecinin ilerleyişini, sayın Heyetiniz tarafından yaptırılan tüm tahkikatları ve neticelerini, savunma tarafınca sunulan tüm dilekçeleri, yapılan tüm sözlü beyanları bizzat müşahade etmiştir.

Bu tanıklığına rağmen,

  • sanki sanıklar hiçbir savunma yapmamış,
  • hiçbir delil toplanmamış,
  • hiçbir husus açıklanmamış gibi BİREBİR İDDİANAMEYİ KOPYALAMAYI YETERLİ GÖRMÜŞTÜR. KUŞKUSUZ YASADA BELİRLENMİŞ OLAN ESAS HAKKINDA MÜTALAA KAVRAMI İDDİANAMENİN KOPYALANMASINDAN İBARET DEĞİLDİR VE OLAMAZ.

Bu durum “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ve “çelişmeli yargılama ilkesi”ni de ihlal etmektedir:  

Türk hukuk sisteminde yargılamanın taraflarının, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla deliller sunabilmesi, diğer görüşler hakkında bilgi sahibi olabilmesi, ve bunlarla ilgili açıklama yapıp görüş bildirebilme imkânına kavuşması esas alınmaktadır. Dolayısıyla “çelişmeli yargılama ilkesi”, mahkemenin kararını etkileyebilmek amacıyla dava dosyasına sunulan ya da mahkemece re’sen ortaya çıkarılan görüş ve deliller hakkında tarafların bilgi sahibi olması ve bunlar hakkında görüş bildirebilmesi imkânı olarak tanımlanabilir.

Savunma tarafı, kendine tanınan bu hakkı kullanırken elbette ki hükmü verecek hakimi (ya da hakim heyetini) etkilemeye çalışırken, aynı zamanda duruşma savcısına da hitap etmektedir, çünkü bilindiği üzere kovuşturma süreci sonunda toplanan bilgi ve belgeler, yapılan yazılı ve sözlü savunmalar neticesinde duruşma savcısından “esas hakkındaki mütalaası” istenmektedir. Kovuşturmanın gidişatını tarafsız şekilde gözlemlemek, sanık hakkındaki lehe ve aleyhe delilleri tartıp değerlendirerek bir neticeye varmakla görevlendirilmiş olan duruşma savcısı, bu ölçümlemesi sonucunda esas hakkındaki mütalaasını sunmaktadır.

Ancak dosyamızda 22.05.2024 tarihinde yapılan ilk duruşmadan itibaren 01.07.2025 tarihine kadar toplanmış olan tüm delilleri yok sayarak hazırlanan esas hakkında mütalaanın hukuki ve adil olduğunu öne sürmek mümkün değildir.

Açıktır ki bir duruşma savcısının vazifesi, bir tarafı kendince haksız çıkarmak için tüm süreci görmezden gelmek, kovuşturma boyunca yaşanan gelişmeleri, ortaya çıkan bilgi ve belgeleri, savunmayı destekleyen delilleri yok sayıp iddianameyi noktasına virgülüne kadar kopyalamak olmamalıdır.

Eğer esas hakkında mütalaa iddianamenin kopyalanmasından ibaret olacak ve Sayın Savcılık Makamı da kovuşturma sürecindeki tek bir işlem hakkında bir kelime dahi ifade etmeyecekse, böyle bir makama ihtiyaç görülmez ve bu işlemi duruşma katibi de kolaylıkla halledebilirdi.

Esas hakkındaki mütalaayı incelediğimizde, aşağıdaki başlıklarda ortaya koyduğumuz şekilde eksiklikler bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir:

1.      KOVUŞTURMA SÜRECİNDE ORTAYA ÇIKAN DELİLLER İDDİANAMEDE YER ALAN İSNATLARIN VE FATİH KILIÇ’IN BEYANLARININ GEÇERSİZ OLDUĞUNU ORTAYA KOYMUŞ ANCAK TÜM BUNLAR DURUŞMA SAVCISI TARAFINDAN YOK SAYILMIŞTIR

1.1. SORUŞTURMA SAVCISI LEHE DELİLLERİ İDDİANAMEYE ALMAMIŞ, SANIKLAR BU LEHE DELİLLERİ MAHKEME HUZURUNDA ANLATMIŞ ANCAK DURUŞMA SAVCISI TEK BİR SATIR DAHİ BU KONUDA DEĞERLENDİRMEDE BULUNMAMIŞTIR 

  • 1.1.1  Fatih Kılıç’ın dosyaya sunmuş olduğu dijital materyaller üzerinde oynama yapıldığına dair kuvvetli şüphe bulunmaktadır

Fatih Kılıç’ın etkin pişmanlığa başvurduğu ilk ifade tarihi 19.07.2022’dir. Bu ifadesinde ve bunu takip eden günlerde devam eden ifadelerinde, ELİNDE E-POSTA YAZIŞMALARI OLDUĞUNA DAİR BİR BEYANATI BULUNMAMAKTADIR.

İlk ifadesinden yaklaşık 40 gün sonra, 30.08.2022’de yeniden ifade vermeye gitmiş ve bu ifadesinde güya kendi kullanımında bulunan bir e-mail hesabının bilgilerini vermiş, ayrıca üzerinde çalışarak ayrıştırdığı ve klasörlediği toplam 13 klasör dolusu sözde yazışma çıktısını da teslim etmiştir. İlk ifade dönemi 19 Temmuz’dan 29 Temmuz’a kadar devam ettiği halde, BÖYLESİNE BÜYÜK ÇAPLI BİR “SÖZDE” DELİLİN ELİNDE BULUNDUĞUNDAN İLK GÜNDEN BERİ TEK KELİMEYLE DAHİ BAHSETMEMESİ, hayatın olağan akışına aykırıdır.

Fatih Kılıç’ın Sayın Heyetinize verdiği ifadede de zikretmiş olduğu e-posta yazışmaları, Fatih Kılıç’ın -doğruluğu olmayan ve kabul etmediğimiz- iddiasına göre 2018 – 2019 yılları arasında serbest bırakılmış birkaç avukatla yaptığı yazışmalardır. Nitekim huzurdaki kovuşturmanın iddianamesi neredeyse tek başına Fatih Kılıç’ın sunduğu birtakım yazışmalar ve etkin pişmanlık ifadelerine dayandırılmıştır. Her ne kadar Fatih Kılıç Sayın Heyetinize bu e-posta yazışmalarını avukatlarla yürüttüğünü iddia etmişse de, 19.07.2022 tarihli Mali Şube ifadesinde sayfa 94-95’te “BENİM BU SÜREÇTE HERHANGİ BİR AVUKATLA DOĞRUDAN BAĞLANTIM OLMADI. İlk zamanlarda Ufuk Zeytinoğlu ara ara benden bazı konularda dilekçeler yazmamı istiyordu. Bazı avukatlarla irtibatta olan kişi Ufuk Zeytinoğlu idi. Daha sonra Eda Babuna ve Meltem Daban tahliye oldular. BENDEN İSTEDİKLERİ DİLEKÇELERİ YAZIP ONLARA İLETTİM. ONLAR DA UYGUN AVUKATLARA İLETEREK DOSYAYA VERİLMESİNİ SAĞLADILAR” şeklinde açıklama yapmıştır.

Fatih Kılıç tarafından üretilmiş sahte delillerin hukuken geçersizliği konusuna girmeden önce, Fatih Kılıç’ın bu çelişkili beyanını göz önüne alarak ifadelerinin ne derece güvenilmez olduğunu tekrar vurgulamak isteriz. Zira bir yanda avukatlarla bağlantısı olmadığını söylemekte ama avukatlarla yaptığını iddia ettiği yazışmalar sunmakta (bu yazışmaların varlığını kabul etmediğimizi tekrar beyan ederiz), bir yanda sanıklar Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna aracılığıyla avukatlarla iletişim kurduğunu söylemekte ama Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna ile iletişim kurduğuna dair tek bir satır tek bir cümle, tek bir mesaj, tek bir telefon kaydı dahi delil ortaya koymamaktadır.

Öte yandan, Fatih Kılıç ilk emniyet ifadesini 19.07.2022 tarihinde verdikten sonra, aynı konular hakkında tekrar tekrar ifade vermek üzere 28.07.2022’de, 29.07.2022’de, 30.08.2022’de, 31.08.2022’de, 31.09.2022’de, ve 28.10.2022’de yeniden emniyete gitmiştir. 5271 Sayılı CMK m.148/5 “şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir” hükmüne amirdir. Kanun hükmüne aykırı şekilde alınmış olan yukarıda saydığımız ifadeler usulsüzdür.

Fatih Kılıç 13 klasörlük e-posta yazışmalarını 30.08.2022 tarihinde teslim etmiştir. Bu tarihte e-posta şifresini Emniyet’e vermemiştir.

Yaklaşık 2 ay sonra 20.10.2022’de bir kısım yazışmayı daha sunmak üzere harekete geçmiş, 1 klasör daha evrak sunmuş ve e-posta adresinin şifresini de bu tarihte teslim etmiştir. Yani ilk ifadesini verdiği tarihte e-postalar konusunda hiçbir beyanı olmadığı halde, bu konuyu yaklaşık 2 ay sonra ortaya atmıştır. Bu davranışı, başlı başına ifadesine şüphe ile yaklaşılmasını gerektiren bir göstergedir.

İfade tutanağında e-posta yazışmalarını yaptığını iddia ettiği mail adresinin şifresini vermiş, “bu şifreyi yeni değiştirdim. Cep telefonumu da bu maile bağladım. Emniyette ilk bilgi sahibi olarak ifade verdiğim günden beri herhangi bir giriş de sağlamadım demiştir.

Ancak bu durumda, ilk ifadesini verdiği 30.08.2022’den 40 gün kadar sonra 20.10.2022’de 13 klasör tutacak e-posta çıktısını nasıl hazır edip emniyete sunduğu sorusu akıllara gelmektedir. Bu şartlar altında, söz konusu klasörlerin önceden “e-posta yazışmaları görünümü verilmiş” düzmece içerikler üretilmek suretiyle hazır edilerek kendisine verilmiş olabileceği şüphesi uyanmaktadır.

Bu şüpheyi haklı kılan önemli bazı deliller bulunmaktadır.

Müvekkil ve arkadaşlarına yapılan polis operasyonu öncesi ve sonrasında -hali hazırda da devam etmek üzere- husumetli müştekiler tarafından kullanıldığı bilenen bazı sosyal medya hesapları bir nevi psikolojik savaş silahı olarak kullanılmıştır. Bu sosyal medya hesaplarında ne zaman kime operasyon yapılacağı, kimin tutuklanacağı, kimin hangi cezaevine sevk edileceği, kimin tahliye olacağı, kimin etkin pişman sanık olduğu, ne ifade verdiği vs gibi detaylar gizli dosyalar da dahil olmak üzere gerçekleşmeden önce yazılmaktadır. Bu hesapları yönettiği bilinen kişilerin en büyük zaafları olan “biz yaptık, bizim sayemizde, biz güçlüyüz” şeklindeki cehalet içeren kibirleri ibret verici şekilde akıl tutulmalarına da sebep olmakta, her defasında kumpasın delillerini kendi elleriyle ifşa etmeleriyle neticelenmektedir.

Bu durum huzurdaki dosyada da yaşanmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz sözde delil olarak sunulan e-posta yazışmalarının sonradan oluşturulduğu kanaatine varmamıza sebep olan delillerden biri, bu yazışmaların dosyaya sunulmadan önce 16.10.2022’de bahse konu sosyal medya hesabında yayınlanmış olmasıdır.

ANCAK BURADA ÇOK ÖNEMLİ BİR DETAY VARDIR.

Paylaşım yapılan belgeler, huzurdaki dosyada mübrez olan sözde DİJİTALLERİN WORD VE EXCEL OFİS PROGRAMLARINDA AÇILMIŞ ORİJİNAL HALİDİR.

Paylaşımdaki resimden metinin orijinaline Word’den açıp bakıldığı, kelime altındaki otomatik kırmızı işaretlerden anlaşılmaktadır.

YANİ DOSYAYA SUNULMUŞ OLAN DİJİTALLERİN MASA BAŞINDAKİ HAZIRLIK AŞAMASINDA, BELGELER ÇIKTI ALINMADAN HENÜZ WORD VE/VEYA EXCEL HALİNDEYKEN, SUÇ İSNAT EDİLECEK ŞEKİLDE YAZILIP EKLEME ÇIKARMALAR YAPILIRKEN SOSYAL MEDYADA PAYLAŞILMIŞTIR.

SOSYAL MEDYADA PAYLAŞILDIKTAN 4 GÜN SONRA DA 20.10.2022 TARİHİNDE FATİH KILIÇ TARAFINDAN EMNİYETE SUNULMUŞTUR.

Konuyla ilgili bazı örnekler ortaya koymak istiyoruz. Aşağıda görülecek olan paylaşımlardaki resimlerden metinin orijinaline Word’den açıp bakıldığı, kelime altındaki otomatik kırmızı işaretlerden anlaşılmaktadır.

Bu da belgelerin sonradan hazırlandığı, bu hesabı kullanan kişilerle birlikte masa başında oluşturulduğuna delildir:

16.10.2022 TARİHLİ PAYLAŞIM:

A_O 30_202403070921 isimli PDF – Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu 2016 103113 Sor – Fatih Kılıç’ın Sunmuş Olduğu E-posta İçerikleri 30 Klasörü – Sf. 202 (002564) 

PAYLAŞIMDA ve FATİH KILIÇ’IN SUNDUĞU DOSYADA YAZILI METİN:

*Mansur bir kişi. Adı Mansur olan bir kişi diyor Peygamber Efendimiz. Kendi adı Mansur. Pamuk yayınlarında geçiyor. Bakın hadis orada geçiyor.

– Biz Mansur lakabı gibi düşünmüştük. Hadislerde okumuştuk.

* Yok, kişidir Mansur. 

16.10.2022 TARİHLİ PAYLAŞIM:

A_O 30_202403070921 isimli PDF – Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu 2016 103113 Sor – Fatih Kılıç’ın Sunmuş Olduğu E-posta İçerikleri 30 Klasörü – Sf 287 (002425)

PAYLAŞIMDA ve FATİH KILIÇ’IN SUNDUĞU DOSYADA YAZILI METİN:

*Çok acayip değil mi :))) Peygamber Efendimiz’in 1400 yıl önce bilip söylemesi çok muazzam. Peygamber Efendimiz cennet Edirne’nin üzerindedir dediği bir hadisi duymuş muydunuz :)))

– Hayır maşaAllah elhamdülillah çok harika :))) Bir arkadaştan duymuştum hadisin genelini ama senin kadar detaylı anlatmadı. MaşaAllah.

*Evet maşaAllah Saltuknameye bakın, hadislere bakın okuyun inşaAllah. 🙂

Deccal‘in oraya giremeyeceği söyleniliyor. Hz. İsa ve Mehdi Edirne’de korunur. Müminler de o belde de korunur. O belde korunan bir belde Deccal giremiyor.

Rum Suresi’ne bakın.

-Rum Suresi’nde huruf-u mukatta var.

*Evet çok net.:))) Siz zaten anlarsınız. 71 çıkıyor. Ebcedi 80 olması gerek bir bakarsınız siz inşaAllah. Diyarı Rum diye Edirne’den bahsediliyor.

*Zaten Cumhurbaşkanımızın da Edirne ile ilgili övdüğü videoları var. Şiir okuduğu videosu var bakın ona yazın bana inşaAllah. Hu hu diyor Edirne için.

16.10.2022 TARİHLİ PAYLAŞIM:

A_O 30_202403070921 isimli PDF – Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu 2016 103113 Sor – Fatih Kılıç’ın Sunmuş Olduğu E-posta İçerikleri 30 Klasörü – Sf. 290 (002435)

PAYLAŞIMDA ve FATİH KILIÇ’IN SUNDUĞU DOSYADA YAZILI METİN:

ÇOK ÇOK YAKIŞIKLI ÇOK ÇOK HEYBETLİYDİ MAŞAALLAH. ÇOK GENÇLEŞMİŞTİ GÖRDÜĞÜNÜZ FOTOĞRAFTAN ÇOK DAHA FAZLA GENÇLEŞMİŞTİ. İNŞAALLAH MAŞAALLAH ELHAMDÜLİLLAH

HERKESE SELAM VE SEVGİLER

20.02’den

AYRICA:

– “Edrene diye geçiyor ve Cennet bahçelerinden bir bahçedir,” diyor Peygamber’imiz. “Cennet, Edrene’nin üzerindedir,” diyor. Kur’an’da da Rûm suresinde geçiyor. “Birkaç sene içinde onlar galip geleceklerdir” diyor Allah. “Edne” kelimesi ile geçiyor “galip”. Rûm, Rumeli demektir yani Edirne. Ahir zamanın iki şahsı İsa Mesih ve Mehdi’nin Edirne’de olacağını söylüyor. Her ikisine de güvenli olacak o şehir.”

16.10.2022 TARİHLİ PAYLAŞIM:

A_O 30_202403070921 isimli PDF – Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu 2016 103113 Sor – Fatih Kılıç’ın Sunmuş Olduğu E-posta İçerikleri 30 Klasörü – Sf. 239 (002523)

 PAYLAŞIMDA ve FATİH KILIÇ’IN SUNDUĞU DOSYADA YAZILI METİN:

– Yeni kitabını biz ne zaman okuruz?

* Çalışmalarım devam ediyor. Çok güzel bir kitap olacak. 37 ayet buldum çok çok şaşıracaksınız. Bu döneme bakan ayet.

– MaşaAllah  🙂 Tek bir surede mi buldun Kuran’ın genelinde mi buldun?

* Genel buldum, çok şaşıracaksınız. Aslında detaylı baksanız görürsünüz. Anlarsınız. Araştırın inşaAllah.

Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür, ancak sadece bu birkaç örnek dahi Fatih Kılıç tarafından sunulmuş olan klasörlerde yer alan belge ve evrakların güvenilir delil hükmünde olmadığının apaçık ispatıdır. SAVUNMAMIZDA TÜM BU ÖRNEKLERİ ORTAYA KOYMUŞ OLMAMIZA RAĞMEN SAYIN İDDİA MAKAMI BUNLARIN TAMAMINI YOK SAYMIŞ, MÜTALAASINDA TEK KELİME DAHİ BU KONUYA VURGU YAPMAMIŞ YA DA YORUMDA BULUNMAMIŞTIR. DELİLLER HAKKINDA DEĞERLENDİRME YAPMAYA DAHİ İHTİYAÇ DUYMADAN İDDİANAMEYİ TEKRARLAMAYI YETERLİ GÖRMÜŞTÜR. 

  • 1.1.2  Fatih Kılıç’ın sunduğu sahte mail yazışmaları hakkındaki Siber Şube Raporu yok sayılmıştır

Fatih Kılıç’ın sunduğu hukuksuz dijital materyal hakkında Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 14.11.2022 tarihinde tanzim edilen Araştırma Raporu’nun sonuç kısmında şu değerlendirme yapılmaktadır:

“Internetin yapısı gereği veriler ve paylaşımlar üzerinde ekleme, çıkarma, değiştirme yetkisi bulunan kullanıcıların tercihlerine göre verilerin ve paylaşımların değiştirilebilir nitelikte olduğu bilinmelidir. Hakkında çalışma yapılan hesapların ilgililere ait olabileceği gibi bahse konu hesapların ilgililerin bilgisi dışında kişisel bilgileri veya fotoğrafları kullanılarak başkaları tarafından oluşturulmuş sahte hesaplar olabileceği, hesapların başkaları tarafından ele geçirilmiş ve ilgililerin rızası dışında kullanılmış olabileceği, ilgililerinin kendi paylaşımlarını hesap bilgilerini veya diğer bilgilerini sonradan değiştirebileceği, gizleyebileceği, askıya alabileceği, kapatabileceği veya hesabın ilgili sosyal ağ tarafından kapatılabileceği, ilgili veya diğer şahıslar tarafından aynı isim veya rumuz ile birden fazla hesap açılabileceği hususlarının değerlendirmelerde göz önünde bulundurulması gerekmektedir.”

GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, RESMİ RAPORA GÖRE FATİH KILIÇ’IN KENDİ KULLANIMINDA OLDUĞUNU ÖNE SÜRDÜĞÜ MAİL ADRESİNİN GERÇEKTEN ONUN TARAFINDAN KULLANILIP KULLANILMADIĞI, YAZIŞMALARDAKİ TARAFLARIN KİM OLDUĞU GİBİ EN KRİTİK DETAYLAR TESPİT EDİLEMEMİŞTİR.

Bununla birlikte, Fatih Kılıç’ın bir takım sahte kullanıcı adlı mail adreslerini de bazı sanık avukatlarla irtibatlandırmaya çalışmasının kanıtlanabilir somut delillerle tespitinin yapılamadığı anlaşılmaktadır.

Kullanıcı kişilerin kimliklerinin saptanamadığı bir takım yazışmalar hakkında Siber Şube tarafından hazırlanan rapor, BU YAZIŞMALARA DIŞARIDAN MÜDAHALE EDİLEBİLECEĞİNİ, BUNLARIN ÜZERLERİNDE EKLEME, ÇIKARMA, DEĞİŞTİRME YAPILABİLECEĞİNİ ORTAYA KOYMAKTADIR.

Bu şartlar altında, hukuken güvenilirliği olmayan bu sözde delillere itibar edilmesi mümkün değildir.

Nitekim benzer durumlar hakkında Yargıtay’ın;

  • Hesabın ilgili kişiye ait olup olmadığının,
  • Hesabın ilgili kişi tarafından kullanılıp kullanılmadığının,
  • Hesaba hangi IP numarasıyla erişim sağlandığının,
  • teknik araştırmalarla tespit edilmemesinin,

eksik inceleme” ve “yetersiz gerekçe” olarak değerlendirdiği görülmektedir.

BUNA RAĞMEN, SAYIN İDDİA MAKAMI SİBER ŞUBE’NİN RAPORUNA TEK KELİME DAHİ DEĞİNMEMİŞ, BU AÇIK DELİLİ NEDEN DEĞERLENDİRMEYE LAYIK GÖRMEDİĞİNİ DE AÇIKLAMAMIŞTIR. DELİLLER HAKKINDA DEĞERLENDİRME YAPMAYA DAHİ İHTİYAÇ DUYMADAN İDDİANAMEYİ TEKRARLAMAYI YETERLİ GÖRMÜŞTÜR.

  • 1.1.3  Fatih Kılıç’ın yalan söylediğini gösteren, emniyet ve savcılık ifadelerinde öne sürdüğü olayların gerçekleşmediğini ortaya koyan araştırma neticeleri yok sayılmıştır

Fatih Kılıç emniyet ifadesinde sunduğu bir evrak ile sanıkların güya “kendilerine operasyon yapan emniyet ve yargı mensupları  hakkında araştırmalar yaptıklarını ve haklarında kumpaslar planladıklarını” öne sürmüştür. Bu isnadına sözde delil olarak da sanıklardan Ferhunde Eda Babuna’nın güya kendisine gönderdiği bir belgeyi göstermiştir. Bu belgede, ana dava dosyasının yargılamasını yapan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi eski Başkanı Mehmet Galip Perk’in malvarlığı dökümü bulunmaktadır.

Nitekim Fatih Kılıç’ın bu beyanı esas alınarak sanıklardan Ferhunde Eda Babuna ve Meltem Daban’ın göz altına alınma kararlarında sevk maddeleri olarak TCK m.135 ve m.136 bulunmaktadır.

Ancak sanıkların tutuklanmasından aylar sonra savcılığın yaptığı araştırma ve inceleme neticesinde bu isnat tamamen ortadan kalkmıştır. ÇÜNKÜ SAVCILIK TARAFINDAN YAPILAN ARAŞTIRMA FATİH KILIÇ’IN DOĞRU SÖYLEMEDİĞİNİ ORTAYA KOYMUŞTUR.

Sayın İddia Makamı, 23.05.2023 tarihinde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Bilgi İletişim Dairesi Başkanlığı ile yazışma yaparak hakim Galip Mehmet Perk’in bilgilerinin araştırılması işinde isimleri geçen Yasemin Seyhan, Seyhan Taştan, Erdinç Tiryaki isimli kişilerin ifadelerinin alınması talimatını vermiştir. Bu 3 kişinin ifadesinin alınmasıyla birlikte, hakim Mehmet Galip Perk’in malvarlığıyla ilgili iki sorgulama yapıldığı anlaşılmıştır.

Bunlardan biri 2017 yılında, yani henüz Adnan Oktar Davası ortada bile yokken yapılmıştır. Sorgulamayı talep eden sanıklar değil hakim Mehmet Galip Perk’in bizzat kendisidir. Talep etme gerekçesi ise ipotek terkin işlemleridir.

Sayın İddia Makamı tarafından ifadesinin alınmasını istediği kişilerden biri Salih Başer isimli bir polis memurudur. Burada hakim Mehmet Galip Perk’in binek aracıyla ilgili bir sorgulama söz konusudur. Şanlıurfa KOM Şube Müdürlüğü’nde görevli bu polis memuru verdiği ifadede, “risk uzmanı olarak çalıştığını, yol analiz çalışması yaptıklarını, riskli bulunan aracın önünde ve arkasında bulunan araçları da kimi zaman sorguladıklarını” söylemiştir. Yapılan araştırma sanıklarla Fatih Kılıç’ın sunduğu evrak arasında hiçbir ilişki ortaya koymamıştır.

Bu nedenle de Sayın İddia Makamı bu isnadı iddianamesine dahi almamış, bu isnat yargılamanın konusu olmamıştır. Ancak Fatih Kılıç “ben soruşturmalar devam ediyor desem kim araştıracak ki” şeklindeki beyanıyla kendince Mahkemenizi yanıltabileceğini sanmıştır.

Burada sıraladığımız bu birkaç örnek dahi Fatih Kılıç’ın gerçekleri nasıl çarpıttığını ve yalan beyanlarla sanıkları zararlandırmaya çalıştığını göstermektedir.

DOSYANIN TEK TANIĞI KONUMUNDAKİ KİŞİNİN BEYANINDA YALANLAR OLDUĞUNUN AÇIĞA ÇIKMASI TÜM DOSYANIN AKIBETİ AÇISINDAN HAYATİ ÖNEM TAŞIRKEN, SAYIN İDDİA MAKAMI BU KONUDA HİÇBİR YORUMDA BULUNMAMIŞTIR. TEK KELİME KONUYA DEĞİNMEMİŞTİR.

  • 1.1.4  Fatih Kılıç’ın Mahkeme huzurunda verdiği yalan beyanlar yok sayılmıştır

10.07.2024 tarihinde görülen celsede Fatih Kılıç “tanık” olarak huzura alınmış ve uzun bir ifade vermiştir.

Bu ifadesi, müvekkil ve arkadaşlarına duyduğu husumeti açığa vuran, yargılanmakta olduğu diğer davada başvurduğu etkin pişmanlık hükümlerinden istifade edebilmek amacına matuf çarpıtmalarla ve hayali isnatlarla doldurulmuş kurgu bir hikayedir.

Bu hikaye metni, davamızı ilgilendiren konular yerine iddianamenin kapsamadığı geçmiş dönemlere odaklanan, bu sayede rahatlıkla hayali suç isnatları yapılabilecek, hatta hakaret edilebilecek bir metin olarak düzenlenmiştir.

Fatih Kılıç bu hayali hikayeye sadık kalabilmek için olağandışı bir çaba sarfetmiş, kendisinin “etkin pişmanlıkçı sanık” olduğunun hatırlatılmasından müthiş rahatsızlık duymuş, defalarca bu tanıma karşı çıkmış, sık sık müdafilerle ve bizzat Sayın Mahkeme Başkanı ile zıtlaşmak pahasına kendisine dikte edilen hayali metni dillendirmeye devam etmiştir.

Bilirkişi marifetiyle hazırlanan SEGBİS çözümleme tutanağında 18. sayfada başlayan ifadesi, ancak 26. sayfaya gelindiğinde kendisininşimdi o zaman sizin takdiriniz üzerine bu dosyaya geleyim isterseniz” sözüyle davamız konusu döneme giriş yapmaktadır.

ISRARLA DOSYA KAPSAMINDA OLMAYAN 2018 ÖNCESİ OLAYLARI KAPSAMLI ANLATMASI VE SUÇ OLMAYAN ŞEYLERİ SUÇ GİBİ GÖSTERME ÇABASI

       Fatih Kılıç’ın huzurdaki ifadesinde sık sık, “ileride detaylandıracağım, her şeyi açıklayacağım, birazdan anlatacağım” vurgularını yapması ve anlattıklarına bir nevi heyecan katma çabası da, etkin pişmanlık müessesinin hakkını verme gayreti olarak görülmektedir. Ne var ki yaklaşık 30 sayfa dökümü olan beyanı boyunca tek bir tane bile somut delil ortaya koyamadığı gibi, hiçbir isnadına karşılık makul ve tutarlı bir açıklama yapamamış, hiçbir şeyi detaylandıramamış ve açıklayamamıştır.

Fatih Kılıç’ın ısrarla dava konusu olmayan 2019 yılı öncesi tarihlere dair yaptığı anlatımlara bakıldığında, büyük çoğunluğunun suç teşkil etmeyen detaylar içermesi dikkat çekmektedir.

Örneğin müvekkil Adnan Oktar’a yönelik “kişileri suça bulaştırdığı” iddiasında bulunurken buna örnek olarak ortaya koyabildiği yegane husus, Aykut Ayna isimli kişinin A9 TV’de canlı yayına çıkarılması olmuştur. Bir kişinin bir TV yayınına çıkması ya da çıkarılmasının TCK’ya göre suç teşkil etmediği açıktır.

Güya “çok gizli bilgilere” sahip olduğu iddiasında olan birinin suçmuş gibi yansıtmaya çalıştığı yegane şeyin böyle sıradan meşru bir konu olması, aslında müvekkil ve diğer sanıkların masumluğunun delili niteliğindedir.

Fatih Kılıç’ın ifadesinde dava dışı hususlarda yoğun şekilde 2018 öncesi döneme yer vermesi, sırf müvekkile hakaret edebilmek, kumpası organize den bazı kişilere yaranmak ve Sayın Heyetiniz üzerinde müvekkil aleyhine kanaat oluşturabilmek amacıyla bilinçli olarak seçilmiş bir yöntemdir. Kaldı ki suç gibi anlattığı birkaç konu da ana dava kovuşturması dahilinde yargılanmış ve “non bis in idem” gereği kapanmış konulardır. Fatih Kılıç defalarca uyarıldığı halde bu konuları anlatmaya devam etmiştir. Örneğin;

KENDİNİ TANITMAYAN BİR AVUKAT: Tanığın anlatımları daha önce 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan konular… -Anlaşılamadı. (00.09.56) Siz “bu dosyanın konusunu anlat” dediniz ama şu an anlatılan 2010-2011 yılları olduğu için onlar da (ana davada) yargılama konusu yapıldığı için…

Müdafi tarafından yapılan bu hatırlatma üzerine sayın Mahkeme Başkanı Fatih Kılıç’ı uyarmış ve dava konusu döneme gelmesini hatırlatmış, ancak Fatih Kılıç sayın Başkan’ın bu cümlesinden hemen sonraki ilk cümlesinde 2008’de Çağlayan ve Kartal Adliyeleri’nin bulunmadığını söyleyip hiç istifini bozmadan “ezberletildiği şekilde” kendisine öğretilen metni aktarmaya devam etmiştir. Bu üslubunu inatla sürdürmesi üzerine sayın Mahkeme Başkanı tarafından 2 kere daha uyarılmıştır:

BAŞKAN: Eski davaya ilişkin seylerden bahsetme tekrar söylüyorum…

BAŞKAN: Bizim dosya güncel yapılanma ya, tekrar hatırlıyorum, güncele gel…

FATİH KILIÇ, DOSYADA İSMİ GEÇMEYEN VE SANIK OLMAYAN AV. NİHAN TOKLU HAKKINDA AÇIKCA YALAN SÖYLEMİŞTİR

Fatih Kılıç ifadesinde ana dava dosyası sanıklarından Av. Nihan Toklu’nun OPERASYONDAN BİRKAÇ GÜN SONRA TAHLİYE OLDUĞUNU ve KENDİSİYLE İRTİBATA GEÇTİĞİNİ iddia etmiştir:

Pelin’le neydi Nihan çıktı, Pelin’le Nihan’ı da çok iyi tanırım birazdan onları da anlatacağım bu dosyanın sanıkları, dosyanın sanıklarına tek tek geleceğim.

İkinci haftalardayız avukat Pelin çıktı durmuş avukat Nihan Toklu çıktı Pelin Akçalı zaten dışarı çıktı eski örgüt üyesi. Avukat Pelin, Avukat Nihan ve Pelin Akçalı’yı serbest bıraktılar, nasıl serbest bıraktılar, ben o kısmını bilmiyorum, o gün yanlış hatırlamıyorsam 13 kisi Sulh Ceza Hakimliği’ne çıkıyor, içlerinden 5-6 kişi tahliye ediliyor ve tek tahliye olanlar da yanlış hatırlamıyorsam onlardı 5-6 kişiydi çıktılar, Pelin Akçalı’nın nasıl çıktı bilmiyorum artık o detaylarını, çıktılar. Neyse bu örgüt için aslında bir nevi şans oldu, çünkü bunlar bir anda o yıllarda çok aktif bir role büründüler, çok aktif oldular. Çünkü Pelin ve Nihan avukat.”

Fatih Kılıç’ın bu anlatımı tamamen hayal ürünüdür.

Fatih Kılıç’ın o tarihte Av. Nihan Toklu ile görüşmesi mümkün değildir çünkü, AV. NİHAN TOKLU FATİH KILIÇ’IN İDDİA ETTİĞİ GİBİ OPERASYONUN HEMEN SONRASINDAKİ HAFTA TAHLİYE OLMAMIŞTIR. TEMMUZ 2018’DEN ŞUBAT 2020’YE KADAR TUTUKLU OLARAK CEZAEVİNDE KALMIŞTIR. DOLAYISIYLA HEMEN O HAFTA FATİH KILIÇ İLE İRTİBATA GEÇMİŞ OLMASI İMKANSIZDIR. FATİH KILIÇ’IN BU ANLATIMININ GERÇEK OLMADIĞI AÇIK VE NETTİR. Dahası beyanın devamında da ısrarla o tarihte tutuklu olan Av. Nihan Toklu’nun tahliye olduğu yalanına ek olarak, güya o dönemde dışarıda olup kendisiyle görüştüğünü, savunma hakkında sözde fikir alışverişinde bulunduklarını, güya birlikte dilekçeler hazırladıklarını, bu dönemde Av. Nihan Toklu’nun sözüm ona önemli bir sorumluluk üstlendiğini iddia etmiştir:

“Ufuk beni bir şekilde onlarla görüştürdü, tabi o sıralarda efendim görüşme dediğimiz olay da böyle arıyorum alo Nihan neredesin şeklinde olmuyordu…

Korkmadık bir şeyler yapmaya çalıştık, bir şekilde Pelin ve Nihan‘a ulaştım ama tabi dediğim gibi telefonumda sim kart yok telefonum yok…

Pelinlerle Nihanlarla yedek onların yedek bir telefonu üzerinden konuşuyorum, işte şöyle bir dilekçe lazım tutukluluğa itiraz edeceğiz gözaltına itiraz edeceğiz sağlık raporları vereceğiz ilk günler böyle bu şekilde ben onlara dilekçe takviyesi sağlıyorum..

Pelin’le Nihan topa girdiler işte cezaevine gidiyorlar onu arıyorlar bunu soruyorlar falan nasılsa çıktılar ilk zamanlar işte benden de sürekli artık dilekçe istemeye başladılar şuraya şöyle bir itiraz yazacağız buraya böyle bir itiraz yazacağız şu olacak bu olacak beni bazen Pelin Akçalı arardı, bazen Nihanlar arardı, bazen yurtdışından Ufuk Zeytinoğlu yani bu işler böyle biraz değişirdi…

Bayağı bir dönem böyle gitti efendim o dönemler Pelin akçalı Nihan Toklu Pelin Durmuş ve Sinem Mollahasanoğlu çok aktiftiler…”

Pelin Akçalı, Pelin Durmuş, Nihan Toklu Mesela, sosyal medya capsleri, yine aynı üçlüye atmışım…

Av. Nihan Toklu 19.072018’de tutuklandığına ve 91 sanığın tahliye olduğu 2019 yılının son ayının son haftasına kadar tutuklu kaldığına göre, Fatih Kılıç’ın dosyaya sunduğu sözde mail yazışmaları ise 2018-2019 tarihlerini kapsadığına göre, Fatih Kılıç’ın yalan söylediği aşikardır.

YALAN OLDUĞU KOLAYLIKLA ORTAYA ÇIKABİLECEK BİR KONUDA BİLE BU KADAR SERİ SENARYO UYDURABİLEN BİRİNİN TANIKLIĞININ TEK BİR CÜMLESİNE BİLE İTİBAR EDİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR.

FATİH KILIÇ SIRF MÜVEKKİLİ ZARARLANDIRABİLMEK AMACIYLA OLAĞANDIŞI İDDİALAR ORTAYA ATMIŞTIR:

Fatih Kılıç: …bakın efendim burada hiçbir şey ne operasyon öncesi operasyon sonrası Adnan Oktar’dan habersiz olmaz bunun imkanı yok. Burada bir caps mi hazırlanacak, su an Twitter’a gidin 100 milyon caps vardır en az, o capslerin 100 milyonundan da Adnan Oktar’ın haberi vardır, onun haberi olmadan hiçbir sey…

Fatih Kılıç sırf kumpasçılara yaranabilmek, sanıklara zarar verebilmek ve onları suçlu gösterebilmek adına nasıl çürük bir yalan söylediğini dahi fark edemeyecek bir tutarsızlık ve samimiyetsizlik içindedir:

Birincisi, 02.10.2018 tarihinden başlayarak müvekkile avukat görüş kısıtlılığı uygulanmaktadır. Bu kapsamda müvekkilin;

  • Tüm avukat görüşleri sadece belli günler ve belli saatler arasında yapılmakta,
  • Bu görüşmeler baştan sonra video kameralarla görüntülü ve sesli olarak kaydedilmekte,
  • Ayrıca bir infaz koruma memuru görüşmeleri gözlemleyerek takip etmekte,
  • Avukatlarının getirdiği – götürdüğü istisnasız tüm evraklara el konulmakta, bu evraklar infaz savcılığı tarafından satır satır incelenmekte ve ancak günler hatta haftalar sonra müvekkile teslim edilmektedir.
  • TÜM BU YILLAR BOYUNCA BİR KEZ BİLE İMAYLA DAHİ BAHSE KONU SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINA DAİR KENDİSİNE AVUKATLARI TARAFINDAN GÖTÜRÜLMÜŞ VEYA KENDİSİ TARAFINDAN AVUKATLARINA VERİLMİŞ BİR BELGE, DOKÜMAN, EVRAK TESPİT EDİLMEMİŞTİR. TEK KELİME SÖZLÜ OLARAK DAHİ KAYDA BU KONUDA BİR ŞEY GİRMEMİŞTİR. ORTADA FATİH KILIÇ’IN HAYAL GÜCÜNDEN BAŞKA HİÇBİR VERİ YOKTUR.

Bu koşullar altında halen müvekkilin güya dışarıyla illegal bir irtibat içerisinde olduğunu, güya talimat gönderdiğini iddia etmek aklın ve mantığın sınırlarını aşmaktadır.

İkincisi, kısıtlılık uygulaması kapsamında ceza infaz kurumunda her 3 ayda bir hazırlanan resmi raporlarda, müvekkilin 6 yıl boyunca bir kere bile talimat verdiğine, illegal mesajlaşma yaptığına ya da herhangi bir hukuk dışı girişimde bulunduğuna dair hiçbir tespit mevcut değildir. Bu kadar somut bir gerçek ortadayken, Fatih Kılıç’ın iddia ettiği şekilde müvekkilin;

  • 100 milyon internet paylaşımını kontrol edip onay vermesi,
  • Tüm sanıkların tüm savunma detaylarını belirleyip dikte ettirmesi, tek tek nasıl ifade vereceklerini ve neler anlatıp neleri anlatmayacaklarını belirlemesi,
  • Tüm sanıkların hem kendisine hem de diğer tüm sanıklara mektup yazma trafiğini yönetmesi,
  • Herkesin herşeyine müdahil olması, akşam ne yiyeceğine, köpeğine ne isim vereceğine karar vermesi,

TEKNİK OLARAK İMKANSIZ olmasının yanı sıra hayatın olağan akışı içinde böyle bir durumun varlığını makul görmek de mümkün değildir. Bu iddiaları destekleyecek tek bir resmi belge ve rapor olmadığı gibi, müvekkile ait bir yazı, el yazılı not, görüntü kaydı, ses kaydı ve benzeri bir dayanak da bulunmamaktadır. Bilakis, müvekkilin operasyonun ilk gününden itibaren devlet gözetiminde cezaevlerinde tutulmuş olması, kısıtlılık kararlarıyla tüm irtibatının kayıt altında olması birlikte değerlendirildiğinde, Fatih Kılıç’ın iddialarının tamamen hayal mahsulü olduğu ortaya çıkmaktadır.

Müvekkil söz konusu suçlama ile hiçbir delile dayalı olarak ilişkilendirilememektedir, ancak bunun yanı sıra üzerinde durulması gereken diğer bir önemli konu ise, hatalı şekilde tanık olarak ifade veren Fatih Kılıç’ın da iddialarının kendi görgüsüne dayalı olmamasıdır.

Üçüncüsü, Fatih Kılıç ifadesindeki “en az 100 milyon” tanımlamasını değerlendirdiğimizde, müvekkilin tutuklulukta görüş kısıtlılığı altında geçen 6 yıl içerisinde toplam 2190 günde bunu başarabilmesi için günde 45662, saatte 1902, dakikada 32 capsten haberdar olması ve bunlar üzerinde düşünerek bunlara yönelik müdahaleler yapması gerekmektedir. Bu durumda, Fatih Kılıç’ın iddiasının doğru olabilmesi için müvekkilin 1 dakika dahi uyumadan, yemek yemeden, başkaca hiçbir işle ilgilenmeden ve hatta nefes dahi almadan bu işle ilgilenmesini gerektireceğinden imkansız olmakla birlikte, güya 6 yıl boyunca ses ve görüntü olarak kayıt altına alınan görüşlerde bunun tespit edilmeden, cezaevine giren çıkan her belgeyi satır satır inceleyen memurlarca fark edilmeden kendisine getirilen capsleri güya incelediğini, yorumladığını, onayladığını ve buna göre değiştirildiğini öne sürmek akla, mantığa ve hayatın her türlü akışına aykırıdır.  Fatih Kılıç’ın husumet hisleriyle bu akıldışı beyanlarda bulunduğu aşikardır. Bu şartlar altında beyan veren bir kişinin beyanına güvenilemeyeceği ve itibar edilemeyeceği de son derece açıktır. 

Yukarıda saydığımız tüm savunma delillerinin yanı sıra, Fatih Kılıç’ın (hiçbir şekilde kabul etmediğimiz) ifadesi, müvekkilin cezaevinden dışarıya sözde talimatlar ilettiği yalanı üzerine kuruludur. Hatta tüm bir iddianame ve 2024/74 E. Sayılı kovuşturma dosyası da Fatih Kılıç’ın bu soyut iddiasına dayandırılmaktadır. Fatih Kılıç tüm hayali senaryosunu hukuken ancak “dedikodu” olarak nitelendirilebilecek bir takım duyumlara, kim oldukları dahi tespit edilemeyen birilerinin güya kendisine fısıldadıklarına dayandırmaya çalışmıştır.

Asla kabul etmemekle birlikte, bir an için varsayımsal olarak bazı avukatların Fatih Kılıç ile irtibatta olduklarını ve hukuki konularda yardımını aldıklarını düşünsek dahi, ki böyle bir çalışma yürütmek suç da değildir, Fatih Kılıç’a iletildiği iddia edilen hayali cümlelerin kimin ağzından çıktığı tamamen afakidir. Fatih Kılıç’ın kendisine iletildiğini öne sürdüğü notların, söylemlerin, taleplerin kimden geldiğini kesin olarak bilmesine imkan yoktur. Kendi beyanlarına göre 2018 yılında firari duruma geçtikten sonra, teslim olduğu Temmuz 2022’ye kadar dış dünyadan tamamen izole şekilde yaşamıştır. Bulunduğu ikametten dışarı çıkmadan, 4 yıl boyunca ne müvekkil ile ne de bir başkasıyla karşılıklı görüşme imkanı olmamıştır. Verdiği ifadelerde anlattıklarının tamamı, başkalarının güya kendisine aktardığını iddia ettiği kurgulardır. Bu görüşmelerin / yazışmaların varlığı dahi şaibeliyken, çeşitli olaylar hakkında 2. hatta 3. elden öğrendiklerini aktarıyor olması, tanıklığı konusunda şüphelerin oluşmasına yol açmaktadır. Bu şekliyle Fatih Kılıç, görgüye dayalı bir tanıklık değil, aktarmalara, dedikodulara, ihtimallere dayalı bir tanıklık yapmıştır.

  • 1.1.5  Fatih Kılıç’ın hukuki durumu hakkında savunmanın talepleri yok sayılmıştır

10.07.2024 tarihli celsede “tanık” sıfatıyla huzura alınmış olan Fatih Kılıç isimli şahsın, davamızda sanık” olması gerektiği şüphe götürmez bir gerçektir.

Huzurdaki dava, sanıkların TCK’nın 220. maddesinde gösterilen suçu 2019-2022 tarihleri arasında ikinci kere işledikleri iddiasıyla açılmıştır. İddianame, ana davanın 2019 yılında açılmasıyla gerçekleşen hukuki kesintinin 2019’dan sonra temadi ederek 2022’ye kadar sürdüğünü öne sürmektedir.

Fatih Kılıç hakkında Sayın Mahkemenizin 2024/60 E. sayılı dosyasında TCK m.220/2-3 ve TCK m.102/2 kapsamında halihazırda süren bir yargılama bulunmaktadır. Söz konusu yargılama, polis operasyonunun düzenlendiği 11.07.2018 tarihi öncesi dönemi kapsamaktadır. Ancak Fatih Kılıç, bu tarihten sonra da müvekkilin arkadaş grubuyla birlikte hareket etmeye devam etmiştir. 11.07.2018 tarihinden 19.07.2022 tarihine kadar tam 4 yıl boyunca firari konumunda saklanmıştır.

Bu tarihler arasında kendi cümleleriyle “büyük bir şevk ve cesaretle arkadaşlarının yanında yer aldığını, sözde örgütün hukuk grubunda yer alarak binden fazla dilekçe yazdığını” bizzat kendisi öne sürmüştür. Sanık olması gerekirken tanık olarak kabul edildiği 2024/74 E. sayılı kovuşturmada Sayın Heyetiniz karşısında verdiği ifadesinde;

  • 2018’deki polis operasyonu sırasında kaçarak firari olduğunu,
  • Bu süreçte hukuk imamı olarak arandığını ve bundan dolayı kaçtığını,
  • Etkin pişmanlığa başvuruduğu sırada “ben bir suça bulaştım” diyerek teslim olduğunu,
  • Bu süreçte sanıkların tüm hukuksal işlerini kendisinin yönettiğini,
  • Sanıkların masum olduğunu ortaya koyan 10 bin sayfadan fazla savunma dilekçesi yazdığını,
  • Sanıkların savunma stratejisini belirlediğini,

iddia etmiştir.

Esas hakkında mütalaa,

“Fatih Kılıç’ın özellikle örgütün güncel olarak eylemlerine devam ettiği tarihte firari konumda olduğu, örgütün güncel eylem planı içerisinde oluşturduğu grup olan Hukuk grubu içerisinde yer aldığı, zaten önceki operasyon döneminde etkin pişman ve diğer beyanlarda geçtiği üzere Fatih Kılıç’ın örgütün hukuk işleriyle ilgilendiği, dolayısıyla yazışma içeriğinde de yer alan ve avukatlar vasıtasıyla örgüt yöneticisi Adnan Oktar’ın talimatlarının cezaevinde bulunan ve dışarıda faaliyetlerine devam eden örgüt üyelerine ulaştırılması noktasında bilgi sahibi olmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu…”

değerlendirmesiyle (bu değerlendirmede aleyhe olan hususları kabul etmemekle birlikte) Fatih Kılıç’ın huzurdaki dosyaya konu sözde suçların iştirakçisi, hatta organizatörü ve en temel sorumlusu olduğunu kabul etmiştir. 

Gerek 2018 tarihli polis operasyonu öncesinde gerçekleştirdiğini iddia ettiği eylemleri, gerekse kendi beyanlarına göre polis operasyonu sonrasında hemen firari konuma geçerek kendini ön plana çıkarması, kendi deyimiyle güya başkaları korkup geri planda kalırken kendisinin müvekkil ve arkadaşları adına önemli sorumluluklar üstlenmesi, hukuk grubunun başına geçerek kendisi haricindeki pekçok kişinin savunmasını hazırlaması gibi beyanlar Sayın İddia Makamının çok daha az isnatlara sahip kişileri şüpheli kabul edip haklarında iddianame düzenlemesine sebebiyet vermişken, Fatih Kılıç’ın bu iddianame dışında bırakılmış olması şüphe uyandıran, haksız ve hukuksuz bir duruma sebebiyet vermiştir.

Sayın İddia Makamı çelişkili bir tutum sergileyerek, 06.12.2024 tarihli esas hakkındaki mütalaasında Fatih Kılıç hakkında 5. sayfada “örgütün güncel planı içerisinde yer aldığı”, 6. sayfada “güncel yapı içerisinde yer aldığı”, ve 7. sayfada da “güncel yapı içinde rol edindiği” değerlendirmelerini yapmış olmasına rağmen, dikkat çekici bir şekilde şahsı sanık konumuna sokmaktan imtina etmiştir.

Ortaya çıkan fiili durumda Fatih Kılıç’ın 2024/74 E. sayılı dosya yargılanmaktan muaf tutulmuş olması, bu yolla hukuki korunma sağlanması, tutuklanmaması, mal varlıklarına el konmaması düşünüldüğünde CMK M.148/2’DE TANIMLANAN ŞEKİLDE KENDİSİNE “KANUNA AYKIRI BİR YARAR VAAD EDİLDİĞİ” İHTİMALİ AKILLARA GELMEKTEDİR.

Fatih Kılıç’ın tanık değil sanık olması gerektiği, etkin pişmanlıkçı olarak sanıklara suç yüklemede hukuken fayda sağlayacağı ve etkin pişmanlıkçı olarak verdiği ifadelerin başkaca ifadelere nazaran çok daha dikkatli incelenmesi, muhakkak somut delillerle desteklenebildiği durumlarda dikkate alınabileceği gerçekleri esas hakkındaki mütalaada tamamen göz ardı edilmiştir.

SAYIN İDDİA MAKAMI HUKUKEN DOSYADA YANLIŞ KONUMLANDIRILMIŞ OLDUĞU AÇIK BİR ŞAHSIN DURUMU HAKKINDA DA AÇIKLAMADA BULUNMAMIŞTIR. SAVUNMANIN ÖNE SÜRDÜĞÜ HUKUKİ DELİL VE DEĞERLENDİRMELERE HİÇBİR CEVAP VERMEMİŞTİR. HUKUKEN KENDİ MÜTALAASINI DELİLLENDİRMEYE ÇALIŞMAK YERİNE İDDİANAMEYİ KOPYALAMAYI TERCİH ETMİŞTİR. KANAATİMİZCE BU TUTUMUNUN SEBEBİ MÜTALAASINI DESTEKLEYECEK ELİNDE BİR TANE DAHİ HUKUKİ VERİ BULUNMAMASIDIR.

  • 1.1.6  Fatih Kılıç tarafından dosyaya sunulmuş evraklar, hukuka aykırı delil hükmündedir

Sayın Mahkemenizde 10.07.2024 tarihinde görülen celsede Fatih Kılıç isimli şahıs tanık olarak huzura alınmış ve müvekkile mesnetsiz suçlamalar yöneltmiştir. Şahıs, Temmuz 2022’de etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak niyetiyle başvuruda bulunmuştur. Bu aşamada başvurusunun kabul görebilmesinin yegane yolunun, müvekkile ve arkadaşlarına suç isnat etmek olduğu aşikardır.

Etkin pişmanlıktan istifade etmeyi ümit eden şüphelilere sunulan yegane yol, diğer sanıklara bir takım suçlamalarda bulunmalarıdır. Fatih Kılıç da bu beklentinin farkında birisi olarak, ifadelerinde bir takım suç isnatlarında bulunmak mecburiyetinde olduğunun bilincindedir. Anlatabileceği gerçek bir suç eylemi bulunmadığı için, bir taraftan sayfalar dolusu hikaye anlatmış, diğer taraftan da bazı meşru olayların aralarına asılsız isnatlar sıkıştırarak bir etkin pişmanlıkçıdan beklenen bir tavır takınmıştır.

Fatih Kılıç 2024/60 E. Sayılı dosyada müvekkilin arkadaş grubuna aidiyetinden dolayı TCK m.220/2 kapsamında yargılanmaktayken ve burada etkin pişman sanık konumundayken, Sayın Mahkemenizce görülen 2024/74 E. Sayılı dosyada sanki müvekkil ve arkadaş grubuyla hiçbir alakası yokmuşcasına tanık olarak ifadesine başvurulması, kendisine hukuki yarar temin edilmişken gerçekçi beyanda bulunabileceğinin düşünülmesi kanaatimizce olanaksızdır.

Fatih Kılıç kendi beyanına göre müvekkilin arkadaş grubuyla 2002 yılında tanışmış ve grubun yürüttüğü sosyal / ilmi alanlardaki sivil toplum faaliyetlerine dahil olmuştur. 2002 yılından 2022 yılına dek TAM 20 YIL BOYUNCA BU GRUBUN İÇERİSİNDE yer almıştır.

Özellikle 2018 ile 2022 yılları arasında firari olmayı tercih ederek kendi ifadelerine göre başta müvekkil olmak üzere gruptaki tüm arkadaşlarının hukuki savunmalarına çaba harcaması, bu konularda aralıksız çalışma yürütüp dilekçeler kaleme alması gibi davranışları, Fatih Kılıç’ın 2022 yılına dek arkadaş grubunda severek isteyerek yer aldığını göstermektedir.

Ancak 2022’de ana dava yargılamasında çok önemli bir gelişme yaşanmıştır. Yerel mahkemenin ceza hükümleri İstanbul Bölge Adliyesi 1. Ceza Dairesi tarafından bozulmuş ve hemen hemen tüm ceza hükümleri bakımından beraat veya davanın düşmesi kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Bu hükümle birlikte cezaevinde tutulan 68 kişi tahliye olmuşlardır. Kısa süre sonra bu olumlu atmosfer, derin devlet bağlantılı bazı gazetecilerin ve etki odaklarının devreye girmesiyle tersine dönmüş ve istinafça verilen kararlara itiraz edilmiş, bu itirazın sonucunda da tahliye edilen tüm sanıkların yeniden tutuklanması kararı çıkarılmıştır. Sanıklara beraat ve tahliye kararları veren istinaf heyeti hakkında derhal soruşturma açılmış ve hakimler görevlerinden alınarak tenzil-i rütbe ile farklı mahkemelere dağıtılmışlardır.

İŞTE KANAATİMİZCE FATİH KILIÇ BU AŞAMADA ADALET MEKANİZMASINA İNANCINI YİTİRMİŞTİR. Görünüşe göre hukuk yoluyla ne yaparsa yapsın netice alamayacağı hissine kapılarak, tamamen çaresiz hissederek kendini kurtarmak için bir çözüm yolu arayışına girmiştir. Ana dava dosyasının husumetli müştekileri (ki bu kişilerin etkin pişman sanıkları ve sözde mağdurları organize ettikleri dosyada mevcut belge ve delillerle ve kendi beyanlarıyla sabittir), bir kısım basın yayın organları, buralarda görev yapan üç beş gazeteci ve haberci, ve bunları arka planda destekleyen bazı derin devlet elemanlarının tuzağına düşmüş görünmektedir.

Tek kurtuluş yolunun müvekkil ve arkadaşlarına gerçek dışı sahte suçlar isnat ederek etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek olduğunu düşünerek ifade vermeye gitmiştir.

Zaten bu temel mantık Yargıtay tarafından tüm etkin pişmanlık başvuruları bakımından geçerli görüldüğü için, etkin pişman sanıkların beyanlarına şüpheyle yaklaşılması gerektiği, bu beyanların tek başına hükme esas alınamayacağı, beyanların tek başına mahkumiyete yeterli delil kabul edilemeyceği ile ilgili çok sayıda içtihat oluşmuştur. Örneğin;

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 12/09/2018 tarih, 2018/2944 Esas, 2018/2741 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere itirafçı sanık olup, tanık sıfatıyla dinlenilen, etkin pişmanlıktan yararlanmak için sanık aleyhine beyanda bulunma hususunda hukuki menfaati bulunan tanığın  anlatımının  tek başına  hükme  esas alınamayacağı…” (Diyarbakır BAM 2.CD, 2020/135 E, 2020/328 K, 05.03.2020 T.)

Sanığın müsned suçlardan cezalandırılmasında esas alınan delillerin olaydan bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra kendiliğinden Cumhuriyet savcılığına teslim olan diğer sanık NY’ın sanık SG’i de suçlayan ve aşamalarda değişmeyen ifade ve savunmaları ile katılanların sanığın olaydan sonraki ruh durumuna ilişkin açıklamaları ve bazı tanıkların olaydan önce ve olaydan sonra her iki sanığı bazı yerlerde gördüklerine ilişkin anlatımlarından ibaret olduğu görülmektedir. Bu itibarla sanık N’nin diğer sanığı da suçlayan, ancak bu sanık yönünden yeterli ve geçerli diğer delillerle desteklenmeyen beyanlarının ancak kendisi yönünden bağlayıcı olduğunu kabulde zorunluluk bulunmakla, cezalandırılması için yeterli ve inandırıcı deliller elde edilemeyen sanık SG’nin müsnet suçlardan beraatine karar verilmedir…”  (Yargıtay CGK. 1998/1-110 E, 1998/181 K, 26.05.1998 T.)

İtirafçı sanık olup tanık sıfatı ile dinlenilen, etkin pişmanlıktan yararlanmak için sanık aleyhine beyanda bulunma hususunda hukuki menfaati bulunan … isimli kişinin anlatımı tek başına hükme esas alınamayacağından…  (Yargıtay 16.CD, 2018/2944 E, 2018/2741 K, 12.09.2018 T.)

Sanığın yasadışı terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık yaptığına ilişkin olarak itirafçı sanık Cemil Yarar’ın yan delille doğrulanmayan atfı cürüm niteliğindeki ifadesi dışında delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması…  (Yargıtay 9.CD, 2000/12 E, 2000/157 K, 07.02.2000 T.)

SAYIN İDDİA MAKAMININ TÜM BUNLARI HİÇE SAYARAK MÜTALAASINDA DEĞERLENDİRMEMESİ HUKUKEN KABUL EDİLEBİLİR BİR DURUM DEĞİLDİR.

  • 1.1.7  Fatih Kılıç’ın mesnetsiz iddialarına karşı sanıklara cevap hakkı tanınmadan esas hakkındaki mütalaa kaleme alınmıştır

Önceki bölümlerde detaylıca ortaya koyduğumuz üzere, huzurdaki kovuşturmada sanık olarak yargılanması gerektiği aşikar olan Fatih Kılıç isimli şahıs, 11.07.2024 tarihli celsede tanık olarak bir takım gerçek dışı beyanlarda bulunmuştur.

Fatih Kılıç’ın tanık ifadesi ses çözümlemeleri yaklaşık 60 sayfa uzunluğundadır. Ancak bu çözümleme, Sayın Heyetiniz tarafından Sayın İddia Makamından esas hakkındaki mütalaasını hazırlamasının istendiği 11.10.2024 tarihli celseden sadece 1 GÜN ÖNCE UYAP’a yüklenmiştir.

Doğal olarak, sanıklar da müdafiler de Fatih Kılıç’ın beyanlarına karşı savunmalarını hazırlayabilmek için bu çözümlemenin dosyaya girmesini beklemişlerdir.

11.10.2024 tarihli celsede Sayın Heyetiniz tarafından sanıklara talepleri olup olmadığı sorulmuş, ancak tanık beyanlarına karşı süre istenmiş olunduğundan bahisle bu beyanlara karşılık verilip verilmeyeceği sorulmamıştır.

Hatta taleplerin sorulması esnasında sanıklardan Elvan Şahin, “Sayın Başkan beyan vermem gerektiğini bilmiyordum” dediğinde sayın Mahkeme Başkanı “beyan değil sadece taleplerinizi bildireceksiniz” demiştir. Bunun ardından da, sanıkların Fatih Kılıç’ın isnatlarına karşı diyecekleri beklenmeden Sayın İddia Makamından esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması istenmiştir.

Açıktır ki Sayın İddia Makamının, kovuşturmada tanık sıfatıyla 60 sayfadan fazla dökümü bulunan bir şahsın isnatlarına karşı sanıkların savunmalarını almadan mütalaasını hazırlaması hem bir eksiklik, hem de haksız bir uygulamadır. Sanıkların o beyanlara karşı ortaya koyacakları bir somut delil, Sayın İddia Makamının mütalaasının daha farklı kaleme alınmasını sağlayabilecektir. Dolayısıyla tanık beyanlarına karşı sanıkların beyanları alınmadan esas hakkındaki mütalaanın hazırlanmış olmasından ötürü adil ve hakkaniyetli bir kovuşturma yürütülmediği izlenimi ortaya çıkmıştır. BU KOŞULLAR ALTINDA HAZIRLANMIŞ OLAN ESAS HAKKINDA MÜTALAANIN ADİL VE HUKUKA UYGUN OLMASI DA MÜMKÜN GÖRÜNMEMEKTEDİR.

  • 1.1.8  Sanık Ferhunde Eda Babuna’nın savunmasında ortaya koyduğu somut deliller gözardı edilmiştir

06.12.2024 tarihli esas hakkındaki mütalaada sanık Ferhunde Eda Babuna hakkında, aynen iddianamede yer aldığı şekliyle güya Fatih Kılıç isimli şahısla irtibatta olduğu, Fatih Kılıç tarafından yazıldığı iddia edilen dilekçelerin mail ile kendisine iletildiği ve Fatih Kılıç’ın avukatlarla doğrudan iletişim kurmadığı için sanık üzerinden bu iletişimin sağlandığının yine maillerden ortaya çıktığı iddia edilmiştir. Aslında bu isnat, iddianamede öne sürülmüş olup kovuşturma sürecinde doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Sanık Ferhunde Eda Babuna 22.05.2024 tarihli oturumda söz alarak konu hakkında şu savunmayı yapmıştır:

Fatih Kılıç’ın emniyete verdiği 2150 e-mail yazışması, önce şunu belirteyim ben 2018 Temmuz’dan 2020 Şubat’a kadar cezaevindeydim. Bu sözde delillerin tarihleri benim cezaevinde bulunduğum dönem içerisinde.
İstanbul Mali Şube Müdürlüğünün bu e-maillerle ilgili 09/12/2022 tarihli dosyaya sunduğu raporda, bu yazışmaların tarihlerinin 2019 yılı olduğu ve 2020 Ocak ayına kadar devam ettiği iddia edilmiş. Ayrıca dosya içeriğini klasörler halinde sunulan e-maillerin tarihlerine bakıldığında da bu zaman aralığını gösteriyor. Bunun dışında hem Fatih Kılıç’ın kendi beyanına göre, hem de Mali Şube’nin hazırladığı rapora göre bu yazışmaların Fatih Kılıç, Pelin Akçalı, Av. Pelin Durmuş ve Av. Tuğba Bal arasında geçtiği iddia edilmiş. Yani iddiaya göre de ben ve Meltem Daban hiçbir aşamasında yokuz. Bizimle ilgili bu konuda bir iddia yok. Ne aktarıcı, ne talimat veren olarak hiçbir iddia yok. Ben ve Meltem 2018 Temmuz, 2020 Şubat arasında cezaevindeydik. Yani bu yazışmaların yapıldığı iddia edilen tarih aralığında tutukluyduk. Dolayısıyla iddiaya göre de dosya içeriğine göre de bizim bu yazışmalarla ilgimizin olması mümkün değil ve yok.

Sanık Ferhunde Eda Babuna’nın savunmasında zikrettiği detay, iddianamenin tezini tam anlamıyla geçersiz kılmaktadır. Fatih Kılıç tarafından dosyaya sunulan, gerçek olup olmadığı şüpheli olan, kullanıcılarının kim oldukları tespit edilemeyen mail yazışmaları gerekçe gösterilerek sanık Ferhunde Eda Babuna’ya suç isnat edilmiştir. Ancak sanık savunmasında bu iddianın gerçek olamayacağını ispatlamıştır.

Sanık Ferhunde’nin savunmasını yaptığı esnada, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmaktadır.

Buna rağmen, en azından sanık Ferhunde’nin savunmasını kontrol edip anlattıklarının gerçekliği doğrulamak yerine, HİÇ BİR İŞLEM GERÇEKLEŞTİRMEMİŞ, iddianamede yazanları kopyalayıp esas hakkındaki mütalaasına yapıştırmakla yetinmiştir.

Başka bir örnek vermek gerekirse, esas hakkındaki mütalaada sanık Ferhunde’nin güya Whatsapp ve Wickr isimli programları kullandığı öne sürülmüştür. Sanık Ferhunde ise şu şekilde savunma yapmıştır:

“Fatih Kılıç telefonlarda Viker, Protonme, Vikerme, Anydesk, Team Viewer programlarının olduğunu, bilgisayarlarda uzak masa bağlantısı olduğunu iddia etmiş. Telefon ve bilgisayarımdan bu programların hiçbirisi çıkmadı. Sayın Heyet bu çok önemli. Ben telefonumu emniyete teslim ettim. Şifresini verdim. Telefonum açıldı ve içinden bu programların hiçbirisi çıkmadı. İki, Fatih Kılıç avukatlarından gelen talimatların bu programlar ile birlikte bize ulaştığını söylemiş. Telefonumdan Adnan Oktar’dan cezaevinden gelen tek bir talimat mesajı yok. Hepsi günlük sohbet. Üç, Fatih Kılıç telefon şifrelerinin verilmediğini söylemiş. Telefon şifremi verdim. Herkesin iPhone 8 ve üzeri modeller kullandığını söylemiş. Benim telefonum iPhone 6 ve şifresini kendim verdim.”

İddianame somut kanıtlar üzerine değil de, sırf etkin pişmanlıkçı Fatih Kılıç’ın hayali beyanları üzerine inşa edildiği için, doğru düzgün bir araştırma yapılmadan kaleme alınmış ve yayınlanmıştır. Sanık Ferhunde huzurdaki savunmasında iddianamenin mesnetsiz isnatlarını birer birer çürütmüş ve somut savunma delillerini ortaya koymuştur.

Sanık Ferhunde’nin savunmasını yaptığı esnada, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmaktadır.

Buna rağmen, en azından sanık Ferhunde’nin savunmasını kontrol edip anlattıklarının gerçekliği doğrulamak yerine, HİÇ BİR İŞLEM GERÇEKLEŞTİRMEMİŞ, iddianamede yazanları kopyalayıp esas hakkındaki mütalaasına yapıştırmakla yetinmiştir. Bu şekilde hazırlanmış olan, hiçbir hukuki süzgeçten geçirilmeden, hiçbir somut delil araştırmaya ihtiyyaç duyulmadan, hiçbir savunma delilini görmezden gelerek kaleme alınmış, daha doğrusu olduğu gibi iddianameden kopyalanmış ve tüm kovuşturma sürecini yokmuş sayan bir mütalaanın hukuki ve hakkaniyetli olduğunu kabul etmekte zorlanmaktayız.

  • 1.1.9  Sinem Mollahasanoğlu’nun savunmasında ortaya koyduğu somut deliller gözardı edilmiştir

01.07.2025 tarihli ek mütalaada sanık Sinem Mollahasanoğlu hakkında bir takım değerlendirmeler ve isnatlar yer almaktadır. Bunların da tamamı, daha önceki örneklerde ortaya koyduğumuz gibi iddianamenin kopyalanarak yapıştırılması şeklindedir. Av. Sinem’in kovuşturma sürecinde yaptığı savunmalar, sunduğu dilekçeler ve savunma delilleri olduğu gibi görmezden gelinmiştir. Örneğin;

Ek mütalaada Adnan Oktar’ın cezaevlerinde tutuklu bulunan sanıklardan ya da başkaca kişilerden aldığı mektuplarının, fotoğraflarının sanık Sinem’in ofisinde muhafaza ettiği sanki bir suçmuş gibi aktarılmıştır.

Oysa sanık Sinem 27.05.2025 tarihli, yani ek mütalaanın yayınlanmasından 1 aydan uzun zaman önceki oturumda söz alarak kendisinin Adnan Oktar müdafisi olduğunu izah etmiş, konuya şu şekilde açıklık getirmiştir:

“Mektuplardan bahsediliyor, evet Adnan Oktar’ın mektupları benim bir hatta böyle onun için ayrılmış küçük bir dolabımın içinde duruyordu. Sebebi de şu:

Bunların tamamı mühürlü mektuplar, hepsi dosyada mübrezdir, ceza evi mührü vurulmuştur üstlerine, hem giriş hem çıkış mühürleri. İki tane sebebi var. Birincisi koğuşta kağıt kalabalığı olduğunda temizlik yapmak çok zorlaşır. İkincisi cezaevi de buna izin vermez. Belirli bir miktarda kağıt tutabilirsiniz, bunların imhası veya bir yere yollanması şeklinde karar verir cezaevi. Adnan Bey de güvendiği ve avukatı olduğum için bu mektupların çıkışını bana yaptı. Aynı zamanda içinde delil niteliğinde olabilecek şeyler evet var ve biz bazı aşamalarda bunları da kullandık. Bu da dosyaya yansımış sanki bir suçmuş gibi ama sonuç olarak bu olayın özeti budur.”

Bu noktada iddianamenin söz konusu isnadı geçerliliğini yitirmiştir, çünkü sanık Sinem Mollahasanoğlu’nun ortaya koyduğu açıklama tüm sürecin yasal yöntemlerle yürütüldüğünü gözler önüne sermektedir.

Sanık Sinem’in savunmasını yaptığı esnada, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmaktadır.

Buna rağmen, en azından sanık Sinem’in savunmasını kontrol edip anlattıklarının gerçekliği doğrulamak yerine, HİÇ BİR İŞLEM GERÇEKLEŞTİRMEMİŞ, iddianamede yazanları kopyalayıp esas hakkındaki mütalaasına yapıştırmakla yetinmiştir.

Başka bir örnek vermemiz gerekirse, ek mütalaada sanık Sinem Mollahasanoğlu’nun Serra Mohamedvalipour isimli müşteki hakkında bir dosya hazırladığı, dosyada yer alan evrakların yabancı dilde olduğu, bu konunun güya Adnan Oktar tarafından ayrıca önemsendiği için bu hususta özel olarak faaliyette bulunduğu iddia edilmiştir.

Sanık Sinem Mollahasanoğlu’nun bu konudaki savunmasına geçmeden önce, bir davada yargılanmakta olan bir sanığın, kendisi hakkında gerçek dışı suçlamalarda bulunan bir müştekinin beyanlarına karşılık avukatı aracılığı ile savunma çalışması yaptırması, tam olarak AVUKATLIK MESLEĞİNİN tarifidir. Bu yasal çalışmanın dahi sanki bir suç unusuru gibi lanse edilmeye çalışılmış olması, iddianamenin ne kadar içi boş ve dayanaksız olduğunun delilidir. Bunun esas hakkındaki mütalaaya dahil edilmesi ise, Sayın İddia Makamının önündeki dosyaya tarafsız hukuki bir gözlükle baklamdığının ispatı niteliğindedir. Sanık Sinem Mollahasanoğlu bu konudaki savunmasında, söz aldığı 27.05.2025 tarihli oturumda şu açıklamayı yapmıştır:

Ben şunu yaptım, evrakını da getirdim, İsviçre’de yaşayan orada avukatlık yapan bir avukatla anlaştım: Abdullah Karakök. Kendisiyle maillerim de burada, burada evrakların son gönderim belgesi ve Dropbox uzantısını gönderdiği mail burada. Yine Dropbox uzantısını gönderdiği mail, evrakları tamamen yasal yoldan aldığımızı söylemeye çalışıyorum. Burada Vollmacht‘ın yani vekâlet yerine geçen evrakın nasıl çıkarılacağını tarif etmiş. Ona göre ben Vollmacht‘ı hazırladım, o da şöyle göstereceğim: Bu kendisinin buna ilişkin talep dilekçesi, bu da vekâlet yerine geçen Vollmacht. Bunların tamamını sunacağım bu arada, Dilek Çelik’ten imzalıdır, ben imzalattım. Bunlar da yine mailleşmelerimiz… Sonuç olarak yasa dışı yollardan illegal bir sekilde bir şey elde etme gibi bir şey söz konusu değil… Yani hakkında bir araştırma yapmak, iste gizli yollardan bir şey elde etmek diye bir şey yok. Tamamen legal yoldan yapılmış bir avukatlık faaliyetidir.

Dosyada çocuğun cinsel istismarı konusu gerçekten ciddi bir suçlamaydı, bunun aslında böyle olmadığına ilişkin müvekkil lehine önem deliller toplamıştım… Dolayısıyla konu bundan ibaret. Sonuç olarak ben en başından beri anlattığım gibi, yalnızca avukatlık faaliyeti yürüttüm.”    

Sanığın yaptığı savunma, ortada hukuk dışı hiçbir eylem bulunmadığını tüp çıplaklığıyla ispatlamaktadır.

Sanık Sinem’in savunmasını yaptığı esnada, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmaktadır.

Şunu da ifade etmek gerekir ki Sanığın savunması Sayın Savcı’ya inandırıcı gelmeyebilir ya da Sayın Savcı bu yapılan savunmanın doğruluğundan şüphe edebilir. Ancak böyle bir durumda, sanığın anlattıklarının gerçek olup olmadığını araştırması ve gerçek olduğunun görüldüğü durumda da, iddianamenin (hukuki temeli de bulunmayan) isnadından dönerek bunu esas hakkındaki mütalaasına taşımaması gerekirdi. Oysa Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) sanık Sinem’in savunmasını dinlediği halde, somut savunma delillerini görmezden gelmiş ve hiçbir araştırmaya da gerek duymadan, aslında suç unsuru da içermeyen bir eylemi, sırf iddianameyi aynen tekrarlamak adına, esas hakkındaki mütalaasına kopyala – yapıştır yöntemiyle aktarmıştır. Bu şekildeki bir uygulamanın ve bu şekilde üretilen mütalaanın hukuki içerikten yoksun olduğu, hakkaniyetli olmadığı anlaşılmaktadır. 

1.2. KOVUŞTURMA SÜRECİNDE SANIKLARIN LEHİNE ORTAYA ÇIKAN DELİLLERE ESAS HAKKINDA MÜTALAADA YER VERİLMEMİŞTİR

  • 1.2.1  Sanıkların iddia edilen eylemlerde bulunmadıkları HTS tabloları ve yurt içi uçuş kayıtları ile ispatlandığı halde, duruşma savcısı bu açık lehe delilleri göz ardı etmiştir

İddianamenin 351. sayfasında sanık Emine Mine Kalça hakkındaki hukuki değerlendirme bölümünde, sanığın güya “Dumlu cezaevinin bulunduğu il olan Erzurum’da bulunarak Adnan Oktar’ın görüşmek istediği avukatları organize ettiği” öne sürülmüştür.

Sanık Emine Mine Kalça 22.05.2024 tarihli ilk oturumda bu iddiayı yalanlamış, hayatında hiçbir zaman Erzurum’a seyahat etmediğini, hayatında hiçbir zaman Erzurum’la iletişime geçmediğini, hayatında hiçbir zaman Erzurum’da bulunan avukatları organize etmediğini beyan etmiştir. Konunun araştırılması için sayın Mahkemenizden taleplerde bulunmuştur.

Bu sırada Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmaktadır.

Aynı oturumda Sayın Heyetinizce hükmedilen 7 numaralı ara kararda “Sanık Emine Mine Kalça’nın talebi doğrultusunda suç tarihlerini içerir şekilde HTS kayıtlarının celbi için BTK’ya müzekkere yazılmasına” karar verilmiştir.

Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda olup bu karara şahittir.

11.07.2024 tarihli oturuma ait duruşma tutanağında “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna yazılan müzekkereye cevap var. İstenilen bilgilerin gönderildiği görüldü, okundu, dosyasına konuldu” denilmektedir. Aynı oturumda Sayın Heyetiniz tarafından hükmedilen 7 numaralı ara kararda, sanık Emine Mine Kalça’nın Erzurum’a ulaşımı olup olmadığının anlaşılması bakımından “Sanık Emine Mine Kalça ve Meltem Daban’ın 2018 ile 2022 arasındaki yurt içi uçuş kayıtlarının celbi için usuli işlem yapılmasına” karar verilmiştir.

Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda olup, hem BTK’dan gelen cevaba hem de Sayın Heyetinizin ara kararına şahittir.

11.10.2024 tarihli oturuma ait duruşma tutanağında “SunExpress Genel Müdürlüğü’ne yazılan yazıya cevap var, sanıklar Emine Mine Kalça ve Meltem Daban’a ait Yolcu Hizmetleri Sistem rezervasyon kayıtlarında tanınmadıklarının bildirildiği görüldü, okundu, dosyasına konuldu. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne sanıklar Emine Mine Kalça ve Meltem Daban’ın yurt içi uçuş kayıtlarının tespiti için yazılan yazıya cevap var, Sunexpress ve Pegasus’a ait kayıt bulunmadığı, Türk Hava Yollarına ait kayıtların gönderildiği görüldü, okundu, dosyasına konuldu” denilmektedir.

Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda olup bu gelişmeye şahittir. Kendisine sorulduğunda “gelen belgelere bir diyeceğimiz yoktur” cevabını vermiştir.

Oturumlar boyunca gerek sanık Emine Mine Kalça, gerekse sanık müdafi Av. Ömer Faruk Çelik ve Av. H. Eray Velibeyoğlu, söz konusu iddiayı çürütecek açıklamalar yapmış, yazılı olarak savunma dilekçelerini sunmuşlardır.

Ortaya konan savunma, somut delilleriyle birlikte sanık Emine Mine Kalça’nın hayatında hiçbir zaman Erzurum’a seyahat etmediğini,  hayatında hiçbir zaman Erzurum’la iletişime geçmediğini, hayatında hiçbir zaman Erzurum’da bulunan avukatları organize etmediğini ispatlamaktadır.

Oysa tüm bu gelişmelere rağmen, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) 06.12.2024 tarihli esas hakkındaki mütalaasında 14. sayfada sanık Emine Mine Kalça’nın güya “Adnan Oktar’ın bulunduğu Dumlu cezaevinin bulunduğu il olan Erzurum’da bulunarak Adnan Oktar’ın görüşmek istediği avukatları organize ettiği”nden bahisle cezalandırılmasını talep etmiştir. BUNUN ADİL VE HUKUKİ BİR YORUM OLDUĞUNU ÖNE SÜRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

  • 1.2.2  Sanık Pınar Demir’e isnat edilen twitter hesabı hakkındaki siber rapor bu iddiayı yalanladığı halde bu somut delil göz ardı edilmiştir

İddinamenin 261 – 267 sayfaları arasında güya sanık Pınar Demir’e ait olduğu iddia edilen sosyal medya paylaşımları görüntülenmektedir. Aynı iddianamenin 271. sayfasında güya “@pinarr363 isimli twitter hesabından Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütüne yönelik kumpas kurulduğunu, delillerin çürütüldüğüne yönelik çok sayıda propaganda niteliğinde paylaşım yaparak örgüt ruhunu canlı tutmaya çalıştığı” öne sürülmüştür.

Sanık Pınar Demir, 22.05.2024 tarihli 1. oturumda söz alarak (diğer savunmalarının yanı sıra) bu iddiayı kesin bir şekilde redderek gerçekleri yansıtmadığını şöyle açıklamıştır:

SANIK PINAR DEMİR: “pınar363 diye bir twitter hesabı soruluyor sayın Başkanım. Önüme getiriliyor Vatan emniyette. “bu hesap senin deniliyor” ben de diyorum ki, benim hiçbir zaman twitter hesabım olmadı, açmadım da, gerekte duymadım. İddianamede geçen twitter hesabı pınar363 kesinlikle bana ait değil efendim. Kullanılan resimler, paylaşımların hiç biri benim dijital materyallerimde çıkmamıştır. Tespit edilememiştir, edilmesi mümkün değil, benim değil çünkü. Sayın Başkanım emniyet ifademi verirken de, polis memurlarına, adliyede, savcılıkta savunmamda da (Anlaşılamadı. 01:34:52) tutukluluk değerlendirmemde sayın hakimlere de itiraz ettim. IP tespiti yapılmasını istedim, ben. Çünkü pınar363 bana ait bir hesap değildir. Ortada sadece pınar363 diye bir hesap ekran görüntüsü var. Türkiye’de ismi Pınar olan milyonlarca insan var, başkanım. Hepsinin sorumlusu ben olamam ki, bu hesap için benimle bağlantı kurulamaz, kurulmamalı zaten. Bu paylaşımları ben yapmış olsaydım, dijital materyallerimde polise vermezdim şifresini. Sayın savcımıza vermezdim. Avukat aracılığıyla size de sunmazdım zaten. Ayrıca başkanım size delil olarak sunmak için pınar363 twitter hesabına tekrardan burada dile getiriyorum. IP adresinin araştırılmasını arz ve talep ediyorum.”

Sanık Pınar Demir tarafından bu savunma yapılırken, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda hazır bulunmakta ve sanığın savunmasını dinlemektedir.

Aynı oturumda Sayın Heyetinizce hükmedilen 6 numaralı ara kararda “Sanık Pınar Demir müdafinin talebi doğrultusunda iddianamede sanıkların üzerine atılı suç kapsamında kullanıldıkları ve eylemlerini gerçekleştirdikleri iddia edilen sosyal medya hesaplarının kime ait olduğuna dair ilgili kolluk birimine müzekkere yazılarak açık kaynak ve IP araştırması yapılmasının istenilmesine” karar verilmiştir.

Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda olup bu karara şahittir.

11.10.2024 tarihli oturuma ait duruşma tutanağında “Sanık Pınar Demir hakkında sosyal medya hesabı araştırılmasına yönelik kolluğa yazılan müzekkerenin tekidine” denilmektedir.

Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) huzurda olup bu gelişmeye şahittir.

Açıkça görüldüğü üzere, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) tarafından 06.12.2024 tarihli 5. oturumda esas hakkındaki mütalaa sunulduğu sırada, iddianamede sanık Pınar Demir’e isnat edilen eylemlerin onun tarafından yapılıp yapılmadığını ortaya koyabilecek somut delil araştırmasının sonucu henüz dosyaya girmemiştir.

Buna rağmen esas hakkındaki mütalaanın 10. sayfasında güya “sanığın @pinarr363 isimli twitter hesabından Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütüne Yönelik Kumpas kurulduğunu, delillerin çürütüldüğüne yönelik çok sayıda propaganda niteliğinde paylaşım yaparak örgüt ruhunu canlı tutmaya çalıştığı” şeklindeki değerlendirme ile sanık Pınar Demir’in cezalandırılması talep edilmiştir.

Dikkat edileceği üzere esas hakkındaki mütalaada yer alan “değerlendirme” noktasına virgülüne kadar bire bir şekilde iddianameden kopyalanarak yapıştırılmış cümleden ibarettir. Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) sanığın durumunun somut delille netleşmesini dahi beklemeden, sanığın iddia hakkındaki tüm reddiyelerine rağmen iddianameyi kopyalayarak cezalandırma talep etmiştir.

Sanık Pınar Demir hakkında, iddianamede bahsi geçen sosyal medya paylaşımlarını yapıp yapmadığı yönündeki rapor, dosyaya ancak 26.07.2025 tarihinde girmiştir. Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından tanzim edilen, 18.07.2025 tarih ve 2025-3466416-1752832119 rapor numaralı araştırma raporuna göre;

  • İddianamede konu edilen @pinarrr363 rumuzlu hesabın halen aktif olduğu görülmüş, ancak hesabın künye bilgilerinde sanık Pınar Demir’e aidiyetine yönelik bir detay tespit edilmemiştir.
  • Hesap kurtarma bilgileri incelendiğinde, hesap kurtarma bilgisi olarak gizlenerek verilen pt*******@g****.*** e-posta adresine tanımlı olduğu görülmüş, bu e-posta adresinin sanık Pınar Demir’e aidiyetine yönelik bir detay tespit edilmemiştir.

Aynı raporun “DEĞERLENDİRME VE SONUÇ” başlıklı kısmında şu neticeye ulaşılmıştır:

Görüldüğü gibi resmi araştırma raporu da, suç gibi isnat edilen sosyal medya paylaşımlarının yapıldığı Twitter hesabının sanık Pınar Demir ile ilişkilendirilmesinin yapılamadığını ortaya koymuştur.

Söz konusu hesaptan yapılan paylaşımlarda hiçbir suç unsuru bulunmaması da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu olmakla birlikte, bu hesabın sanık Pınar Demir ile ilişkilendirilmesi teknik olarak imkansızken, SAYIN İDDİA MAKAMI BİZZAT SAYIN MAHKEMENİZ TARAFINDAN TALEP EDİLMİŞ RESMİ ARAŞTIRMA RAPORUNUN SONUCUNU DAHİ BEKLEMEDEN, SANIK VE MÜDAFİSİ TARAFINDAN YAPILAN TÜM SAVUNMALARI DA GÖZ ARDI EDEREK, ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINI SANIĞIN GÜYA BÖYLE BİR EYLEMİ SABİTMİŞ GİBİ KALEME ALARAK CEZALANDIRILMASINI TALEP ETMİŞTİR. Bu şekilde hazırlanmış bir mütalaanın hukuki ve hakkaniyetli olduğunu kabul etmek mümkün görünmemektedir.

  • 1.3  İLK ESAS HAKKINDA MÜTALAA SANIKLARIN FATİH KILIÇ’IN İDDİALARINA KARŞI BEYANDA BULUNMALARI BEKLENMEDEN HAZIRLANMIŞTIR.

Sanık olarak yargılanması gerektiği aşikar olan Fatih Kılıç isimli şahıs, 11.07.2024 tarihli celsede tanık olarak bir takım gerçek dışı beyanlarda bulunmuştur.

Fatih Kılıç’ın tanık ifadesi ses çözümlemeleri yaklaşık 60 sayfa uzunluğundadır. Ancak bu çözümleme, Sayın Heyetiniz tarafından Sayın İddia Makamından esas hakkındaki mütalaasını hazırlamasının istendiği 11.10.2024 tarihli celseden sadece 1 GÜN ÖNCE UYAP’a yüklenmiştir. Doğal olarak, sanıklar da müdafiler de sanığın hayali beyanlarına karşı savunmalarını hazırlayabilmek için bu çözümlemenin dosyaya girmesini beklemişlerdir.

11.10.2024 tarihli celsede Sayın Heyetiniz tarafından sanıklara talepleri olup olmadığı sorulmuş, ancak tanık beyanlarına karşı süre istenmiş olunduğundan bahisle bu beyanlara

karşılık verilip verilmeyeceği sorulmamıştır. Hatta taleplerin sorulması esnasında sanıklardan Elvan Şahin, “Sayın Başkan beyan vermem gerektiğini bilmiyordum” dediğinde Mahkeme Başkanı “beyan değil sadece taleplerinizi bildireceksiniz” demiştir. Bunun ardından da, sanıkların Fatih Kılıç’ın isnatlarına karşı diyecekleri beklenmeden Sayın İddia Makamından esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması istenmiştir.

Açıktır ki Sayın İddia Makamının, kovuşturmada tanık sıfatıyla 60 sayfadan fazla dökümü bulunan bir şahsın isnatlarına karşı sanıkların savunmalarını almadan mütalaasını hazırlaması hem bir eksiklik, hem de haksız bir uygulamadır. Sanıkların o beyanlara karşı ortaya koyacakları bir somut delil, Sayın İddia Makamının mütalaasının daha farklı kaleme alınmasını sağlayabilecektir.

Dolayısıyla tanık beyanlarına karşı sanıkların beyanları alınmadan esas hakkındaki mütalaanın hazırlanmış olmasından ötürü adil ve hakkaniyetli bir kovuşturma yürütülmediği izlenimi ortaya çıkmıştır.

Benzer durum, kovuşturmanın ara aşamasında Adalet Bakanlığı izzni alınması gerekçesiyle dosyadan tefrik edilen, aylar sonra bu izin alınında dosyamıza yeniden dahil edilen avukat sanıklarla da yaşanmıştır.

Sanık avukatlar 27.05.2025 tarihli oturumda söz alarak savunmalarını yapmışlardır. Bu oturuma ait SEGBİS kaydının metin haline dökümü bilirkişi tarafından 11.06.2025’te hazır edilerek UYAP’a yüklenmiştir.  

2.      ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAADA, GÜNLÜK HAYATA DAİR OLAĞAN TUTUM VE DAVRANIŞLAR SUÇMUŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR

Huzurdaki kovuşturmanın iddianamesi ve esas hakkındaki mütalaa, sıradan insanların günlük hayatlarına dair olağan tutum ve davranışları suçmuş gibi gösterme çabasındadır.

Oysa, kesin bir hukuki gerçek olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının;

  • Biraraya gelmesi, aynı evde konaklaması, birlikte alışverişe çıkması,
  • Sosyal medyada düşüncelerini ifade etmesi,
  • Cezaevinde tutulan yakın arkadaşlarını, eşini veya akrabalarını ziyarete gitmeleri,
  • Cezaevinde tutulan birinci derecede akrabalarına kıyafet götürmeleri,
  • Birbirleriyle mektuplaşmaları,
  • Maruz kaldıkları hukuksuzlukları ilgili makamlara bildirmeleri,
  • Yargılandıkları dosyanın hukuken temeli olmadığını ifade etmeleri,
  • Yargılandıkları dava için kendileri ve/veya birinci derece akrabaları için savunma delilleri toplamaları,
  • Yargılandıkları dava için bilimsel görüş temin etmeleri,
  • Yargılandıkları dosya hakkında hukuki görüş almak için hukuk profesörleriyle görüşmeleri,
  • Mehdiyet gibi inançlarının gereği olan konuları anlatmaları,
  • Aralarındaki dostluğu dile getirmeleri,

SUÇ DEĞİLDİR.

Yukarıda saydığımız “eylemlerin”  (ya da sanıkların başkaca herhangi bir eyleminin) suç teşkil ettiği yönünde bir emare olsaydı, bunlar bakımından ayrıca ilgili kanun maddelerinden sevklerin yapılması gerekirdi. Ancak iddianamede sanıklar TCK m.220 dışında hiçbir suç maddesinden sevk edilmemiştir. Buna rağmen sanıklar bu saydıklarımız gerekçe gösterilerek tutuklanmış, 2 yıla yakın süre cezaevinde tutulmuştur. Halen de Sayın İddia Makamı tarafından aynı isnatlardan dolayı haklarında cezaya hükmedilmesi talep edilmektedir.

Sayın İddia Makamının yegane savı, başkaca delil bulamadığından olsa gerek, sanıkların daha önce yargılandıkları ve TCK m.220/2’den ceza aldıkları eski davayı gündeme getirip, bu bağlantıyla sanıkları suçluymuş gibi göstermekten ibarettir. Oysa ilerleyen bölümlerde detaylarıyla ortaya koyacağımız üzere, gerek Yargıtay’ın gerekse Anayasa Mahkemesi’nin kararları “non bis idem” ilkesinin de gereği olarak, önceki yargılamaların yeni kovuşturmaya katılarak değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğu şeklindedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından hükmedilen 2022/122 E, 2023/642 K, 06.12.2023 T. sayılı kararda bu durum şu şekilde açıklanmıştır:

Haklarında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılmış derdest bir dava bulunan kişilerin, temadiyi nihayete erdiren hukuki ve fiilî kesinti gerçekleştikten sonra veya böyle bir dava neticesinde verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi akabinde işledikleri yeni eylemleri nedeniyle bu suçtan dolayı ikinci kez cezalandırılabilmeleri için söz konusu yeni eylemlerinin de önceki eylemleri dikkate alınmaksızın müstakilen süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik niteliği arz etmesi ve kanuni tanımdaki unsurları barındırması gerekmektedir.

Ancak huzurdaki dosyada hem iddianamede hem de esas hakkındaki mütalaada sanıklar hakkında ortaya konulan HTS kayıtları, müşteki veya etkin pişman sanıkların beyanları gibi delillerin neredeyse tamamı ana dava dosyasının verileridir. İddianameye göre sözde güncel yapılanmanın oluşum tarihi 2019 Temmuz olarak kabul edildiğine göre dosyada kullanılması gereken verilerin de bu tarihten sonrasına ait olması hukuki bir zorunluluktur.

Soruşturma aşamasında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Teknik İşlemler Bürosu’nun 2022/180 sayılı ve  11.11.2022 tarihli talebiyle aynı gün İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği 2022/6584 D.İş Sayılı kararıyla sanıklardan Berat Kartal, Dilşad Kurt, Pınar Demir, Yusuf Erkan Özoğuz, Elvan Şahin, Adem Mücahit Aydoğan hakkında CMK’nın 135. maddesi gereğince iletişimin dinlenmesi, kayda alınması, ve SİNYAL BİLGİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNE karar verilmiştir. Aynı talep ve karar sanık Esra Saraçoğlu için ise İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2022/7404 K sayılı 01.12.2022 tarihli kararıyla alınmıştır.

Ne var ki söz konusu SİNYAL BİLGİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ’ne dair verilerin hiçbiri iddianamede kullanılmamış, bu veriler 03.05.2023 tarihinde İMHA EDİLMİŞTİR. İddianamede sözde delil olarak ortaya konulan HTS verilerinin tamamı operasyonun yapıldığı Temmuz 2018 öncesine aittir. 

Bu durumda ortaya şu sonuç çıkmaktadır. 2019 sonrasında dair sanıklar aleyhine herhangi bir SİNYAL BİLGİSİ DEĞERLENDİRMESİ ÇIKMAMIŞTIR, BU SEBEPLE DE DOSYAYA DAHİL EDİLMEMİŞTİR. ELDE EDİLEN SİNYAL BİLGİSİ DEĞERLENDİRMELERİ MUHTEMELEN SANIKLARIN LEHİNE OLDUĞU İÇİN DE SANIKLARIN LEHE DELİL OLARAK KULLANMALARINA İMKAN TANINMAYACAK ŞEKİLDE DOSYA DIŞI TUTULMUŞTUR.

Birkaç örnekle açıklamamız gerekirse;

ÖRNEK 1

İddianamenin 346. sayfasında ve bu sayfadaki anlatımın kelimesi kelimesine aynısı şekilde esas hakkındaki mütalaanın 13. sayfasında, sanık Aslı Efeoğlu’nun gözaltına alındığı ikamette yapılan aramada güya çok sayıda örgütel doküman ele geçirildiği, dolayısıyla buranın karargah olarak kullanıldığı iddia edilmiştir. Sanık Aslı Efeoğlu kovuşturmanın ilk celsesinde yani 22.05.2024 tarihinde söz alarak bu iddiayı çürütmüş, ikamette yapılan aramaya ait 27.04.2013 tarihli resmi polis tutanağını okumuştur. Tutanakta “yapılan ev aramasında herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığı” tespit edilmiştir. Sanık Aslı Efeoğlu ifadesi sırasında hakkındaki mesnetsiz iddiadan dolayı duyduğu şaşkınlığı şöyle dile getirmiştir:

“Şimdi bu nasıl oluyor? Sayın Savcı bu tutanağı okuyor görüyor biliyor. Tutanağı okumasına gerek yok zaten polis ona bilgi veriyor. Böyle olduğunu bile bile kasten ve bilerek yalan söylüyor, tam tersini yazıyor. Burada alelade evi kendince karargah olarak gösterecek. Nerede o zaman o çok sayıda örgütsel döküman? Niye tek bir örnek bile yok? Böyle aldatmacalara tenezzül etmek hiç doğru değil.”

İDDİANAME SAVCISININ TUTANAKTAKİ BİLGİYE RAĞMEN AKSİ YÖNDE YORUMDA BULUNARAK İDDİANAME HAZIRLAMASINDAN DAHA ANORMAL OLAN BU GARİP VE ŞAŞIRTICI DURUMU SANIK DURUŞMADA BELGELERİYLE İZAH ETTİĞİ HALDE DURUŞMA SAVCISININ İKİNCİ KERE, ÜSTELİK YÜZÜNE AÇIKLANDIĞI HALDE, AYNEN İDDİANAMEYİ KOPYALAMAYA DEVAM ETMESİ, YANLIŞTA ISRAR ETMESİDİR.

ÖRNEK 2

İddianamede sayfa 52’de sanık Meltem Daban’ın ve sayfa 71’de sanık Ferhunde Eda Babuna’nın “silahlı suç örgütü yöneticisi” olduğuna sözde delil olarak bir kısım (hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş olan) notlarda bu iki sanığın müvekkilden “abi” olarak bahsettiği ancak (hangisinde olduğu ortaya konulmamış) başka notlarda sözde örgüt üyelerinin Adnan Oktar’a “müvekkil” olarak hitap ettikleri, dolayısıyla Meltem Daban’ın ve Ferhunde Eda Babuna’nın onların üstünde bir yerde konumlandığı ve böylece yönetici oldukları öne sürülmektedir.

Aynı absürd iddia esas hakkındaki mütalaaya da satırı satırına aynen kopyalanarak aktarılmıştır.

Acaba iki sanık hangi notta veya notlarda “abi” demektedir? Burada kastedilen kişinin kesin olarak müvekkil olduğu nereden çıkarılmıştır?

Acaba diğer sözde üyeler hangi notta veya notlarda “abi” demeyip “müvekkil” demektedir? Bu notların tamamının avukatlar aracılığıyla aktarıldığı öne sürüldüğüne göre acaba notlarda geçen “müvekkil” kelimesi bu avukatların gerçek müvekkilleri olabilir mi?

Acaba iki sanığın başka notlarda müvekkile “abi” demediği, diğer üyelerin ise müvekkile “abi” dedikleri durumlar var mıdır?

Acaba insanların “silahlı suç örgütü yöneticisi” olmakla itham edilmesi ve 2 yıl boyunca cezaevinde tutulması için böyle bir isnat yeterli olabilir mi?

Nereden bakarsak bakalım, sanıkların silahlı suç örgütü yöneticisi olarak cezalandırılmak istenmelerinin gerekçesi olarak ortaya konan bu iddianın “hukuki” olarak nitelendirilebilmekten çok çok uzak olduğu açıktır. Sayın Savcı bu hukuk dışı tutumu tercih etmiş, iddianamenin yaklaşımını aynen devam ettirmiştir.

ÖRNEK 3

Hem iddianamede hem de esas hakkındaki mütalaada hukuki değerlendirme bölümünde, sanıklar Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna’nın sözde suç örgütünün siyasi ve yargı alanındaki lobi faaliyetlerini yürüttükleri iddia edilmiş, ancak buna yegane delil olarak, kendi yargılandıkları davanın savcısı Serdar Akan ile ceza kararından çok sonra ayak üstü bir görüşme yapmış olmaları gösterilebilmiştir. Bu görüşme gerçekleştiğinde Serdar Akan sanıkların yargılandığı dosyadan ayrılmış hatta İstanbul’dan İzmir’e tayin olmuş durumdadır.

Ayrıca, pek çok sanık tarafından ana dava dosyasına Serdar Akan’ın adeta hasmane olarak değerlendirilebilecek hukuk dışı uygulamalarını şikayet eden dilekçeler sunulmuştur. Bu yönüyle Sayın Serdar Akan, iddia edilen sözde “lobi faaliyetinin” yapılabileceği en son kişiler arasında yer almaktadır. Kaldı ki ana dava yargılaması sona erdikten ve Serdar Akan dosyadan el çektirildikten sonra kendisiyle yapılacak kısa süreli bir sohbetin, sanıklara ne gibi bir fayda sağlayacağı umulabilir? İddia her yönüyle mantıksız ve tutarsız bir iddiadır. Savcı Serdar Akan’ın tanık olarak dinlenmesi ve lobi faaliyetine maruz kalıp kalmadığının sorulması Sayın Mahkemenizden talep edilmiş, ancak bu talep Sayın Heyetinizce göz ardı edilmiştir.

Sayın Savcı da olayın birinci dereceden tanığı dinlenmeden olduğu iddia edilen olay hakkında iddianamede delilsiz olarak kurgulanmış hikayeyi aynen kabul etmiştir.

ÖRNEK 4

Hem iddianamede hem de esas hakkındaki mütalaada hukuki değerlendirme bölümünde, sanıklar Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna’nın güya yönledirmeleriyle KUMPAS isimli bir kitap hazırlığının yapıldığı öne sürülmüştür. Her iki sanık da böyle bir kitap hazırlanması ile alakaları olduğunu reddetmiştir. Kabul etselerdi bile, bir kitap hazırlamak “silahlı suç örgütü yöneticiliği”ne delil midir?

İddianamede müvekkilin söylediği öne sürülen bir cümlede “kumpası anlatan kitap yapalım” denildiği iddia edilmektedir. Bunu gerçekten müvekkilin söyleyip söylemediği şüphelidir. Hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte, söylemiş dahi olsa, bu bir suç delili değildir. Gerek müvekkil, gerekse ana davanın diğer sanıkları kendilerine bir kumpas kurulduğunu defalarca açıklamış, bunun somut ve yadsınamaz delillerini dilekçelerle dava dosyasına sunmuşlardır.

Bir an için varsayımsal olarak müvekkilin bu dilekçelerden yola çıkarak bir kitap yapılmasını avukatlarından istediğini düşünsek dahi, Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna bunun neresindedir? Dosyanın 14 ek klasörü içinde bu sanıkları bu eylemle ilişkilendirecek yazışma, tape, görüşme vb somut delil yoktur. Onları bu iddia üzerinden bir örgüt yöneticisi konumuna sokacak hiçbir somut bilgi veya belge gösterilmemiştir.

Sanıkların gözaltına alındıkları esnada el konulan hiçbir elektronik cihazında, ya da arama yapılan ikametlerinde bu kitabın tek bir satırına dahi rastlanmamıştır. Kaldı ki bir kitap hazırlamanın ne şekilde suç teşkil ettiği de belirtilmemiştir.

Sayın İddia Makamı, bir matbaa ismi zikrederek bu kitabın basımı için matbaa sahibinden talepte bulunulduğunu yazmıştır. Ancak resmi ifade tutanağına göre bile, bu talepte bulunduğu söylenen kişiler Meltem Daban veya Ferhunde Eda Babuna DEĞİLDİR! Peki bu iki sanığın bu suç teşkil etmeyen eylemle ilgili olarak bir noktada yer aldığına dair delil var mıdır? HAYIR YOKTUR!

Ancak Sayın Savcı esas hakkında mütalaasını hazırlarken tüm bu gerçekleri göz ardı etmiş, tek kelime bu savunmalara cevaben bir yorumda bulunmamıştır.

ÖRNEK 5

İddianamenin 14, 42 ve 53. sayfalarında ve esas hakkındaki mütalaanın 3. sayfasında sanıklar Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna’nın güya “tüm eylemleriyle ilgili fiziki ve dijital doküman ve kayıt oluşturarak sakladıkları” yazılmıştır. ANCAK, sanıklara yönelik yürütülen operasyonda gözaltı işlemiyle birlikte her iki sanığın da tüm elektronik cihazlarına el konmuş, ikametleri didik didik aranmış, buna rağmen bahsedilen “fiziki ve dijital doküman ve kayıtlar” bulunmamıştır. Çünkü bu beyan sırf sanıkları zararlandırmak amacıyla sarf edilmiş içi boş bir uydurmadır.

Etkin pişmanlığa başvuran Fatih Kılıç’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığı alenen belli olduktan sonra dahi Sayın İddia Makamı Fatih Kılıç’ın hayali suçlamalarını iddianamesine taşımıştır. Buradan da bir kere daha anlaşılan, sanıkların kanun ve hukukla değil, mantıksız ve temelsiz de olsa herhangi bir isnatla, yani her ne pahasına olursa olsun suçlu gösterilmesi hedeflenmektedir.

ÖRNEK 6

İddianamenin 52 ve 71. sayfalarında ve esas hakkındaki mütalaanın 6 ve 7. sayfalarında sanıklar Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna’nın;

  • Wickr isimli bir program kullandıkları yazılmış, ancak sanıkların el konulan hiçbir elektronik cihazında bu programın en ufak kalıntısına rastlanmamıştır. Bunu iddia eden Fatih Kılıç isimli şahsın sunmuş olduğu (hukuka aykırı) evrakların hiç birisinde iki sanığın (ya da başkaca herhangi birinin) Wickr isimli programda iletişim sağladıklarına dair bir emare bulunmamaktadır. Emniyet Müdürlüğü tarafından sanıkların böyle bir program kullandıklarına dair bir tespit yapılmamıştır. Kabul etmemekle birlikte, bir an için varsayımsal olarak kullandıklarını düşünsek dahi, İÇERİKLERİ ORTAYA KONMADAN BÖYLE BİR İDDİANIN SUÇ OLARAK KABUL EDİLMESİ OLANAK DIŞIDIR.
  • Siyasi ve yargı alanında lobi faaliyetleri yürüttükleri yazılmış, bunların ne olduğu, ne zaman nerede kimlerle yapıldığı, ne şekilde suç teşkil ettiği açıklanmamıştır.
  • Yurtdışındaki firari şahıslarla bağlantıda oldukları yazılmış, hangi ülkedeki hangi şahısla, hangi tarihte ne şekilde iletişim kurdukları, kurdularsa bile bunun ne şekilde suç teşkil ettiği ortaya konmamıştır. Emniyet Müdürlüğü tarafından sanıkların iddia edilen iletişimde olduklarına dair bir tespit yapılmamıştır. Kabul etmemekle birlikte, bir an için varsayımsal olarak iletişimde olduklarını düşünsek dahi, içerikleri ortaya konmadan böyle bir iddianın suç olarak kabul edilmesi olanak dışıdır.
  • Yargı mensuplarını araştırdıkları yazılmış, ancak sanıkların el konulan hiçbir elektronik cihazında ya da ikametlerinde yapılan aramalarda böyle bir araştırmanın en ufak kalıntısına rastlanmamıştır. Konuyla ilgili bir şikayet yoktur, mağdur yoktur, araştırma yapıldığını veya herhangi bir suça teşkil edecek şekilde kullanıldığını gösteren somut bir durum ya da konu da yoktur. Sadece Fatih Kılıç’ın “böyle yaptıklarını biliyorum” niteliğinde bir iddiası vardır. Şahıs tarafından dosyaya sunulmuş olan 14 klasör içinde de bu iddiaya temel olabilecek hiçbir yazışma, not vs bulunmamaktadır.

Sayın Savcı esas hakkında mütalaasını dosyayı inceleyip araştırarak değil iddianameden kopyalama yaparak hazırlamış olduğundan bu önemli gerçek göz ardı edilmiştir. 

ÖRNEK 7

Esasa hakkında mütalaada, önceki örneklerde izah ettiğimiz gibi 7 aylık kovuşturma sürecinde açığa çıkan deliller hiçe sayılıp iddianameden birebir kopyalama yapıldığından sanık Dilşat Kurt hakkında “güncel olarak da özellikle örgütün twitter organizasyonunda yer aldığı anlaşılmakla” değerlendirilmesi yapılmıştır. İddianamede ise Dilşat Kurt’un örgüt propagandasını içerir twitter paylaşımları yaptığı öne sürülerek müvekkil ve örgüt yöneticiliği isnadıyla yargılanan sanıkların da TCK 220/5 uyarınca cezalandırılması talep edilmiştir. Ancak sanık Dilşat Kurt hakkındaki sevk maddeleri arasında TCK 220/8 yoktur. Dahası iddianamede Dilşat Kurt’un yaptığı iddia edilen herhangi bir sosyal medya paylaşımı örneği de yoktur. Dilşat Kurt’un sosyal medya hesapları olup olmadığı hakkında bir değerlendirme dahi bulunmamaktadır.

Sanık da savunmasında bu hususu şöyle izah etmiştir:

Son olarak çok önemli bir  konu var. Bu da örgütün twitter organizasyonu içinde yer aldığım konusu. Bu şekilde geçtiği için söylüyorum güncel olarak özellikle örgütün twitter organizasyonunda yer aldığım. Bununla ilgili iddianamemde herhangi bir ekran görüntüsü, bir kanıt, bir delil hiç bir şey yok çünkü benim bir tweetim yok. Yıllar önce açtığım bir twitter hesabım var yıllardır bakmıyorum bile yani kapalıdır ancak benim istediğim kişileri ekleyebileceğim bir twitter hesabıdır. Tamamen kullanım dışı bile diyebilirim yıllardır bakmıyorum çünkü şifresini bile hatırlamıyorum. Velev ki böyle bir şey olsa bile bunun bir ekran görüntüsü olması gerekir. İsmimle soyismimle fotoğrafımla açık bir şekilde benim hesabımın kanıtlanması ve bununla iligli de onu kanıtlayamadı diyelim bu iftirayı atan en azından bir ekran görüntüsü olmalı efendim hangi tweeti açıp atmışım hangi tweetim suç içeriyor bunun bana gösterilmesi gerekmez mi yani ben şu söylediğim şeylerin hepsinden dolayı 13 aydır tutukluyum.

Bu durumda Sayın Savcı’nın esas hakkında mütalaasını yazarken tüm bu somut verileri yok sayıp, “güncel olarak da özellikle örgütün twitter organizasyonunda yer aldığı anlaşılmakla” şeklindeki  iddiasını hangi delile, bilgiye, veriye dayandırdığı meçhuldür.

3.      ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA, CMK’NIN 206 VE CMK 216. MADDELERİ GÖZETİLMEDEN YAZILMIŞTIR

Delillerin ortaya konulması ve reddi

Madde 206 – (1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına

başlanır.

Delillerin tartışılması

Madde 216 – (1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya

vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

Huzurdaki dosya baştan sona Fatih Kılıç isimli kişinin çelişkileri ve yalanları ispat edilmiş bir takım beyanları üzerine inşa edilmiş, bu durum esas hakkındaki mütalaaya da doğrudan yansımıştır. Beyanların doğru olup olmadığı soruşturma aşamasında araştırılmamış, kovuşturma aşamasında ortaya konulan deliller ise yok sayılmıştır.

Huzurdaki kovuşturmanın soruşturma aşamasında, sanıklar lehine olabilecek hiçbir delil toplanmamıştır. Hatta Sayın İddia Makamı, soruşturma dosyasına girmiş olan (şüpheli Fatih Kılıç’ın ifadeleri, kimliği belirsiz CİMER ihbarı, Erzurum’daki avukatlara elden para ödeme iddiası vb.) pek çok iddiayı da araştırmaktan imtina etmiştir. Bir nevi, sanıkları suçlayabilmek adına bu araştırmaları iddianameden sonraya bırakmış gibi bir izlenim uyandırmıştır.

Ancak ilginç bir biçimde, kovuşturmanın akışında da sadece Sayın İddia Makamının talepleri araştırma konusu yapılmış, fakat savunma tarafının hiçbir delili toplanmamıştır. Silahların eşitliği kuralı ve tarafsız yargılama ilkesi ihlal edilmiştir.

Bununla birlikte, Sayın İddia Makamının sanıklara suç isnat ederken kullandığı üslup, pek çok noktada en temel hukuki dayanaklardan yoksundur. Örneğin iddia edilen suçun tarihi, yeri, işleniş şekli hatta işleyen sanığın kim olduğu, TCK m.220/1’den sevk edilen sanıkların kime ne şekilde ne zaman talimat verdiği, bu sanıkların kime ne şekilde ne zaman raporlama yaptığı gibi detayların altı tamamen boş bırakılmıştır. Tüm suçlamalar temel olarak Fatih Kılıç isimli etkin pişmanlıktan yararlanma amacı güden bir şahsın soyut beyanlarına dayandırılmıştır. Bu beyanların doğruluğu araştırılıp kontrol edilmemiştir.

Bu yapılmadığı gibi, iddianameye konu edilen suç isnatlarına dair deliller kovuşturma aşamasında da ortaya kon(a)mamıştır, çünkü böyle bir delil yoktur.

Örneğin iddianamenin 23. sayfasında müvekkil hakkındaki hukuki değerlendirme bölümünde, müvekkilin güya dışarıdaki kişilerin işe gireceklerse alacakları maaşın rakamını ya da evlerinde besleyecekleri kedi köpeklerin adlarını tayin ettiği iddia edilmiştir. Esas hakkındaki mütalaada da bu husus, “örgütün yeni yapılanmasında tek başına tüm planlamayı ve organizeyi yüklenmemek adına özellikle dışarıda olan örgüt üyelerinin nasıl ve ne şekilde hareket edeceğinin organize edilmesi noktasında karar mercii olarak ve kendisiyle birlikte örgüt yöneticisi olarak daha önce yargılanan ve haklarında cezaya hükmedilen örgüt üyeleri Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna ile birlikte örgütü yönettiği” şeklinde ifade edilmiştir.

Ancak içi bomboş olan bu iddiaya dair hiçbir delil ortaya konulmamış, mahkeme huzurunda tartışılmamıştır. Gerçekte kendi başına suç da teşkil etmeyen bu iddialar, Sayın İddia Makamı tarafından delillendirilip dosyaya sunulmalıydı ancak bu yapılmamıştır. Dosyada müvekkilin “filancanın kedisinin ismi şu olsun, falancanın da gireceği işten alacağı maaş bu kadar olsun” şeklinde bir söylemi olduğuna dair tek satır yazı, tek saniye görüntü kaydı bulunmamaktadır. Oysa müvekkilin tüm avukat görüşleri kameralarla kayıt altına alınmakta, yanında her dair ceza infaz memuru bulunmakta, müdafilerinin cezaevine getirdiği ve dışarı çıkardığı her sayfa evraka el konularak satır satır incelenmektedir. BU KADAR GENİŞ BİR “DELİL ELDE ETME İMKANI” BULUNMAKTAYKEN, SAYIN İDDİA MAKAMI İDDİANAMESİNE TAŞIDIĞI İTHAMLARA DAYANAK SAĞLAYAMAMIŞTIR.

Başka bir örnek verecek olursak, iddianamenin 23. sayfasında müvekkilin cezaevinden yapmış olduğu avukat görüşmelerinin güya örgüte üye kazandırmak amacına matuf olduğu yazılmıştır. Böyle bir iddianın gerçek olup olmadığını tespit etmek son derece basittir. Müvekkil ile görüşme yapan her avukatın ziyaret kaydı tutulmakta, hangi tarihte hangi saatte giriş yaptığı, hangi saatte çıktığı raporlanmaktadır.

Üstelik müvekkilin tüm avukat görüşmeleri görüntü ve sesli olarak kaydedilip titizlikle incelendiği için, iddia edildiği şekilde sözde örgüte üye kazandırma amacıyla girişimleri olsaydı, bunlar kayıtları kontrol eden memurlar tarafından kolaylıkla tespit edilmiş ve raporlanmış olmalıydı. Sayın İddia Makamının elinde böyle bir rapor bulunmamaktadır çünkü öne sürdüğü senaryo asılsızdır.

Ayrıca bu mesnetsiz iddia, müvekkil ile görüşmeye gelen avukatların tamamına yönelik tahkir edici bir iddiadır. Hukuk fakültesi bitirmiş, kendini yetiştirip avukatlık mesleği yapan insanların kendilerini koruyamayacakları, ayaküstü bir görüşme ile sonucu bir suç örgütü üyesi olabilecekleri ima edilmiş olmaktadır.

Eğer Sayın İddia Makamının hayali senaryosunda biraz bile gerçeklik payı olsa idi, görüşmelere gelen ve müvekkili hayatlarında hiç görmemiş, tanımamış, hiç bir bağlantısı olayan avukatlardan bazılarının bu durumu şikayet etmiş olması gerekirdi. En azından birileri çıkıp “ben hukuki yardım amacıyla görüşmeye gittim ama bana örgüt propagandası yaptı, beni örgüte katmaya çalıştı, vs” gibi bir beyanda bulunurdu. Oysa böyle bir şikayet bulunmamaktadır, çünkü müvekkil asla böyle bir davranışta bulunmamıştır.

Sonuç olarak, kovuşturma safhasında da iddianamede zikredilen suçlamalara dair hiçbir delil getirilememiş, müvekkilin ve diğer sanıkların belgesiz, kaynaksız, delilsiz isnatlara karşı kendilerini savunmaları istenmiştir.

CMK m.206 ve m.216 yönünden eksik uygulamalarla kovuşturma yürütülmüş, bu eksiklikler giderilmeden esas hakkındaki mütalaa kaleme alınmıştır. Böyle bir uygulamanın hakkaniyetli ve adil bir izlenim vermediği açıktır.

SONUÇ OLARAK;

Duruşma Savcısı Sayın Mustafa Börekçi (122557) esas hakkındaki mütalaasını kaleme alırken, iddianame sonrası hiçbir gelişmeyi ve araştırmayı göz önüne almamış, sanıkların istikrarlı şekilde yaptıkları tüm reddiyeleri görmezden gelmiş, sayın Heyetiniz tarafından yaptırılan araştırmaların neticesini dahi beklemeden sanıkların cezalandırılmasını talep etmiştir.

Bunu yaparken kendi görüş ve kanaatlerine dayalı olarak değil, sırf mevcut iddianameyi kelimesi kelimesine kopyalayıp esas hakkındaki mütalaasına yapıştırarak kanaatimizce büyük bir hukuksuzluğa yol açmıştır.

Kovuşturmanın başlangıcında tensip zaptında isimleri yer alan 6 sanık avukat, sayın Heyetinizin tefrik kararıyla  Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınmak üzere 2024/216 E. sayılı dosyaya tefrik edilmiştir.

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.01.2025 tarih ve E-68215580-101.05.34-2024/9472-AVK-3302 sayılı yazısı ile avukat olan sanıklar hakkındaki atılı suçların kişisel suç niteliğinde olduğu ve avukatlık faaliyeti ile ilgisi bulunmadığı bu nedenle genel hükümler uyarınca işlem yapılmasının uygun olacağının bildirilmesi üzerine, Sayın Mahkemenizce dosya yeniden ele alınarak 2025/162 E. sırasına kaydının yapıldığı, bu dosyanın 05.05.2025 tarihli oturumda 2024/74 E. sayılı dosya ile birleştirildiği görülmüştür.

Bu gelişmeler üzerine Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557), 01.07.2025 tarihinde esasa ilişkin ek mütalaa sunmuş, burada “dosyadaki 06.12.2024 tarihinde vermiş olduğumuz mütalaamızı aynen tekrarla birlikte diyerek mütalaada hiçbir değişiklik, düzeltme ve yenileme yapmamıştır.

Kovuşturma sürecinde görülen toplam 9 oturumda bizzat sayın Heyetinizce yaptırılmış olan pek çok araştırma raporu, sanıkların ve müdafilerin beyan ettikleri, ayrıca dilekçeleriyle dosyaya sunmuş oldukları savunma delilleri, iddianamedeki her soyut isnadı çürütüp geçersiz kılacak niteliktedir. Ortaya konan somut delillerle iddianamenin tezleri alenen çürütülmüştür.

Sadece yukarıdaki sayfalarda sunmuş olduğumuz bir kaç somut örnek dahi, Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi’nin (122557) vazifesini hakkıyla icra etmediği, tarafsız bir hukukçu kimliğiyle hareket etmediği, kovuşturmanın amacının maddi hakikate ulaşmak olduğu ve bunun da ancak çelişmeli yargılama ilkesinin icrasıyla mümkün olduğu, ancak Duruşma Savcısı sayın Mustafa Börekçi (122557) tarafından 2 kere sunulmuş olan esas hakkındaki mütalaada kovuşturmanın aşamalarında elde edilen bulgu ve delillerin, yapılan savunmaların ve sunulan dilekçelerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığı, belki de hiç incelenmediği, hiç okunmadığı, hiç dinlenmediği kanaat ve düşüncesi oluşturmaktadır.

Bu bakımdan, sayın Heyetinizce hüküm kurulması aşamasında söz konusu esas hakkındaki mütalaanın dikkate alınmamasını, bu mütalaanın yok hükmünde olduğunu, Sayın Heyetinizce yaptırılmış olan araştırmaların, sanıkların ve müdafilerinin sundukları dilekçelerin, yaptıkları sözlü savunmaların dikkate alınmasını talep etmekteyiz.

Saygılarımızla arz ederiz. 29.08.2025

Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir